HESAP GÜNÜ VAR, HESAP VAR...
HİKMETSİZLİK
İmkanlarınız
müsait, 500 000 lira veya daha fazla
vererek kaliteli lüks bir araba aldınız diyelim.
Her şeyiyle
mükemmel bir araba... Fakat yeterli miktarda yağ koymayı ihmal ettiniz. Ne olur?
Arabada
çeşitli arızalar meydana gelir değil mi?
150-200 liralık yağ koyma ihmali, 500 000 liralık arabayı işlevsiz hale getirebilir.
Yaptığımız işlerde hikmetin olması ve
olmaması da arabadaki yağa benzer.
Yaptığınız
işle ilgili ne kadar donanımlı olursanız olunuz, eğer hikmet boyutunuz eksikse istenilen
neticeyi elde edemezsiniz.
Mesela:
Dini
bilginiz çok iyi düzeyde diyelim. Eğer bunu hikmetle harmanlayamamışsanız
çevrenize pek faydanız olmadığı gibi vatandaşın contasını da yaktırabilirsiniz.
Diğer işleri de buna kıyas ediniz. İdarecilik, çocuk yetiştirme, siyaset v.b.
Neyi, ne
zaman, nerede, ne kadar, kime, nasıl söyleyeceğinizi (davranacağınızı) bilmek
hikmetin gereklerindendir.
KINAYICILARIN KINAMASINDAN KORKMAMAK
"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah'ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir." (Mâide : 54)
Ayet-i Kerimede övülen müminlerin özellikleri.
*Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler.
*Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı güçlü ve onurludurlar.
*Allah yolunda cihad ederler.
*(Allah Teala'nın hükümlerini uygulama konusunda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar.
İşte bu, Allah'ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir." (Mâide : 54)
BENİM KİM OLDUĞUMU BİLİYOR MUSUN?
Öfkesinden yüzünün rengi değişmiş, burnundan soluyordu... Kapıyı çalmadan bir baskın edasıyla dervişin odasına girdi. İşaret parmağını dervişe doğru uzatarak tehditkar bir tavırla bağırdı:
-Sen benim
kim olduğumu biliyor musun???
Derviş, gayet sakin bir şekilde adamın yüzüne baktı ve dedi ki:
-Biliyorum
da senin söylediğin anlamda kim olduğunu bilmiyorum.
-Ben
falancanın yeğeniyim. Kendine dikkat et!...
Derviş, yüzündeki ifadeyi sertleştirerek kararlı bir ses tonuyla konuştu:
-Beyefendi
size haksızlık mı yapıldı?
-
.......(cevap yok)
-Ben ne
yapıldığını özetliyeyim.
Siz
ayrıcalık istiyorsunuz, hakkınız olmayan şeyi talep ediyorsunuz. Talebiniz
olmayınca da beni falanca ile tehdit ediyorsunuz. Sonra yüz ifadesini ve sesini sertleştirerek dedi ki:
-Peki, ya siz
benim kim olduğumu biliyor musunuz?
Adam, beklemediği bu cevap karşısında afalladı.
-Siz
söylemeden ben söyleyeyim.
Her şeye
gücü yeten Aziz ve Kahhar olan Allah Teala'nın kuluyum.
Ben çok
acizim lakin O çok güçlü. O haksızlık yapanları ve şımarıkları sevmez. Ve
Azizün züntikamdır. Sen de kendine dikkat et.
-O ne
demekmiş?
-Araştırdığında anlarsın.
DERVİŞİN İSTEDİĞİ MAKAM
-Derviş! yaşınızın
altmışa yaklaştığını söylüyorsunuz.
Dünyada çok
arzuladığınız bir makam- mevki oldu mu?
Derviş çok
uzaklara bakarak biraz düşündükten sonra:
"Evet
oldu kardeşim. Hem de çok arzu ettiğim bir makam oldu.” Dedi.
Biraz durakladıktan
sonra devam etti:
“ Arzu ettim
etmesine de, bu işte arzu tek başına yeterli olmuyor ki."
Şimdiye
kadar dervişin amirlikte gözü olmadığını, bu konudaki teklifleri kabul
etmediğini bilen arkadaşı biraz hayretle
sordu:
-Hangi
makamdı o derviş!?
