METOT

 *"Hak geldi batıl zail oldu..." (ayet)

*Güneş doğunca gece kaybolur.

*Işığı yaktığımızda (oradaki)karanlık gider.

Yukarıdaki bilgilerden çıkardığım sonuç:

Yanlışları düzeltmek için uğraşmak yerine, doğruları, doğru biçimde, usulüne uygun olarak anlatmak/ göstermek  daha kolay ve kestirme yoldur.

Ali USLU

SEVİMSİZ BİR EBEVEYN OLMAK İÇİN DÖRT ALTIN KURAL

 SEVİMSİZ BİR EBEVEYN OLMAK İÇİN DÖRT ALTIN KURAL

1- Yanlışlarını ve hatalarını başkalarının yanında söyleyip nasihat edin.

2- Ona güvenmediğinizi her durumda hissettirin.

3-En küçük bir hatasında bile kişiliğini eleştirin. gururunu kırın, aşağılayın. Özellikle arkadaşlarının yanında azarlayın.

4- Onlara yaptığınız iyilikleri, veya onlar için yaptığınız fedakarlıkları sık sık dile getirin.

NOT: Bu maddeleri öğretmenliğim esnasında öğrencilerimle zaman zaman yaptığım görüşmelerden elde ettim.

Ali USLU 

BİZİM TOPLUM MU

 "Sonra, arkalarından öyle kötü bir nesil geldi ki namazı bırakdılar, şehvetlerine uydular. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını göreceklerdir." ( Meryem Sûresi 59)

Bu âyet sanki yeni iniyor ve toplumumuzu tarif ediyor gibi.
Rabbim nefsimizi ve neslimizi muhafaza eylesin.

İKİ NİMET

Bir insan, günde 20 000 den fazla nefes alıp veriyormuş.

"Senin her nefesinde iki nimet vardır; ve her nimet için de bir şükür gerekir" demiş Sadi Şirazi.

Bu iki nimetin biri almak, diğeri vermekmiş.

EŞİYLE VE ÇOCUKLARIYLA PROBLEM YAŞAYANLAR İÇİN

 Eşinizle ve/veya çocuklarınızla zaman zaman problemler yaşıyorsanız, aşağıdaki ayet-i kerimeyi sakin kafayla okuyup üzerinde tefekkür ediniz. 

Yaşadığınız problemlerde sizler haklı dahi olsanız Kitabımız çözüm yollarını gösteriyor.  Aranızdaki hangi problem düşmanlıktan daha ileri olabilir. (Allah muhafaza iffetsizlik hariç) 

"Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir." ( Tegâbün suresi : 14)

"AH" LI MAL

    Köyümüzde bir akrabam vardı. Babaları henüz 28 yaşında iken vefat etmiş, dört çocuk küçük yaşlarda yetim kalmışlar. Sosyal yardımların olmadığı o dönemde yoksulluğu ve yoksunluğu iliklerine kadar yaşamışlar. İşte bu akrabamız 16-17 yaşlarında iken ev yaptıran hali vakti iyi olan bir şahıs bunu inşaatında çamurcu olarak çalıştırmış. (O zamanki binalar taş ve sarı çamurdan yapılır en sonunda da duvarların içi ve dışı yine sarı çamurla sıvanırdı) Görevi kiren adı verilen içine saman karıştırılan sarı toprağı suyla karıştırmak imiş. Bu iş çamur mayalanıncaya kadar defalarca karıştırılarak devam edermiş.

Mayalanan çamuru ustalara taşır, duvarlar yükseldikçe duvara dayanan merdivenden tırmanarak çamuru ustalara yetiştirirmiş.

Duvarların örme işlemi bitmiş, sıva işinde de aynı şekilde çalışmış.

"Tek başıma iki katlı inşaatın bütün çamur işlerini -hem karmasını hem taşımasını -yaptım" derdi.

İnşaat bitmiş ev sahibi bizim garibana hiç para vermemiş. (Belki de çalışırken yediği yemeklere saymıştır.)

Bu ev akrabamın kendi evinin yolu üzerinde idi. Yaşı yetmiş küsur  olduğu halde bile ne zaman oradan beraber geçsek "Bak Ali hoca, bu binanın bütün çamur işi benim elimden geçti. Beş kuruş para vermedi ..." diye bana en az otuz defa sitemle anlatmıştır.

17 yaşından yetmiş küsur yaşına kadar her gün o binadaki emeğini ve sonrasını hatırlayıp  içinden olumsuz şeyler geçirmek. Hele "anadan habbesiz babadan takkesiz", on kuruşa muhtaç olduğu dönemde emeğinin karşılığını alamamak ne demek. Her gün o hatıraların canlanması ne demek...

Sebebi tam o mudur bilemem ama benim aklım ermeye başladığından itibaren o evdekiler huzur içerisinde duramadılar. Değişik değişik olumsuzluklarla karşılaştılar. Kendileri vefat ettikten sonra uzun süre boş kaldı. Mirasçılarına da yaramadı onlar da birbirine düştüler kimisi vefat etti.

Bina, dışından hala sağlam gibi duruyor fakat yıllardır kimseye yaramıyor. Torunlara veya onların çocuklarına yarar mı bilmem.

