EĞİTİMDE AİLE FAKTÖRÜ

 Eğitimci olduğumdan olsa gerek , ne zaman okullardaki problemlerle ilgili haber çıksa dikkat kesilirim. Olayı anlamaya çalışır (insanların düşüncelerini öğrenmek adına) yorumlara bir göz atarım.

Son olarak Ankara'daki bir lisede öğretmenle dalga geçilen bir video gündeme düşmüştü. Yorumların çoğunda aile terbiyesinden bahsediliyordu.

Yorumcuların önemli bir şeyi gözden kaçırdıklarını fark ettim. 1986 yılında göreve başladığımdaki parçalanmış aile sayısı, emekli olduğum 2021 yılına kadar epeyce artmıştı.

Parçalanmış ailelelerin hepsinin olmasa da çoğunun  öğrencilerinde problemler daha fazla oluyordu.

İkinci olarak toplumda problemli bireyler olarak gördüğümüz ve git gide artan kişilerin bir çoğunun da birer anne-baba olduğunu unutmayalım. Kendisi problem olan uyumsuz tipler çocuklarına hangi eğitimi verebilirler. Hatta bazı çocuklar ailelerinden o kadar olumsuz şeyler alıyorlar ki, onları eksiden sıfır noktasına getirmek bile emek ve zaman istiyor.

Üçüncü olarak, sorumluluklarını bilen aileler zaten çocuklarının eğitimiyle, terbiyesiyle ilgileniyorlar. Fakat bu aileler çok iyi, düzgün aileler bile olsalar acaba çocuklar ailelerini ne kadar dinliyorlar. Veya aileler gayret göstermelerine rağmen çocukları üzerinde ne kadar etkili olabiliyorlar? 

İçinde bulunduğumuz dijital çağda pek çok çocuk eğitimlerinin, terbiyelerinin önemli bir kısmını girdikleri internet sitelerinden, sanal ve normal arkadaş çevrelerinden alıyorlar.

Anlatmak istediğim eğitimdeki problemlere çözüm ararken ailelerin bu durumları göz önünde bulundurarak çözümler üretirsek daha gerçekçi oluruz.

Allah Teâlâ nefsimizi ve neslimizi her türlü yanlıştan muhafaza eylesin.

UTANDIM

 UTANDIM

Bu sabah, sabah namazı için camiye gidiyordum. 60-65 yaşlarında bir zat, ağır-aksak zorlanarak camiye geliyordu. Biraz dikkat ettim. Bacağının birisinde ve ayağında baya bir engel var. Benim yürüyüşümün üçtebir, dörtte bir hızla ağır aksak yürüyebiliyor.

 Bazen basit bahanelerle sabah namazına camiye gitmediğim için utandım. 

Anladım ki asıl engeller kalpte, beyinde ve niyette.

Bu vesile ile tüm engelli kardeşlerime kolaylıklar ve sabırlar diliyorum.                                    

YILDIZLARIN YERLERİ

 Yıllar önce, ASELSAN'da çalışan bir mühendisle karşılaşıp tanışmıştım.  Konuşmalarından  ve tavırlarından zeki olduğu belli olan bu kardeşimizle kısa süreli birlikteliğimizde sohbet ederken konu nereden geldiyse "uzay" mevzu'una gelmişti.

Ona, benim de çok dikkatimi çektiği için uzun uzun düşündüğüm Vakıa suresi 75,76.  ayetlerini ve meallerini okumuştum. Bunun üzerine o arkadaş uzun süre hiç konuşmadan durdu. Bu arada bakışlarından  çok derin mevzulara daldığı belli oluyordu.

Okuduğum ayetler şunlardı:

"Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-" ( Vâkıa : 75-76)

Şimdi "yıldızların yerleri / mevkileri" üzerine biraz düşünelim:

Malum dünyada yaşayan bizler Samanyolu Galaksisinde Güneş sistemindeki bir gezegende bulunuyoruz. Bu Galakside yaklaşık iki yüz milyar yıldız bulunuyormuş ki, bu yıldızlardan bir tanesi de Güneş'tir.

 Samanyolu Galaksisinin çapı yüz bin ışık yılıymış. (Işık hızı saniyede 300 000 km) yani ışık Samanyolunun  bir ucundan öbür ucuna 100 000 yılda ulaşabilirmiş. Bu galaksideki yıldızların bazılarının ışığı dünyamıza binlerce yılda ancak ulaşabiliyormuş.