Derviş:
-"İbadullahissalihin
(salih kullardan olmak) "makamı kardeşim. Bizim gibi kullar için
ulaşabileceğimiz en büyük makamlardandır.
O makama da ancak salih amellerle ulaşılır.
İhlas, gayret ve devamlılık gerektirir. İşte bunlarda eksikliğimiz var
maalesef"
Sonra gözlerini hafif kıstı, arkadaşından gözlerini kaçırdı. Yan tarafa dönüp mendilini çıkardı.
HAKARET
Bir faydası oluyor mu acaba?
TEFEKKÜR ETMEK İSTEYENLER İÇİN...
"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır." (Bakara : 164)
Şimdi
üzerinde düşünülerek dersler çıkarılacak, ibret alınacak şeyleri maddeler
halinde yazalım ve üzerinde tek tek düşünelim (tefekkür edelim)
*Şüphesiz
göklerin ve yerin yaratılmasında,
*gece ile gündüzün birbiri peşinden
gelmesinde,
İ*nsanlara
fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde,
*Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki
toprağı canlandırdığı suda,
*Yeryüzünde
her çeşit canlıyı yaymasında,
*rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır
bekleyen bulutları yönlendirmesinde
düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve
birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır."
ATALARDAN KALMA BAHÇEMİZ.
Diyelim ki önceki atalarınızdan kalma nesilden nesile intikal etmiş, çeşit çeşit güzel ağaçlarla dolu bir bahçeniz var.
Her nesil bu bahçeye güzel bakmış,önceki ağaçları korumuş, hem kendisi istifade etmiş hem de gelecek nesillere yeni fidanlar ilave ederek güzel bir miras bırakmıştır.
Fakat son bir kaç nesil bahçeye gerekli önemi göstermemiş, gerekli bakımı yapmamış bu sebeple
bahçenin verimi düşmüş, bazı ağaçlar kurumaya yüz tutmuş ve yabani ağaçlar boy
göstermeye başlamış. Yabani otlar bahçeyi istila etmiş.
Buna rağmen, yaşları kırkın üzerinde olanlar, atalarından görüp öğrendikleri için yabani ağaçları ve otları
tanıyorlar.. Ayrıca az da olsa bahçenin meyvelerinden istifade ediyorlar.
Bu güzel kültür, nesilden nesile güzellikler katılarak oluşmuş harika bir kültürdür. Bu kültürde yetişenler iyi öğrenim görmeseler bile bu kültür sayesinde iyi bir eğitim alabilmişlerdir.
Bu kültürde bir çok irfan sahibi kişiler yetişmiştir ki biz buna Anadolu irfanı diyoruz.
Bu kültür ve irfan sayesinde milletimizi ayakta tutan en önemli değerler toplumun fertlerine benimsetilmiş. Aile yapımız ve aile bağlarımız güçlü olmuş. Millet olarak üçlü bir toplum oluşturmuşuz.
Önceki nesiller hem devraldıkları kültürü korumuş hem de geliştirmişlerdir. Ta ki son bir kaç nesile kadar.
Buna rağmen
bizler atalarımızdan gördüklerimiz sayesinde az da olsa güzelliklerimizi
tanıyıp bunlardan istifade ediyoruz.
Yine
bahçedeki zararlı otlara da doğallık kisvesiyle dokunmayacak onlarla mücadele
etmiyecektir.
ZİNAYA YAKLAŞMAYIN BİLE...
"Zinaya
yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur."
(İsrâ : 32)
Dikkatinizi
çekti mi acaba. Kuran, "zinaya yaklaşmayın" diyor.
Yani değil
zina yapmak, yaklaşmayın bile...
Yaklaşmak
bile tehlikeli demek ki.
Rabbimiz bizim, biyolojik ve psikolojik yönlerimizi en iyi bilendir.
Bizim güçlü
ve zayıf yönlerimizi en iyi bilendir.
Çünkü O
yaratmıştır. "Yaratan bilmez mi?" (Mülk/ 14)
Ne kadar iyi
yüzücü de olsalar nehirde girdaba yakalananların hayati tehlikesi vardır.
Zinaya yaklaşmak da nehirlerdeki girdapta yüzmeye benzer.
