Bildiğim ve bilmediğim tüm şerlerden sana sığınıyorum."
Biz müminler kendi bilgilerimizin sınırlı olduğunu, geçmişle ilgili bilgilerimiz biraz olsa da, gelecek ile bilgilerimizin tahminden öteye gitmediğini biliriz.
Ayhan abi ertesi
gün mescitten evine gelirken yolunu şaşırır adeta tersi döner. Yanında eşi de
vardır ve evden epeyce uzaklaşırlar. Sıcakta yol bulmaya çalışırlarken müthiş
derecede susamışlar. Tabiri caizse dili damaklarına yapışmıştır. O zamanlar her
yerde market falan da yok. Bakmış
karşıdan ihramlı bir şahıs geliyor. Ayhan abi o şahsa su var mı diye sorar
bildiği arapça kelimelerle ve işaret diliyle. Adam ihramın içinden bir şişe su
çıkarır ve yarısını işaret ederek verir. Ayhan abi ve eşi şişenin yarısına kadar içerler. O anda
Ayhan abi önceki gün yaptığının hata
olduğunu anlar ve hemen tövbe eder.
Ayrıca, sevgili Peygamberimiz :”Gerçek pehlivan öfkelendiğinde öfkesini yenendir" Buyurarak öfke kontrolünün ne kadar önemli olduğunu bizlere bildirmiştir.
Rahmetli dedemin bahçesinde üç beş tane, farklı cinslerden elma ağacı vardı. Meyveler olgunlaşıp toplama zamanı geldiğinde ailemizle birlikte toplardık. Dedem, her yıl meyveleri toplamaya başlamadan önce elma toplama konusunda bize kurs verirdi.
Malumdur ki, "dil yarası derin olurmuş." "dil" gönül demektir Farsçada. Gönlü yaralayan en önemli şey ise ağzımızdaki dildir. Dilimize dikkat etmezsek muhataplarımızın gönlünü yaralayabiliriz.Aradan yaklaşık iki sene geçmiş. Bu komşularının kirada oturdukları ev satılığa çıkmış. O zamanlarda kiraya vermek için ev pek yapılmadığından kiralık ev bulmakta zorlanmışlar. Bekir beyin sözü akıllarına gelmiş. Komşu adam gidip Bekir beye durumu anlatmış. "Kiralık ev bulamadıklarını bu konuda yardımcı olursa memnun olacaklarını" söylemiş. Bekir bey evin fiyatını öğrenmesini söylemiş gelen şahsa. Adam öğrenip gelince evi onlar için satın alıvermiş.Tabi aile bu duruma çok sevinmişler, kirada durdukları evin sahibi olmuşlar. (NOT: Bu hikayenin ana fikri aynı olmakla detay kısmında farklı anlatımları da var)
Bir fincan kahvenin bedeli bellidir. En lüks yerlerde içseniz bile fiyat afaki değildir. Fakat örnekte gördüğümüz bir fincan kahvenin bedeli bir ev olarak geri dönmüştür. Bu durum kahvenin değil, iyiliğin bedelidir. Buna benzer olayları belki sizler de duymuş veya görmüşsünüzdür
Allah Teala’nın rızası için yaptıklarımız da
böyledir.
Derviş, modeli eski
ama kendisi pek yıpranmamış arabasıyla öğrencileriyle birlikte Kocasu’yun başına
doğru yola çıktı. Arabanın gidebildiği yere kadar gidip gerisini yaya olarak
yürüdüler. Suyun çıktığı bölge de, suyun çıktığı yer de harikaydı. Fakat suyun
kendisi büyüleyiciydi. Kana kana su içtiler. Su sesinin duyulduğu ve suyun
görüldüğü uygun bir yere çekilip sohbet ettiler. Dervişin getirdiklerinden
yediler. İki saat kadar dinlendikten sonra derviş “kalkalım” dedi. Yürüyüp arabanın yanına geldiler. Sonra da
binip baraja geldiler. Baraj oldukça büyüktü. Çevresinde olta balıkçıları
görülüyordu. İçinde balık tutmak için kullanılan kayıklar bile vardı. Barajın
etrafında koyun otlatan çobanlar vardı.
“Abi, bu sudan kim içerse hastalanır. Kim yıkanırsa iyice
pislenir. Elbiselerini yıkasa o elbiseyi temiz su ile iyice yıkamadan
kullanılmaz.” dedi.
Bir yaz günü
dağlara doğru yola çıkan derviş “La ilahe illallah” zikrini kendi
işiteceği şekilde ritimli olarak söylüyor adımlarını da zikrin ritmine uydurmuş
gidiyordu. Bu minval üzere giderken eline düşen
bir yağmur damlasıyla irkildi.
Yağmurun rahmet olduğunu biliyordu. Rahmetin
zahmete dönüşünü gördü. Nuh (AS) ın
zamanındaki tufanı düşündü. Bütün bunları meydana gelmesine sebep, zahirde
damlaların birleşmesiydi.
Şükretmenin
bize birkaç yönden faydası vardır. Düşündüklerimi maddeler halinde sıralayayım:Eğitimci olduğumdan olsa gerek , ne zaman okullardaki problemlerle ilgili haber çıksa dikkat kesilirim. Olayı anlamaya çalışır (insanların ...