Bu konuyla ilgilenenlerin paylaştığı bilgilere göre evrende Samanyolu Galaksisi gibi (büyüklü - küçüklü) yaklaşık iki trilyon galaksi varmış. Evrendeki yıldızların sayısı dünyanın bütün kumsallarındaki kum tanelerinden daha fazla imiş.

O mühendis arkadaş uzun süre düşündü. Olumlu ya da olumsuz hiç bir şey söylemedi. (Bu arada o arkadaşın dinimize bakışını da bilmiyordum / bilmiyorum) Sonra ayrılma zamanımız geldiği için tanıştığımız için memnun olduğumuzu bildirerek iyi günler temennisiyle ayrıldık.

Bu olayı anlatmaktaki maksadım eğer düşünmediyseniz sizin de bu ayetler üzerinde düşünmenizi sağlamaktır.

Bu ayetleri anladığımızda  Fatiha Suresinde geçen "Hamd, alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" ayetindeki "alemler"i daha iyi anlamış oluruz. Dolayısiyle Alemlerin Rabbını da daha iyi tanımış oluruz inşaallah. 

METOT

 *"Hak geldi batıl zail oldu..." (ayet)

*Güneş doğunca gece kaybolur.

*Işığı yaktığımızda (oradaki)karanlık gider.

Yukarıdaki bilgilerden çıkardığım sonuç:

Yanlışları düzeltmek için uğraşmak yerine, doğruları, doğru biçimde, usulüne uygun olarak anlatmak/ göstermek  daha kolay ve kestirme yoldur.

Ali USLU

SEVİMSİZ BİR EBEVEYN OLMAK İÇİN DÖRT ALTIN KURAL

 SEVİMSİZ BİR EBEVEYN OLMAK İÇİN DÖRT ALTIN KURAL

1- Yanlışlarını ve hatalarını başkalarının yanında söyleyip nasihat edin.

2- Ona güvenmediğinizi her durumda hissettirin.

3-En küçük bir hatasında bile kişiliğini eleştirin. gururunu kırın, aşağılayın. Özellikle arkadaşlarının yanında azarlayın.

4- Onlara yaptığınız iyilikleri, veya onlar için yaptığınız fedakarlıkları sık sık dile getirin.

NOT: Bu maddeleri öğretmenliğim esnasında öğrencilerimle zaman zaman yaptığım görüşmelerden elde ettim.

Ali USLU 

BİZİM TOPLUM MU

 "Sonra, arkalarından öyle kötü bir nesil geldi ki namazı bırakdılar, şehvetlerine uydular. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını göreceklerdir." ( Meryem Sûresi 59)

Bu âyet sanki yeni iniyor ve toplumumuzu tarif ediyor gibi.
Rabbim nefsimizi ve neslimizi muhafaza eylesin.

İKİ NİMET

Bir insan, günde 20 000 den fazla nefes alıp veriyormuş.

"Senin her nefesinde iki nimet vardır; ve her nimet için de bir şükür gerekir" demiş Sadi Şirazi.

Bu iki nimetin biri almak, diğeri vermekmiş.

EŞİYLE VE ÇOCUKLARIYLA PROBLEM YAŞAYANLAR İÇİN

 Eşinizle ve/veya çocuklarınızla zaman zaman problemler yaşıyorsanız, aşağıdaki ayet-i kerimeyi sakin kafayla okuyup üzerinde tefekkür ediniz. 

Yaşadığınız problemlerde sizler haklı dahi olsanız Kitabımız çözüm yollarını gösteriyor.  Aranızdaki hangi problem düşmanlıktan daha ileri olabilir. (Allah muhafaza iffetsizlik hariç) 

"Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, kusurlarını örterseniz, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir." ( Tegâbün suresi : 14)

"AH" LI MAL

    Köyümüzde bir akrabam vardı. Babaları henüz 28 yaşında iken vefat etmiş, dört çocuk küçük yaşlarda yetim kalmışlar. Sosyal yardımların olmadığı o dönemde yoksulluğu ve yoksunluğu iliklerine kadar yaşamışlar. İşte bu akrabamız 16-17 yaşlarında iken ev yaptıran hali vakti iyi olan bir şahıs bunu inşaatında çamurcu olarak çalıştırmış. (O zamanki binalar taş ve sarı çamurdan yapılır en sonunda da duvarların içi ve dışı yine sarı çamurla sıvanırdı) Görevi kiren adı verilen içine saman karıştırılan sarı toprağı suyla karıştırmak imiş. Bu iş çamur mayalanıncaya kadar defalarca karıştırılarak devam edermiş.