Pekii bu
ayetten bu gün neler anlamalıyız.
Hangi şeyler, hangi yerler ve hangi davranışlarımız bizi bu ayetin kapsam alanına koyar?
Elimizi vicdanımıza koyalım ve kendi iç alemimizde bunları maddeler halinde sıralayalım.
Rabbimiz bizleri ve Ümmet-i Muhammed'in çocuklarını nefislerimizin ve şeytanların şerrinden muhafaza eylesin.
GENÇLİKTEN ŞİKAYET EDEN KİŞİ İLE DERVİŞ.
-Derviş! gençlik nereye gidiyor böyle?
*-Nereye gidiyormuş?
-Görmüyor musunuz?, sokaklarda hapçısı, tinercisi..., kız erkek ilişkileri desen çığırından çıkmış, neredeyse sokak ortasında...
"Anladım" dedi derviş ve devam etti: " Demek ki şeytan ve avanesi bizden çok çalışıyorlar. Veya biz yeteri kadar çalışmıyoruz.
-Biz ne yapabiliriz ki...
*-Şimdiye kadar neler yaptınız? Kaç kişinin elinden tuttunuz.? Hadi sokaktakileri geçelim. Komşularınızla, onların çocuklarıyla ilgilendiniz mi?
Akrabalarınızla, yeğenlerinizle ilgilendiniz mi? Veya ilgilenenlere yardımcı oldunuz mu?
- ......!
*-Ama şeytan ve avanesi ilgilendi.... TV. proğramlarıyla, internetiyle, modasıyla v.b
şeylerle ilgilendi.
Şikayet etmek çok kolay değil mi? Hem sorumluluğu da başkalarına atmış oluyoruz...
Kanaatim odur ki; Rabbimiz bizi, çevremize karşı sorumluluklarımızı yerine getirip
getirmediğimizden sorumlu tutacak. Onların davranışlarından değil.
Haa unutmadan şunu da söyleyeyim. Toplumumuzda çok kaliteli gençlerimiz de var elhamdülillah. Hem erkeklerden hem de kızlardan var. Ben onları zamanın evliyaları gibi görüyorum.
HADDİNİ BİLDİRMEK
Derviş, bağrışmaların geldiği tarafa döndüğünde, iki kişinin bağrıştıklarını gördü. Ne dedikleri anlaşılmıyordu. Aceleyle yanlarına yaklaştığında birisi susmuş diğerinin gözü dönmüş vaziyette hem bağırıyor hem de hakaretler ediyordu. Onun eski bir arkadaşı olduğunu fark edince biraz hayret etti. Varıp uygun sözlerle arkadaşını sakinleştirirken bir yandan da koluna girerek olay mahallinden uzaklaştırdı.
Yürüyerek çeşme başına götürdü. Arkadaşından ellerini yüzünü yıkamasını rica etti.
Arkadaşı iyice sakinleşmiş, yüzü normale dönmüştü. Derviş dedi ki:
Arkadaşım!Seni hiç böyle görmemiştim. Ne bu şiddet bu celal ! .... şahsa ağzına geleni söyledin.
Arkadaşı:
-Haddini
bilmeyene bildirmek lazım hocam.
Derviş:
-Peki ama
had bildireyim derken haddi aştığının farkında mısın?
*-Vallaa ben
öfkelenince kendime hakim olamıyorum.
- Anladım.
Öfkelenince had aşılabilir (hadsizlik yapılabilir)diyorsun yani!
*-...........???
Arkadaşı hatasını anlamıştı. Gözlerini dervişten uzaklaştırmış vaziyette dudakları kıpırdıyordu. Derviş arkadaşının ne dediğine dikkat kesildi.
"Tövbe Ya Rabbii, yanlış yaptığımı yeni farkediyorum. Bağışla.." diyerek mırıldanıyordu.
HALK BİLMESE DE
BAŞARI
BAŞARI
NEDİR?
Bazıları
başarıyı başarmak ve kazanmak olarak zannederler. Bunca yıllık tecrübeden sonra başarı konusundaki anlayışım farklılaştı.
Bence
başarı:
*Kişinin
kendisiyle ve çevresiyle barışık olmasıdır.
*Yeni şeyler
üretebilmesidir.
