Kul hakkının ne kadar önemli olduğunu hemen hemen herkes bilir. Fakat çok kimse bunu, birilerinin hakkını vermemek, malına el koymak, aldığını vermemek, noksan vermek, malına zarar vermek gibi maddi şeylerle ilgili olarak düşünür.
KUL HAKKI
RUHUMUZUN İHTİYAÇLARI
Sultanbeyli’deki evinin 5. katından atlayarak hayatını kaybeden sosyal medya fenomeni Kübra Aykut’un yazdığı veda mektubu ortaya çıktı. Aykut mektubunda, “Hayatımdaki herkese çok iyi geldim. Ama kendime iyi gelemedim” ifadelerini kullandı. (Haber siteleri)
Fenomenleri tanımam. Fakat bir vesile ile haberlerde çıkınca biz de ister istemez haberdar oluyoruz. İntihar eden bu fenomen vatandaşımızı da bu vesile ile tanıdım. İnternet kullanan pek çok gencimiz bu tür fenomenleri takip ediyor belki de onlara özeniyorlar. Muhtemelen onlarda gördükleri şatafatlı hayatları onları cezbediyor.
İnsan denilen canlı, ruh ve bedenden meydana gelmiştir. Bedenimize ne kadar bakarsak bakalım eğer ruhumuzun ihtiyaçlarını dikkate almazsak mutluluğu yakalayamayız. Huzursuzluktan başlayıp daha ilerisine kadar gider.
Ruhumuzun ihtiyaçlarının ilk sıralarında inanma ve ibadet etme ihtiyacı gelir. Bunu da doğru (sahih) bir şekilde yerine getirmek gerekir. Ra'd suresi 28. ayet üzerinde biraz düşünürsek meseleyi daha iyi kavramış oluruz inşaallah. "... Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur."(Ra'd 28. Ayet)
İnsanlar ya yaratıcısının buyruğunu dikkate alacak ya da çölde gördüğü serapları su zannedip giden kimse gibi seraptan serapa koşup ömrünü tamamlayacak bazen de bu seraplardan bıkıp hayat onun için anlamsız hale gelecek ve hayatı yaşamaya değer bulamayacaktır. Rabbim bizleri hem bedenimizin hem de ruhumuzun ihtiyaçlarının farkına varıp bu ihtiyaçları en doğru biçimde karşılayanlardan eylesin.
"MÜNAFIK" DEMEK
MÜNAFIK DEMEK.
Bazı kimseler sosyal medyada ve normal konuşmalarında fikirlerini beğenmedikleri kişilere kolaylıkla "münafık" diyebiliyorlar.
Bu dini açıdan çok tehlikeli bir durumdur. Çünkü:
* O kişi Allah katında münafık değilse bu çok büyük bir iftira olur
* O kişi münafık değilse, münafıklık sıfatı söyleyen kişiye döner.
* O kişi Allah katında münafıksa, söyleyene hiç bir faydası olmaz. Bundan dolayı sevap kazanmaz.
* Peygamber efendimiz münafıkların özelliklerini belirttiği halde kimseye şu münafıktır dediğini bilmiyoruz. (Sadece Hz. Huzeyfe'ye (R.Anh) münafıkların listesini bir sır olarak verdiğini biliyoruz. Ki O da bunları açıklamamıştır.)
* Ehl-i kıble tekfir edilemez.
* Bu tür sözler İslam toplumunun içine fitne düşürür. Bu hem dini açıdan hem sosyolojik açıdan zararlıdır..
* Beğenmediğimiz görüşler usul dairesinde eleştirilmelidir.
* Sırf, bazı insanlar "münafık" dedikleri için Allah Teala kimseye münafık muamelesi yapmaz.
* Bu yazıyı yazarak ikaz görevimi yapmaya çalışıyorum.
Ali USLU - TAVŞANLI
AĞAÇLAR...
Saat 20:00 civarı... Balkondayım...
Bir yandan çayımı yudumlarken diğer yandan önümüzdeki parkta bulunan ağaçları loş ışıkta seyrediyor ve tefekkür ediyorum.
Ağaçlar... Nereye dikilmişse hayatı boyunca oradan ayrılmayan, canı hiç sıkılmayan, haline rıza gösteren canlılar...
Rızık endişesi taşımayan, rızık peşinde koşmayan, rızkını köklerinin bağlı olduğu topraktan, yağan yağmurdan, Güneş'ten, havadan alan varlıklar....
Aldığı rızıkların karşılığında, yaratıcısını tesbih eden, insanlar ve hayvanlar için oksijen ve temiz hava üreten, cinsine göre meyveler veren, sıcaklarda gölge olan varlıklar...
Bulunduğu yerleri güzelleştiren ve oralara değer katan varlıklar...
Hayatı sona erdiğinde yine işe yaramaya devam eden, inşaat işlerinde kullanılan, marangoz malzemesi olan, pazar sandıkları olan, araba kasası olan, süs eşyaları yapılan, yakıt olarak kullanılan varlıklar.
Ve muhal bir soru takılıyor aklıma:
"Ya ağaçların tamamını kurutuverse Rabbimiz. Neler olurdu acaba?
İnsanların ve hayvanların nefes almakta zorlandıklarını görür gibi oluyorum ilk başta.
Sonra nefes almalar daha da zorlaşıyor. Ve... herşey git gide kötüleşiyor
Diyorum ki "sübhanallah... Rabbim sen hiçbir şeyi boş yere yaratmadın.
Bildiğimiz ve bilmediğimiz vermiş olduğun her nimet için ayrı ayrı hamdü senalar olsun"
06-09-2024 / Ali USLU
MESAFE
Dervişin arkadaşı biraz sitemkar konuştu; Eski arkadaşlarının vefasızlığından, hiç arayıp sormadıklarından bahsetti.
Derviş arkadaşının sözünü kesmeden dinledi. Sonra sordu:
Aramızda ne kadar mesafe var?
Arkadaşı mevzuyla alaka kuramadığı için biraz şaşırarak cevap verdi.
-Yaklaşık 1-1,5 metre vardır.
Derviş kalkıp biraz ileriye gitti. Yine sordu:
-Şimdi aramızda ne kadar mesafe var?
"3-4 metre var" dedi arkadaşı.
Sonra biraz daha ileri gidip tekrar sordu:
-Ya şimdi ne kadar?
Arkadaşı aynı şaşkınlıkla cevap verdi "6-7 metre vardır."
Derviş arkadaşının yanına oturup O'na dedi ki:
-Değerli arkadaşım! Gördüğün gibi üç farklı yerde aramızdaki mesafeyi sordum. Sen de yaklaşık olarak söyledin.
Bilmiyorum hiç dikkat ettin mi? Bu üç yerin her birinde benim sana uzaklığımla senin bana uzaklığın aynı idi.
Yani ben sana ne kadar yakınsam sen de bana o kadar yakındın. Ben sana ne kadar uzaksam sen de bana o kadar uzakdın.
Veya şöyle de diyebiliriz: Sen bana ne kadar yakınsan ben de sana o kadar yakın idim. Sen bana ne kadar uzak isen ben de sana o kadar uzak idim. Öyle değil mi?
Derviş, mevzuyu değiştirmek için arkadaşına işiyle ilgili soru sordu.
Arkadaşı dili ile cevap veriyordu lakin kafası hala dervişin mesafe ile ilgili söyledikleriyle meşguldü
MANEVİ ANLAMDA PANDEMİ...
MANŞET!
RÖPORTAJ
https://youtu.be/Wo_cX-JKGWU?si=O2IpQY7RbOpsRdhV