Mayalanan çamuru ustalara taşır, duvarlar yükseldikçe duvara dayanan merdivenden tırmanarak çamuru ustalara yetiştirirmiş.

Duvarların örme işlemi bitmiş, sıva işinde de aynı şekilde çalışmış.

"Tek başıma iki katlı inşaatın bütün çamur işlerini -hem karmasını hem taşımasını -yaptım" derdi.

İnşaat bitmiş ev sahibi bizim garibana hiç para vermemiş. (Belki de çalışırken yediği yemeklere saymıştır.)

Bu ev akrabamın kendi evinin yolu üzerinde idi. Yaşı yetmiş küsur  olduğu halde bile ne zaman oradan beraber geçsek "Bak Ali hoca, bu binanın bütün çamur işi benim elimden geçti. Beş kuruş para vermedi ..." diye bana en az otuz defa sitemle anlatmıştır.

17 yaşından yetmiş küsur yaşına kadar her gün o binadaki emeğini ve sonrasını hatırlayıp  içinden olumsuz şeyler geçirmek. Hele "anadan habbesiz babadan takkesiz", on kuruşa muhtaç olduğu dönemde emeğinin karşılığını alamamak ne demek. Her gün o hatıraların canlanması ne demek...

Sebebi tam o mudur bilemem ama benim aklım ermeye başladığından itibaren o evdekiler huzur içerisinde duramadılar. Değişik değişik olumsuzluklarla karşılaştılar. Kendileri vefat ettikten sonra uzun süre boş kaldı. Mirasçılarına da yaramadı onlar da birbirine düştüler kimisi vefat etti.

Bina, dışından hala sağlam gibi duruyor fakat yıllardır kimseye yaramıyor. Torunlara veya onların çocuklarına yarar mı bilmem.

 Buna benzer epey olay biliyorum. Mesela biraz daha fazla malı olsun isteyerek garibanın malına çökmüş, ölünceye kadar o garibanın bedduasını almış sonu çok kötü biten bir olay biliyorum.

İşin ahiret boyutu da elbette var fakat görebildiğim kadarıyla garibanın ahı yerde kalmıyor. Fakirin ahı yerde kalmıyor. Bazen dünyada iken de neticeleri görünüyor.

"Zulm ile abad olunmaz" demiş atalarımız.

"Mazlumun ahı indirir şahı"  demişler. Bu sözler yılların tecrübesinden süzülmüş sözlerdir.

Rabbimiz haksızlık yapmaktan da haksızlığa uğramaktan da muhafaza eylesin.


MANDALİNA DERSİ


Din Kültürü öğretmeni her yıl mandalina zamanında yeni girdiği sınıflara, sınıfa yetecek sayıda, bir poşet mandalina götürürdü.
Bu yıl da yine aynısını yaptı. İlk kez bu yıl girdiği ortaokul sınıflarından birisine içi mandalina dolu bir poşetle girdi. Öğrenciler merakla poşete bakarlarken, bir öğrenciyi mandalinaları öğrencilere dağıtması için görevlendirdi. Hemen yememeleri için de ricada bulundu
Eline aldığı mandalinayı göstererek söze başladı.
Çocuklar! Bu elinizdeki meyve iki kısımdan oluşuyor değil mi?
1-Ambalajı, yani kabuk  kısmı.
2- İçindeki asıl yenecek kısmı.
Eliyle mandalinayı soydu ve  kabuğunu gösterdi. Bu ambalaj kısmı ne işe yarıyor sizce?
Öğrencilerden biri cevap verdi:
"Dala sapıyla bağlı kısmı orası. Yani meyve, besinini ağaçtan, kabuk vasıtasıyla alıyor hocam."
"Güzel cevap, aferin" dedi öğretmen. Başka ne işe yarıyor?
Başka bir öğrenci söz aldı:
"Bence meyveyi dış etkenlerden koruyor öğretmenim" dedi.
"Evet aynen öyle" dedi öğretmen. " meyvenin oluşumunun her aşamasında onu dış etkenlerden koruyor.
Bildiğiniz gibi, güneş  ışığı aynı yere uzun süre dokununca o şey bozulabilir. Hem aldığımız gıda maddelerinde Güneş ışığından koruyunuz yazar. Halbuki mandalinaların bazıları hem sonbaharda hem de olgunlaşma dönemi olan yaz mevsiminde her gün Güneş ışığına uzun süre maruz kalır ve bozulmazlar. Hatta yararlanırlar. Bozulmadan, Güneş'ten istifade ettiren işte bu kabuklarıdır. Sonbaharda ise geceleri bazen soğuk olur. Kabuğun kalınlığı ve yapısı, meyveyi hem sıcaktan hem soğuktan koruyacak niteliktedir. 
Ayrıca kabuklar, yağmur suyu, toz -toprak gibi şeylerin  meyveye girişini engeller. Fakat hava girişi için gözenekleri vardır.
 Bir şey daha var. Meyve küçükken ambalaj da küçüktür, meyve büyüdükçe ambalaj da büyür.
Son olarak, biliyorsunuz aldığımız ürünlerdeki ambalaj hem ürünü korumak hem de müşteriyi cezbetmek için tasarlanmıştır. İşte bu kabuğun rengi ve şekli insanları cezbedecek niteliktedir değil mi?
 Öğrenciler anlatılanları hayranlıkla  dinliyorlardı.