*Her gün
kendini geliştirmesidir.
*Sorunları
çözmedeki becerisidir.
*Olumsuzluklar
karşısında pes etmeyip onu aşacak planlar yapabilmesidir.
*Kendisinin
veya çevresinin hatalarından dersler çıkarıp o hataları yapmamasıdır.
*Yaşına uygun olarak olgunlaşmasıdır.
*Çıkarlarıyla ilkeleri çatıştığında kaybetme pahasına ilkelerinden taviz vermemesidir.
***
BAŞARI-2
SERAP
Hiç serap gördünüz mü?
Ben serapla
ilgili bir şeyler duymuştum, fakat nasıl olduğunu bilmiyordum.
Ta ki 1988
yılında bir otobüs öğrencimin başında görevli olarak umreye gidene kadar.
Çöl
ortamında yaptığımız işte o yolculuk esnasında serapın ne olduğunu defalarca öğrencilerimle birlikte müşahede ettik.
Otobüsle
giderken ilerideki bir bölge, küçük bir göl gibi gözüküyor.
Bunu
otobüsteki herkes görüyor. Fakat otobüs oraya yaklaştığında oranın su ile
alakası olmadığını diğer yerler gibi çöl kumu olduğunu görüyorsunuz. Bu sefer, göl gibi gözüken su, biraz daha
ileride gözüküyor. Nihayet oraya vardığınızda yine bunun su olmadığını
görüyorsunuz. Bu durum aynı şekilde devam edip gidiyor.
Bu
görüntünün sebebi Güneşin ve kavurucu
sıcağın etkisi imiş.
Hayata dair
hedeflerimizin bir çoğu da bu serapa benzer. Önünüze hedefler koymuşsunuzdur.
Oraya vardığınızda mutlu olacağınızı düşünürsünüz, bununla ilgili hayaller
kurarsınız. Uğraşırsınız, çabalarsınız, hayalinizi gerçekleştirdiğinizde mutlu
olursunuz fakat kısa bir süre sonra aradığınızın onda (gerçekleştirdiğiniz
hedefte) olmadığını anlarsınız. Bu sefer başka bir hedef koyarsınız. Neticede
nereye varsanız aradığınızın o olmadığını fark edersiniz.
Bu durumumuz
çölde serap gören susuz kimseye ne kadar benziyor değil mi.
Suyu gördüğünü zannediyor seviniyor oraya varmak için gayret ediyor . Oraya vardığında aradığının
orada olmadığını fark ediyor.
Aslında dünyalık hangi şeye ulaşırsak ulaşalım kalıcı mutluluğu yakalayamayız.
Çünkü
mutluluğun gerçek kaynağını, bizleri yaratan haber veriyor.
"...
Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." ( Ra'd : 28)
GENÇ DAVA ADAMLARINA
AŞAĞIDAKİ GÜZEL YAZI İKTİBAS (ALINTI) DIR (A.U.)
Genç Dava
Adamlarına...
Savunduğun
değerleri önce kendin yaşa. Örnek ol ki sözünden ziyade halin tesirli olsun.
Yaşamadan savunduğun değerler, zamanla bir ideolojiye dönüşür. Din, bir
ideoloji değil hayat nizamıdır. Unutma! Çok güzel savunsan da yaşamadığın
değerlerin bu dünyada da ahirette de sana hiçbir faydası olmaz.
***
Dava yolunda
sabrın, direnişin ve istikrarın anahtarı sağlam bir maneviyattır. Namazlarını
cemaatle kılmaya gayret et. Her gün Kur’an’dan muhakkak bir bölüm oku. Sünnet
konusunda titiz davran ki hayatın bütünüyle ibadete dönüşsün. Dilini sürekli
Allah’ın zikriyle ıslak tut. Gözünü haramdan koru ki zihnin berrak, çehren
nurlu, kalbin ferah olsun.
***
Yediğine
içtiğine dikkat et ki sözün tesirli olsun. Sinirlensen de küfürlü konuşma.
Karşı cinsle münasebetlerine dikkat et. İzzetli ol. Laubaliliğe varmayan bir
samimiyet, resmiyete varmayan bir ciddiyet sahibi ol ki şahsiyetini koruyasın.