 Buna benzer epey olay biliyorum. Mesela biraz daha fazla malı olsun isteyerek garibanın malına çökmüş, ölünceye kadar o garibanın bedduasını almış sonu çok kötü biten bir olay biliyorum.

İşin ahiret boyutu da elbette var fakat görebildiğim kadarıyla garibanın ahı yerde kalmıyor. Fakirin ahı yerde kalmıyor. Bazen dünyada iken de neticeleri görünüyor.

"Zulm ile abad olunmaz" demiş atalarımız.

"Mazlumun ahı indirir şahı"  demişler. Bu sözler yılların tecrübesinden süzülmüş sözlerdir.

Rabbimiz haksızlık yapmaktan da haksızlığa uğramaktan da muhafaza eylesin.


MANDALİNA DERSİ


Din Kültürü öğretmeni her yıl mandalina zamanında yeni girdiği sınıflara, sınıfa yetecek sayıda, bir poşet mandalina götürürdü.
Bu yıl da yine aynısını yaptı. İlk kez bu yıl girdiği ortaokul sınıflarından birisine içi mandalina dolu bir poşetle girdi. Öğrenciler merakla poşete bakarlarken, bir öğrenciyi mandalinaları öğrencilere dağıtması için görevlendirdi. Hemen yememeleri için de ricada bulundu
Eline aldığı mandalinayı göstererek söze başladı.
Çocuklar! Bu elinizdeki meyve iki kısımdan oluşuyor değil mi?
1-Ambalajı, yani kabuk  kısmı.
2- İçindeki asıl yenecek kısmı.
Eliyle mandalinayı soydu ve  kabuğunu gösterdi. Bu ambalaj kısmı ne işe yarıyor sizce?
Öğrencilerden biri cevap verdi:
"Dala sapıyla bağlı kısmı orası. Yani meyve, besinini ağaçtan, kabuk vasıtasıyla alıyor hocam."
"Güzel cevap, aferin" dedi öğretmen. Başka ne işe yarıyor?
Başka bir öğrenci söz aldı:
"Bence meyveyi dış etkenlerden koruyor öğretmenim" dedi.
"Evet aynen öyle" dedi öğretmen. " meyvenin oluşumunun her aşamasında onu dış etkenlerden koruyor.
Bildiğiniz gibi, güneş  ışığı aynı yere uzun süre dokununca o şey bozulabilir. Hem aldığımız gıda maddelerinde Güneş ışığından koruyunuz yazar. Halbuki mandalinaların bazıları hem sonbaharda hem de olgunlaşma dönemi olan yaz mevsiminde her gün Güneş ışığına uzun süre maruz kalır ve bozulmazlar. Hatta yararlanırlar. Bozulmadan, Güneş'ten istifade ettiren işte bu kabuklarıdır. Sonbaharda ise geceleri bazen soğuk olur. Kabuğun kalınlığı ve yapısı, meyveyi hem sıcaktan hem soğuktan koruyacak niteliktedir. 
Ayrıca kabuklar, yağmur suyu, toz -toprak gibi şeylerin  meyveye girişini engeller. Fakat hava girişi için gözenekleri vardır.
 Bir şey daha var. Meyve küçükken ambalaj da küçüktür, meyve büyüdükçe ambalaj da büyür.
Son olarak, biliyorsunuz aldığımız ürünlerdeki ambalaj hem ürünü korumak hem de müşteriyi cezbetmek için tasarlanmıştır. İşte bu kabuğun rengi ve şekli insanları cezbedecek niteliktedir değil mi?
 Öğrenciler anlatılanları hayranlıkla  dinliyorlardı.

Öğretmen "Şimdi meyve kısmına geçebiliriz." dedi. İsmi Ahmet olan öğrenciye sordu. Bu meyvede hangi vitamin var Ahmet?
"C vitamini olarak biliyorum hocam" diye cevapladı Ahmet. Bu sefer başka bir öğrenciye sordu: "Sonbahar mevsiminde vücudumuzun hangi vitamine ihtiyacı vardır?"
-Hastalıklardan korunmak ve üşümeyi önlemek için C vitaminine ihtiyacımız vardır öğretmenim.
Öğretmen de bu tür bir cevap bekliyordu zaten, devam etti. 
"Demek bu meyveyi sonbaharda olgunlaştırıp, onu C vitamini deposu yapan ile insanların sonbaharda C vitaminine ihtiyacı olduğunu bilen birisi var..."  Öğrenciler başlarını sallayarak tasdik ettiler.
Öğretmen, "buradan ne gibi sonuçlar çıkarabiliriz?" diye sordu. 
Biraz düşündükten sonra bazı çocuklar parmak kaldırdı. Muhammed ismindeki öğrenciye söz verdi.
 -Allah Teala insanı yaratmış. Ayrıca onun ihtiyaçlarına göre meyve yaratmış, zamanlamasını insanın ihtiyaçlarına göre ayarlamış diye düşünüyorum öğretmenim.
Öğretmen: "Aferin, delikanlı. güzel cevapladın. Aklın yolu bir. Birazcık düşünenler de bu sonuca varırlar." dedi