Öğretmen "Şimdi meyve kısmına geçebiliriz." dedi. İsmi Ahmet olan öğrenciye sordu. Bu meyvede hangi vitamin var Ahmet?
"C vitamini olarak biliyorum hocam" diye cevapladı Ahmet. Bu sefer başka bir öğrenciye sordu: "Sonbahar mevsiminde vücudumuzun hangi vitamine ihtiyacı vardır?"
-Hastalıklardan korunmak ve üşümeyi önlemek için C vitaminine ihtiyacımız vardır öğretmenim.
Öğretmen de bu tür bir cevap bekliyordu zaten, devam etti. 
"Demek bu meyveyi sonbaharda olgunlaştırıp, onu C vitamini deposu yapan ile insanların sonbaharda C vitaminine ihtiyacı olduğunu bilen birisi var..."  Öğrenciler başlarını sallayarak tasdik ettiler.
Öğretmen, "buradan ne gibi sonuçlar çıkarabiliriz?" diye sordu. 
Biraz düşündükten sonra bazı çocuklar parmak kaldırdı. Muhammed ismindeki öğrenciye söz verdi.
 -Allah Teala insanı yaratmış. Ayrıca onun ihtiyaçlarına göre meyve yaratmış, zamanlamasını insanın ihtiyaçlarına göre ayarlamış diye düşünüyorum öğretmenim.
Öğretmen: "Aferin, delikanlı. güzel cevapladın. Aklın yolu bir. Birazcık düşünenler de bu sonuca varırlar." dedi

Öğretmen mandalinayı soydu. soyulmuş meyveyi göstererek "ne kadar güzel bir geometrik şekil değil mi?"dedi. Sonra dilimlere ayırdı ve her bir dilimin de birbirine uyumlu geometrik şekilde olduğunu gösterdi. Dilimleri yemenin daha pratik olduğunu söyledi." Bunu yapan zatın çok iyi geometri bilgisinin olması gerekir." dedi
Sonra besmele çekerek yedi. Güzel bir tat ve hoş bir kokusunun olduğunu belirtti. "Bunu yapan zatın iyi  bir tat, koku ve renk bilgisinin olması gerekir. Bilmesinin yanında  bütün bunları meydana getirecek güç ve kuvvetinin de olması gerekir." dedi.
Öğrencilere "buyurun gençler meyvelerinizi yiyebilirsiniz" dedi. Öğrenciler ellerine mandalinaları aldıklarında: "Bir dakika bakar mısınız gençler!" 
 Hediye paketi açmayı sever misiniz? Bakın meyveler sanki size gelen birer hediye paketi. İlk defa ambalajını siz açacaksınız." dedi. Bu söz, öğrencilerin çok hoşuna gitti. " Besmele çekerek meyvelerinizi yiyebilirsiniz." diye hatırlattı.
Öğrenciler meyveyi yedikten sonra öğretmen devam etti. "Çocuklar! mandalinanın fiyatı ne kadar bilen var mı?
Öğrenciler kendi aralarında biraz konuşunca biri söz alıp pazardaki iyi mandalinanın fiyatının 25 ile 35 TL arasında olduğunu söyledi. 
Öğretmen "bu fiyat mandalinanın gerçek fiyatımı sizce" diye sordu. Öğrenciler pek bir şey anlamamış gibi birbirlerine baktılar. Öğretmen devam etti:
"Bir dostunuz size hediye olarak on beş - yirmi bin liralık telefon alsa; hediyeyi kargo ile gönderse. Siz hediyeyi almak için 100 lira kargo ücreti ödeseniz, ödediğiniz ücret telefon ücreti mi  kargo ücreti mi?
-Tabi ki kargo ücretidir öğretmenim.
Öğretmen:
"Hah işte mandalina da böyle. Allah Teala bu meyvenin ağacını yetiştiriyor. Onun güneşini havasını yağmurunu gönderiyor. Topraktan besinini veriyor. Meyve çiçek oluyor, meyveye duruyor altı ayda onu büyütüyor, size gönderiyor. Fakat bunlardan ücret almıyor. Sizin ödediğiniz ücretin içerisinde bahçıvanın, meyve toplayan işçilerin, nakliyat yapan firmanın ve pazarcı esnafının emeğinin ücreti var. Yani kargo ücreti gibi." dedi.
Öğrenciler tam bir hayranlıkla öğretmenlerini dinlediler. Yıllardır yedikleri bu meyveyi ilk kez farklı bir biçimde düşündüler.
"Bütün bunların karşılığında mandalinayı bize hediye eden Rabbimiz bizden ne istiyordur sizce?" diye sordu öğretmen.
Ahmet isimli öğrenci söz aldı ve "şükür etmemizi istiyor Rabbimiz bence" dedi.
"Aynen öyle" dedi öğretmen. "Yerken O'nun adını anmalı, yedikten sonra da şükretmeliyiz."