Unutma! Asıl Müslümanlık kaliten, en yakın arkadaşının yanındaki kadardır.
***
Protokol
uygulamaktan uzak dur. Kapın kardeşlerine açık olsun. Seni arayanların
telefonlarına muhakkak dönüş yap. İnsanları dinle, fikirlerine değer ver ki
onlar da sana değer versin. Nasihat ettiğin gibi nasihat almasını, tenkit
ettiğin gibi tenkit dinlemesini de bil. İnandığın doğruların arkasında duracak
kadar cesur, yanlışları söyleyecek kadar mert ol.
***
Unutma!
Allah seni emperyalizmle, siyonizmle imtihan ettiği gibi kendi dava
kardeşlerinle de imtihan edecek. En çetin imtihan dava içindeki imtihandır.
Kırılsan da kalp kırma. Üzülsen de üzme. Sana yapılmasını istemediğin şeyi dava
kardeşlerine yapma. Sana nasıl davranılmasını istiyorsan sen de kardeşlerine
öyle davran.
***
Laf taşıyan,
dedikodu yapan, gıybet eden insanlardan uzak dur. Bilgi sahibi olmadan fikir
sahibi olma. Yüzde yüz emin olmadığın konu hakkında ısrarcı olma. Kimsenin
ayağını kaydırmayı, önünü kesmeyi, engel olmayı aklından geçirme. Kulis yapma.
İkbal peşinde koşma. Unutma! Allah bir şeyi takdir etmişse buna kimse engel
olmaz. O’nun takdir etmediğini ise hiçbir güç ve kuvvet yapamaz. Hiç aklından
çıkarma, herkes ettiğini bulur, herkes ektiğini biçer.
***
Her işinde
samimi ve ihlâslı ol. Kimseyi de samimiyetsizlikle ve riyakârlıkla suçlama.
Kalpleri ancak Allah bilir. Unutma! Niyetlere bakmak Allah’ın işidir. Sen
yapılan işin doğruluğuna veya yanlışlığına bak. Sonuç Allah’a aittir.
***
Davamı daha
çok insana ulaştıracağım diye inancından taviz verme. Başka kesimlere hoş
görüneyim diye eğilip, bükülme. Unutma! İslam kâmil bir dindir. Hakkı savunmak
için de adaleti savunmak için de zalimlere karşı durmak için de İslam’ın
kavramları yeterlidir.
***
İslam
düşmanlarının kavramlarıyla ve sloganlarıyla konuşma. Onların sembollerini
kullanma. Onların reklamlarını yapma. Hayırlı ya da faydalı her şeye muhalefet
eden müzmin muhaliflerden olma. Bir şeye yanlış diyorsan onun doğrusunu da
söyle ki samimiyetin sorgulanmasın. Unutma! Biz, batıla benzememek için saçını,
sakalını, bıyığını, giyim ve kuşamını onlardan farklı kılan, onlarla aynı gün
oruç bile tutmayan bir Peygamber'in (s.a.s) ümmetiyiz. Hak ile batılı birbirine
karıştırma. Senin sebep olduğun bir milimlik sapmanın ileri de kaç bin
kilometrelik bir ihtilafa sebep olabileceğini ve bunun vebalini
taşıyamayacağını aklından hiç çıkarma.
***
Dini
değerleri ve sembolleri hafife alma. Allah'ın ve elçisinin sözlerini dikkate
almayan, dini ve dindarları küçümseyip onlara haksız ithamlarda bulunan;
iftirayı hakikat, yalanı ifşaat, olmayanı icraat diye anlatanların boyalı
sözlerine aldanma. Aman ha aman, kimsenin hakkını ya da âhını alma. Alanların
yanında durma. Seninle aynı görüşte olmasalar da farklı görüşteki Müslüman
kardeşlerine, ilim adamlarına, Müslüman şahsiyetlere; özel hayatını, ailesini
ve çocuklarını kamunun menfaati uğruna feda etmiş yöneticilere saygısızlık
etme. Ekmek yediğin devletine, seni makam ve mevki sahibi yapan milletine
nankörlük etme. Davanı da muhakkak savun. Ama davan kazansın diye yanında yer
almayanları ötekileştirme ki senin ahlakın ve edebin onlar üzerinde de etkili
olsun. Unutma! Eldeki kumaş bu ve sen bu kumaşla Müslümanların ve ümmetin
derdine çare üreteceksin.