Öğretmen mandalinayı soydu. soyulmuş meyveyi göstererek "ne kadar güzel bir geometrik şekil değil mi?"dedi. Sonra dilimlere ayırdı ve her bir dilimin de birbirine uyumlu geometrik şekilde olduğunu gösterdi. Dilimleri yemenin daha pratik olduğunu söyledi." Bunu yapan zatın çok iyi geometri bilgisinin olması gerekir." dedi
Sonra besmele çekerek yedi. Güzel bir tat ve hoş bir kokusunun olduğunu belirtti. "Bunu yapan zatın iyi  bir tat, koku ve renk bilgisinin olması gerekir. Bilmesinin yanında  bütün bunları meydana getirecek güç ve kuvvetinin de olması gerekir." dedi.
Öğrencilere "buyurun gençler meyvelerinizi yiyebilirsiniz" dedi. Öğrenciler ellerine mandalinaları aldıklarında: "Bir dakika bakar mısınız gençler!" 
 Hediye paketi açmayı sever misiniz? Bakın meyveler sanki size gelen birer hediye paketi. İlk defa ambalajını siz açacaksınız." dedi. Bu söz, öğrencilerin çok hoşuna gitti. " Besmele çekerek meyvelerinizi yiyebilirsiniz." diye hatırlattı.
Öğrenciler meyveyi yedikten sonra öğretmen devam etti. "Çocuklar! mandalinanın fiyatı ne kadar bilen var mı?
Öğrenciler kendi aralarında biraz konuşunca biri söz alıp pazardaki iyi mandalinanın fiyatının 25 ile 35 TL arasında olduğunu söyledi. 
Öğretmen "bu fiyat mandalinanın gerçek fiyatımı sizce" diye sordu. Öğrenciler pek bir şey anlamamış gibi birbirlerine baktılar. Öğretmen devam etti:
"Bir dostunuz size hediye olarak on beş - yirmi bin liralık telefon alsa; hediyeyi kargo ile gönderse. Siz hediyeyi almak için 100 lira kargo ücreti ödeseniz, ödediğiniz ücret telefon ücreti mi  kargo ücreti mi?
-Tabi ki kargo ücretidir öğretmenim.
Öğretmen:
"Hah işte mandalina da böyle. Allah Teala bu meyvenin ağacını yetiştiriyor. Onun güneşini havasını yağmurunu gönderiyor. Topraktan besinini veriyor. Meyve çiçek oluyor, meyveye duruyor altı ayda onu büyütüyor, size gönderiyor. Fakat bunlardan ücret almıyor. Sizin ödediğiniz ücretin içerisinde bahçıvanın, meyve toplayan işçilerin, nakliyat yapan firmanın ve pazarcı esnafının emeğinin ücreti var. Yani kargo ücreti gibi." dedi.
Öğrenciler tam bir hayranlıkla öğretmenlerini dinlediler. Yıllardır yedikleri bu meyveyi ilk kez farklı bir biçimde düşündüler.
"Bütün bunların karşılığında mandalinayı bize hediye eden Rabbimiz bizden ne istiyordur sizce?" diye sordu öğretmen.
Ahmet isimli öğrenci söz aldı ve "şükür etmemizi istiyor Rabbimiz bence" dedi.
"Aynen öyle" dedi öğretmen. "Yerken O'nun adını anmalı, yedikten sonra da şükretmeliyiz."

Daha önceden ayırdığı çekirdeği öğrencilere  göstererek. "Gençler! Şu küçücük çekirdeğin içerisinde mandalina meyvesinin renk, koku, tat şekil dahil her şeyinin planı var. Ayrıca ağacın dallarının, yaprağının, gövdesinin köklerinin  yani her şeyinin planı var değil mi?" dedi.
Öğrenciler "evet" diye bağırdılar.
"Allah Teala bir meyve ile bize gücünü, kuvvetini- kudretini, bilgisini gösteriyor. Rızık verici olduğunu ve merhametini gösteriyor." dedi.
"Eğer siz Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız" Ayetini okudu. Ayeti düşünmeleri için biraz sustu. Bazı öğrencilerin derin derin düşündüklerini gözlemledi.
Dersin sonuna geldiklerinde öğrencilerin gözlerinde hem beraber meyve yemenin hem de  farklı bir ders dinlemenin mutluluğu hissedilebiliyordu.
Ali USLU

K.KERİM OKURKEN

 K.Kerim okurken veya dinlerken 

 "Yâ eyyühellezîne âmenû...: Ey iman edenler.." hitabını gördüğümüzde / duyduğumuzda, hemen zihnen toparlanıp "Rabbim benden ne istiyor" diye hazırlanarak ayeti okur/dinler ve üzerinde düşünürsek Kur'an'dan daha çok istifade etmiş oluruz inşâallah.

Ali USLU

MANŞET!

EĞİTİMDE AİLE FAKTÖRÜ

 Eğitimci olduğumdan olsa gerek , ne zaman okullardaki problemlerle ilgili haber çıksa dikkat kesilirim. Olayı anlamaya çalışır (insanların ...