Daha önceden ayırdığı çekirdeği öğrencilere  göstererek. "Gençler! Şu küçücük çekirdeğin içerisinde mandalina meyvesinin renk, koku, tat şekil dahil her şeyinin planı var. Ayrıca ağacın dallarının, yaprağının, gövdesinin köklerinin  yani her şeyinin planı var değil mi?" dedi.
Öğrenciler "evet" diye bağırdılar.
"Allah Teala bir meyve ile bize gücünü, kuvvetini- kudretini, bilgisini gösteriyor. Rızık verici olduğunu ve merhametini gösteriyor." dedi.
"Eğer siz Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız" Ayetini okudu. Ayeti düşünmeleri için biraz sustu. Bazı öğrencilerin derin derin düşündüklerini gözlemledi.
Dersin sonuna geldiklerinde öğrencilerin gözlerinde hem beraber meyve yemenin hem de  farklı bir ders dinlemenin mutluluğu hissedilebiliyordu.
Ali USLU

K.KERİM OKURKEN

 K.Kerim okurken veya dinlerken 

 "Yâ eyyühellezîne âmenû...: Ey iman edenler.." hitabını gördüğümüzde / duyduğumuzda, hemen zihnen toparlanıp "Rabbim benden ne istiyor" diye hazırlanarak ayeti okur/dinler ve üzerinde düşünürsek Kur'an'dan daha çok istifade etmiş oluruz inşâallah.

Ali USLU

YANLIŞ GÖZLÜK

 "İki parmağını iki gözünün üzerine koy bakalım, bir şey görebiliyor musun? 

Sen görmüyorsun diye bu alem yok değildir."

Mevlana'ya ait olduğunu okuduğum bu söz üzerine düşünürken şu fikirler geçti zihnimden:

"Bir ara doktorun yazdığı bir gözlük almıştım. (Nerede hata olduysa) gözlüğü taktığımda yerleri çukur, cisimleri biraz farklı görüyordum.. 

Biliyordum ki ben öyle görüyorum diye yerler çukur, gördüğüm nesneler yamru yumru değildi.

Neticede, gözlüğümü değiştirerek problem halloldu.

Bazı kimseler kendi bakış açılarındaki problemler sebebiyle hakikatleri göremiyor veya yanlış algılıyorlar. Daha kötüsü ise problemi kendisinde değil de farklı yerlerde arıyorlar.

Ali USLU - TAVŞANLI

DİLİNİ TUTAN KURTULDU

 Men samete necâ (Susan kurtuldu) مَنْ صَمَتَ نَجَا.

(Tirmizî, Kıyâmet,)
“Susan kurtulur” şeklinde de çevirebileceğimiz hadis-i şerifi “dilini tutan kurtuldu/kurtulur" "Diline sahip olan kurtuldu/ kurtulur" şeklinde de ifade edebiliriz.
Bu hadis-i şerifin kapsamını düşününce, bu gün “klavyesine sahip olan kurtulur” diye de düşünebilir, ilave edebiliriz. Çünkü konuşmak, düşüncelerimizin sözlere dökülmesi, yazmak ise düşüncelerimizin yazıya dökülmesidir.
Hadiste belirtilen kurtulanların arasın girebilmek için iyice bilmediğimiz konularda konuşurken, hele birilerinin aleyhine konuşurken / yazarken veya başkalarının yazılarını yayarken, paylaşırken bir defa değil bin defa düşünmek gerekir

YEMEK VE SÖZ İLİŞKİSİ

 Yediğimiz şeyler sağlıklı besinler olursa bize gıda olur, şifa olur, sağlık olarak bize döner.