DEVEYE BAKMIYORLAR MI? NASIL YARATILMIŞ!
Yukarıdaki ayeti çok önceleri okuduğumda dikkatimi çekmiş ve develer üzerinde biraz araştırma yapmıştım. Araştırma neticesinde gördüm ki, develer çöl ortamının her şartına göre dizayn edilmiş harikulade hayvanlar.
Develere olan hayretimiz, Onu yaratana hayran olmayı beraberinde getiriyor. Deve ile ilgili araştırmaları okumak, belgeselleri izlemek aslında bu ayetin tefsiri gibidir.
Geçenlerde bu ayeti-i kerimeyi tekrar okuduğumda sizinle bu düşüncelerimi paylaşmak istedim. Aşağıdaki internetten indirdiğim kısa yazıyı da bu vesile ile paylaşıyorum.
Not:Buradaki bilgiler özet niteliğinde kısa bilgilerdir.
Develerin
özellikleri
Develerin
özellikleri oldukça fazladır.
En belirgin
özelliği hörgüçlerinde yağ depolayabilme yeteneği olan bu hayvanın; uzun yay
biçimli boynu, yarık üst dudakları, geviş getirenlerde görülmeyen üst kesici
dişleri, sırt bölümündeki hörgüçleri vardır.
Bunlardan
birisi de deve sütünün inek sütünden daha yararlı olmasıdır. Deve sütünde
bulunan C vitamini oranı inek sütünden 3 kat daha fazla miktardadır.
Develerde 3
göz kapağı bulunmaktadır. Kum fırtınalarına karşı göz kapaklarını kapatma
özellikleri bulunur.
Develerin
bacak yapıları oldukça güçlüdür. Uzun bacakları, yastıklı ve iki parmaklı
ayakları kumda ya da karda yürümesini kolaylaştırır. Aynı yandaki bacaklarını
birlikte kaldırarak kendine özgü bir biçimde koşar. Çöl halkının yaşamında
önemli yerleri vardır; 300 kg’lık yükü saatte 5 km’lik hızla günde 160
kilometre yürüyebilme özelliğine sahiptirler.
Ayrıca iki
sırada üç tane koruyucu kirpiği, tüylü kulak delikleri, gereğinde kapanabilen
burun delikleri, keskin görme ve koku alma duyuları da kum fırtınası gibi
elverişsiz çevre koşullarına uyum sağlamasına yardımcı olur. Gövdesini örten
iki tip kıldan alttaki ince ve kısa olanlar bazı yumuşak ve dayanıklı
kumaşların yapımında kullanılır. Genellikle çökerek dinlendiği ve bu
konumdayken yüklendiği için gövdesinin yere değen bölümlerinde nasırlaşmış deri
katmanları oluşur.
Develer açlık ve susuzluğa nasıl dayanıyor?
Deve, 50 °C
sıcaklıkta 9 gün aç-susuz kalabilir. Bu süre içinde toplam ağırlığının %22’sini
kaybeder. İnsan, vücudunda bulunan suyun %12’sini kaybettiği zaman ölürken,
develer vücudundaki suyun %40’ını kaybettiği halde ölmezler. Devenin susuzluğa
dayanıklılığının diğer bir sebebi de, gündüz vücut ısısını 41°C’ye kadar çıkartan
bir mekanizmaya sahip olmasıdır. Bu sayede gündüz aşırı çöl sıcağında su
kaybını minimum seviyede tutabilmektedir. Soğuk çöl gecelerinde ise vücut
ısısını 30°C’ye kadar düşürebilmektedir. Deve bir su kaynağı bulunca 80-90
litre su içer.
Develerin
yaşam şekli ve beslenmesi hakkında bilinmesi gerekenler
Deve güç
iklim koşullarına dayanıklı, az besinle yetinebilen hayvandır. Gerektiğinde
dikenli bitkiler ve kuru otlarla beslenebilir. Yeterli yiyecek bulamayınca
hörgüçlerindeki yağı kullanır. İyi beslenmiş devenin yağla dolu olan hörgücü
dik durur. Yağ azaldıkça daralır ve ucu bir yana doğru sarkar.