Şayet bozulmuşsa, veya zehirliyse hasta eder, sağlığımızı bozar hattâ öldürebilir.

İşittiğimiz sözler de böyledir.

Bize söylenilen bazı sözler bizi mutlu edip, hayata bağlarlarken; Bazıları günlerce rahatsız eder, uykularımızı kaçırır, ağlatır, depresyona neden olur.

Başkalarına söylediğimiz sözler de başkaları için böyledir.

Söz deyip geçmemek lazım. Söylemeden önce iyi düşünmek gerek.

   Bir de gönüllü olarak dinlediğimiz şeyler vardır. Bunlar sağlığımızı etkilemese de manevi sağlığımızı olumlu veya olumsuz anlamda etkileyebilirler. Bu dinlediklerimiz herhangi bir kişiyi dinlemek olduğu gibi, sosyal medyadan birilerini dinlemek de olabilir.

 Demem o ki dinlediğimiz bazı şeyler bizi manevi yönden zehirleyebilirler. Dinlediğimiz şeylere de dikkat etmek gerek.

Ali USLU - TAVŞANLI

KISA KISA - 4

 İnsan ilişkilerinde  en olumsuz şey muhataba kendisini değersiz hissettirecek söz ve davranışlarda bulunmaktır.

***

ZAAFLAR 

 Kişinin hangi konularda hırsı fazla olursa, o konulardaki zaafları da fazla olur.

***

GERÇEK KARAKTER 

Su ve sabun, kişinin yüzünün gerçek görüntüsünü nasıl ortaya çıkarıyorsa,

Menfaatler de kişinin gerçek karakterini ortaya çıkarır.

***

SOĞUK - SICAK 

Yaz sıcaklarında gölgenin, serinliğin, soğuğun değerini,

kış soğuklarında ise sıcağın önemini daha iyi idrak ediyoruz.

Soğuk - sıcak, ve daha nice (bildiğimiz / bilmediğimiz) Rabbimizin nimetlerine hamd olsun.

***

İYİLİK TERAPİSİ

İyilik çift taraflı terapi gibidir, 

Hem iyilik yapana, hem iyilik yapılan kişiye iyigelir. mutlu eder.

***

K.Kerim okurken veya dinlerken 

 "Yâ eyyühellezîne âmenû...: Ey iman edenler.." hitabını gördüğümüzde / duyduğumuzda, hemen zihnen toparlanıp "Rabbim benden ne istiyor" diye hazırlanarak ayeti okur/dinler ve üzerinde düşünürsek Kur'an'dan daha çok istifade etmiş oluruz inşâallah.

***

İKİ NİMET

Bir insan, günde 20 000 den fazla nefes alıp veriyormuş.

"Senin her nefesinde iki nimet vardır; ve her nimet için de bir şükür gerekir" demiş Sadi Şirazi.

Bu iki nimetin biri almak, diğeri vermekmiş.

***

BİZİM TOPLUM

"Sonra, arkalarından öyle kötü bir nesil geldi ki namazı bıraktılar, şehvetlerine uydular. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasını göreceklerdir." ( Meryem Sûresi 59)

Bu ayet, sanki yeni nazil oluyor ve bizim toplumumuzu tarif ediyor gibi. Rabbim, nefsimizi ve neslimizi bu durumlara düşmekten muhafaza eylesin.

***

"EÛZU BİLLÂHİ MİNEŞŞEYTÂNİRRACİM" DERKEN BİLE...

 Epey zaman önceydi. İstanbul'da, tanınmış hocalarımızdan birisinin kerimesinin düğününe, damat tarafının davetlisi olarak katılmıştım.

Salonda, hocamızın hoca arkadaşlarını kürsüye / mikrofona davet ediyorlardı. Konuşmanın konusu söylenmese de kısa teberrük konuşmalarıydı.

 Bazı hocalar tevazu içerisinde yürüyüp tevazu içerisinde kısa bir kaç kelam edip gençleri ve ailelerini tebrik edip onlar için iyi dileklerini ve dualarını ederek mikrofonu bıraktılar.

Bir hocaya sıra geldiğinde benim ve çevremde bulunanları dikkatini aynı şey çekti.