VİRÜS VE TAKVA
Uzun zamandan
beri hemen hemen tüm dünyayı meşgul eden virüsten korunmak için çok dikkat
ettiğiniz zamanlar oldu mu hiç.
Olduysa,
muhtemelen şunları yapmışsınızdır:
1-Mümkün
mertebe kalabalık yerlere girmemeye çalışmışsınızdır. Hatta bazıları belki
evden dışarı çıkmamışlardır.
2- Çarşıya
çıkmak durumunda kalmışsanız, mümkün mertebe mesafeye dikkat etmiş ve maske takmışsınızdır.
3-Hijyen
kurallarına dikkat etmişsinizdir.( Elleriniz
başta olmak üzere beden ve giysilerinizi
temizlemişsinizdir.)
4-Sağlıklı
beslenmeye dikkat edip bağışıklık sisteminizi güçlü tutmaya çalışmışsınızdır.
Bu
yaptığınız şeyleri dinen yasaklanmış
veya hoş görülmeyen şeylere karşı uyguladığınızda buna takva diyoruz.
Şöyle ki:
Takva sahibi
kimseler (müttakiler)
1-Günah
ihtimali olan yerlere yaklaşmamaya çalışırlar.
2-Günah
ihtimali olan yerlerde bulunmak durumunda kalırlarsa mümkün mertebe günahla
arasındaki mesafeyi açarlar. Ve onun bulaşmaması için önlem alırlar
3-Manevi
hijyene dikkat ederler. Günah olma ihtimali olan bir şey yaptıklarında tevbe ve
istiğfar ederler. Hatta günah işlemedikleri halde bile tevbe ve istiğfara devam
ederler
4-Manevi
yapılarını güçlendirecek gıda alırlar. Yani farz ve nafile ibadetlere devam ederler.
18/07/2020 Ali USLU - TAVŞANLI
PROBLEMLERDEN BAHSETMEK...
Problemlerin
olduğu bir yerde, problem yokmuş gibi davranmak yanlıştır.
Fakat
devamlı problemler üzerine konuşmak da doğru bir davranış değildir.
Bu meseleyi
hastalıkla ilgili bir örnekle açıklamaya çalışalım. Diyelim ki (hafazanallah)
sizin veya ailenizden birisinin sağlık problemleri var. Önceleri pek önemsemediniz,
geçer dediniz. Fakat aradan uzun süre geçmesine rağmen hastalıkta bir düzelme
yok, ne yaparsınız?
Tedavi
çareleri ararsınız, işin uzmanlarını araştırırsınız değil mi?
Diyelim ki gittiniz bir uzmana. Uzman size
ciddi bir hastalıktan bahsetti, emin olamadınız, başka bir uzman doktora
gittiniz, O da benzer şeyleri söyledi.
İyice emin
olmak için fakülteye gittiniz, orada da benzer şeyler söylendi.
Artık zihninizde hastalıkla ilgili şeyler netleşmiştir değil mi? Hastalığın
mahiyeti hakkında karar vermişsinizdir. Yani problemin ne olduğu ortaya
çıkmıştır.
Bundan sonra
ne yaparsınız? Tedavi yollarını araştırır, çareler üzerinde kafa yorarsınız.
Artık teşhisle ilgili araştırmaları bırakırsınız herhalde...
Toplumsal
problemler de böyledir. Değişik yer ve zamanlarda, iyi niyetli, işin uzmanı
olan farklı kişiler aynı şeyleri problem olarak değerlendiriyorlarsa artık
problem belli olmuştur.(Yani hastalık teşhis edilmiştir)
Bundan sonra, problemleri konuşmaktan daha
çok, çözüm odaklı konuşmak gerekir. (Yani tedavi yolları ve metotları üzerinde konuşmak) gerekir. Veya
problemi söyleyip çözüm önerileri sunmak gerekir.
Problemleri konuşmak kolaydır , fakat çözüm odaklı konuşmak, çözüm
üretmek zordur.
Çünkü bu
durum, bilgi tecrübe ve emek gerektirir.
İNSAN KENDİNİ GÜÇLÜ GÖRDÜĞÜNDE...
Hal böyleyken insan, kendisini kadir olarak görüp kendisinde güç vehmetmeye başlayabiliyor.
Kişinin böyle bir vehme kapılması, başına büyük badireler açılmasının sebeplerindendir.
Taki "kadir"in kim olduğu, insanın abdülkadir olduğu iyice hissedilip kavransın.
İnsan haddini bilmediğinde zaman zaman kendisine haddi bildirilir.
Bu durum, doğrudan olabildiği gibi, bazen de başkalarının eliyle olur.
Ve sonunda insan, kendisinin aciz ve muhtaç olduğunu, mutlak kadir olanın yalnızca O olduğunu anlar.
Bu durumu iyice anladığında "la havle vela kuvvete illa billah" cümlesini de idrak etmiş olur.
DERVİŞİN KISKANÇLIĞI
...
O gün, gelen misafirleriyle Felak suresi
üzerinde konuştular.
"Haset
ettiğinde hasetçinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım" ayetine
geldiklerinde kıskançlık ve kıskançlığın kişisel, toplumsal ve manevi anlamda
zararları üzerinde durdu derviş.
“kıskançlıktan
(hasetten) sakınınız. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi kıskançlık ta
iyilikleri yer bitirir” hadis-i şerifi üzerinde konuştu.
O sırada misafirlerden birisi pat diye bir
soru yöneltti dervişe.
-Sizin
kıskançlık duygunuz yok mudur? Veya şöyle sorayım, sizin de birilerini
kıskandığınız olur mu?
Arkadaşları,
dervişin şahsıyla ilgili böyle bir sorudan dolayı, biraz mahcup bir tavırla
soru soranı ikaz etmeye çalıştılar.
Derviş,
müdahale etti. "Bırakınız kişiler kafalarına takılanları sorsunlar. Her
şeyi bilemeyiz. Fakat bildiklerimiz olursa cevap vermeye çalışırız" dedi.
Beklemediği
bu sual karşısında bir müddet düşündü ve dedi ki,
-Bak
kardeşim! Bu duygu bizlere imtihan için verilmiş bir duygudur.
Peygamberleri ve nefsini iyice terbiye
etmiş kişileri bilemem ama bizim gibi kişilerde bu duygu vardır ve zaman zaman
depreşmek ister. İşte o zaman bizim irademiz devreye girer. Bu kıvılcımı ya
üfleyerek ve üzerine odun atarak alevlendiririz ya da üzerine biraz daha kül
atıp kimseye zarar veremez haline getirebiliriz.
Böyle yaptığımızda ve bu konuda Allah
Teala'dan yardım istediğimizde zamanla bu duygu iyice zayıflar.
Çok şükür
Rabbimin yardımıyla bu duygumun iyice zayıfladığını hissediyorum. Kadere
inanmanın ve bunu hayatına yansıtmanın da bunda çok büyük etkisi var.
Bir de şöyle yapmaya çalışıyorum.
Eğer
içimdeki o kıvılcımın harekete geçtiğini hissedersem hemen o kişi hakkında dua
ediyorum. Hem de kıskançlığa sebep olan konuyla ilgili.
Mesela mal
ile ilgili ise "Allah’ım bu kardeşimizin malını helalinden daha da
artır." diyorum.
Yani hangi
konuda nefsim kıskançlığa meylederse o konuda muhatabıma samimi bir biçimde dua
ediyorum. Bu da kıvılcımı iyice zayıflatıyor. Bitkisel hayattaki bir canlı gibi
kalıyor.
Bu tür mevzularla ilgili Yusuf suresinde Hazreti Yusuf'un görüşünü bildiren ayeti kerimeyi aktarayım.
"Ben
nefsimi temize çıkarmıyorum. Muhakkak ki nefis kötülüğü emreder (teşvik eder)
Ancak Rabbimin merhamet ettikleri müstesna"
Peygamber
efendimiz şöyle dua edermiş. Biz de bu duaya amin diyelim ve bu duayı her gün
yapmaya çalışalım.
“Allah’ım
göz kapayıp açıncaya kadar hatta daha az zaman için bile beni nefsime bırakma”
MANŞET!
RÖPORTAJ
https://youtu.be/Wo_cX-JKGWU?si=O2IpQY7RbOpsRdhV