Hoca kürsüye/mikrofona doğru yürürken yürüyüşü kibirli insanların yürüyüş gibiydi. Sunucu, takdim ederken :"Buyurun hocam süreniz 15 dakika" demişti. Önce bu sözden hoşlanmadığını belirtecek bir kaç imalı cümle söyledi. Sonra, öyle bir eûzü besmele çekti ki "Söyleyiş tarzından, söyleyiş tonundan, mimiklerinden "bu işleri en iyi ben bilirim" der gibiydi. Bu arada oradakilere bakış tarzından kibrin tavan yaptığı rahatlıkla gözlenebiliyordu. 

15 dakikanın tamamını kullandı. Konuşmasının sonunda kendisine 15 dakika süre tanınmasını hâlâ kabullenememiş olmalı ki "Bana konuşma süresi hakkında yol gösteren sayın büyüklerime teşekkür ederim(!)"diyerek mikrofonu bıraktı. Bu cümleyi söyleyiş tarzından da sunucuya veya ona görev verenlere hakaret ediyordu. 

Sanki: "Sen kimsin ki benim gibi bir hocaya zaman konusunda sınırlama koyabiliyorsun bre hadsiz" der gibiydi.

Düşündüm de, bu şahıs "eûzü..." çekerken yani şeytandan Allah'a sığındığını söylerken bile şeytanın tam istediği şeylerden birisini yapıyor, âdetâ şeytanın kollarına düşüyordu.

Belki de iblis, bu olayı, kibirli bir alimin iste'âze cümlesini söylerken bile şeytanın tuzağına nasıl düştüğünü maiyetindeki şeytanlara bir örnek olarak anlatıyordur.

Rabbim bizleri nefsimizin, şeytanın ve saptırıcıların şerrinden muhafaza eylesin.

Ali USLU - TAVŞANLI

KİM NE KAZANDI

İ₺rail'in H@MAS ı bahane ederek iki yıldır Gazze'lilere yönelik uyguladığı soykırım neticesinde kimler ne kazandı ne kaybetti bunlar medyada tartışılıyor.
Kesin olan şey ise:
İ₺rail kuruluşundan bu yana ilk kez bu kadar yaygın biçimde bütün dünya halklarından tepkiler aldı, on binlerce, yüz binlerce kişi tarafından protesto edildi. Dünyadaki pek çok medya ve basın yayın kuruluşu siyonistler tarafından kontrol edildikleri halde İlk kez bu kadar yalnızlaştılar. Medya gücü ve kara propagandaları etkisiz kaldı.
Dünyadaki pek çok insan artık siyonistlerden nefret ediyorlar.
Gazze'ye gelince... Dünyanın pek çok yerinde insanlar gönüllü olarak Gazze'lilerin destekçisi oldular.

SUMUD FİLOSU

 Allah Teâlâ'nın izniyle SUMUD FİLOSU amacına ulaştı.

Belki yardımları ulaştıramadılar fakat,

dünyanın dikkatini GAZZE üzerine çekmeyi başardılar.(46 ülkeden aktivistlerin olması, bazı meşhur kişilerin de bunların olması etkiyi artırdı.)

* İ₺railin hukuksuz bir biçimde filodaki gemilere el koyması ve aktivistlere uyguladıkları kötü muameleler sebebiyle dünyanın çeşitli yerlerinde i₺raile karşı büyük tepkiler oluştu. Gösteriler ve bazı eylemler yapıldı.

* İ₺rail biraz daha yalnızlaşmış oldu. İ₺raili destekleyen devletlerin halkları bile terör devletinden daha fazla nefret etmeye başladılar. Ve yöneticilerine bu konuda baskıyı artırdılar.

* Gazze'deki insanlara moral desteği vermiş oldular ki azıcık moralin bile bu gibi durumlarda büyük etkisi olur.

* Halklar nezdinde az da olsa Gazze için birşeyler yapılabileceğini göstererek bir çok kişide umutların yeşermesine sebeb oldular. Muhtemelen bir dahaki iyilik filosuna bir çok kişi gönüllü olacaktır.

* Aktivistler ülkelerine döndüğünde yapacakları röportaj ve paylaşımlarla halkların i₺railin zulümlerini daha doğru biçimde anlamasını sağlayacak ve onların para / medya gücüyle yaptıkları kara propakandanın etkisini azaltacaklardır.

Filoya katılan ve onlara destek veren herkese teşekkür ediyorum.

Ali USLU

POZİTİF AYRIMCILIK

 POZİTİF AYRIMCILIK YAPTIM

Pozitif ayrımcılık bazen iyidir, hatta gereklidir. 

Konumu itibariyle negatif durumda olan bazı kişiler vardır. Böyle olan kişilerin bazılarına normal prosedür uyguladığınızda o kişiyi kaybedersiniz. 

Bu durumu bir örnekle açıklamaya çalışayım.

Öğretmenlik hayatımda bazen, derslerle ilgisi olmayan, derse odaklanamayan, verdiğimiz ödevleri yapmayan öğrencilerle karşılaştık. 

Bunların özel durumunu araştırdığımızda bazılarının konum olarak negatif durumda olduğunu tespit ettik. 

Mesela üvey anne veya üvey baba yanında kalıp bunlarla ilgili problem yaşayan çocuklar.

Baba hapishaneye girmiş, evinin bakımı çocuğun üzerinde kalmış,  gece 10'a 11'e' kadar biryerlerde çalışan çocuklar.

Veya buna benzer problemlerle boğuşan çocuklar. 

Şimdi bu çocuklara normal prosedürü uygulamaya kalksak büyük ihtimalle çocuk okulu bırakacak. Okulu bıraktıktan sonra da artık nasıl bir hayata başlayacak, kimlerle arkadaşlık edecek, belli değil.

Gözümüzün önünde olduğunda en azından bazı şeylerden uzak tutuyoruz,  nasihat ediyoruz.

İşte böyle çocuklara ben pozitif ayrımcılık yaptım. Not konusunda, ödevler konusunda veya yaptıkları yanlışlara tavır koyma /disiplin  konusunda bunlara pozitif ayrımcılık yaptım ve nazımın geçtiği arkadaşlara da bu yönde tavsiyelerde bulundum.

İyi ki böyle yapmışım. Uzun yıllar sonra bazıları ile karşılaşıyorum. Karşılaştıklarımın hemen hepsi bir yerlerde çalışıyorlar. Sorumluk almışlar. Az da olsa bir gelirleri var. Kimisi lise mezunu olarak bir devlet kurumuna yerleşmişler. 

Bunlara pozitif ayrımcılık yapmasaydık, kim bilir belki de devlete problem olan kişilerin arasında olacaklardı. 

Pozitif ayrımcılık başka konularda da olmalıdır. 

Mesela bir kişi bir iş yeri açmış. İşlerinin tadı yok. Zar zor ayakta duruyor. Bu tür kişiler zaten belli olur. Bu tür kişilere normal esnafa davranıldığı gibi prosedürler tam uygulanırsa bu adam ayakta duramaz. Dükkanını kapatır. Önceden kendi kendine yeterken artık toplumdaki problemli kişilere ve ailelere bir tane daha ilave edilmiş olur. Çünkü ekonomik problemler aile problemlerini de ortaya çıkabiliyorlar. Bu sefer devlet onların problemleri ile de uğraşmak zorunda kalır.

Demem o ki kurallar normal durumlardaki kişiler baz alınarak konulur. 

Negatif pozisyondaki kişileri (bilerek ve bularak) kuralları uygulayanlar  idare etmelidirler.

Ali USLU.   06.09.2025. TAVŞANLI

DOKTORDA...

 Fakülte yıllarımızda Mustafa isimli bir arkadaşım gülerek başından geçen bir olayı anlatmıştı. Dedi ki:

"Geçen hafta mide şikayetimden dolayı hastaneye gittim. Doktor şikayetimi sorunca dedim ki: "Doktor bey, üşüttüğümde midem ağrıyor"

 Doktor ciddiyetle yüzüme bakıp dedi ki: "O zaman üşütmeyeceksin..."  Başka da bir şey  söylemedi.

Hem anlatan hem dinleyen arkadaşlar  bu duruma epeyce gülmüştük. 

Aslında ( yukarıdaki olayda olduğu gibi) pek çoğumuz, maddi ve manevi sıkıntılarımızın, problemlerimizin sebeplerini ve çözüm yollarını çoğu kez biliyoruz. Fakat gerekeni yapmak veya kaçınılması gereken şeylerden kaçınmak biraz zor geldiğinden  (tembelliğimizden, gafletimizden veya işimize gelmediğinden de olabilir) olsa gerek daha basit çözümler arıyoruz.

Ali USLU - 05/09/ 2025  -TAVŞANLI

ANADOLU İRFANI

 ANADOLU İRFANI

Geçen salı günü çok hürmet ettiğim, ağzı dualı bir yakınımız (Havva teyze diye hitap ettiğimiz yaşlı muhtereme bir büyüğümüz) vefat etti.
Onu ne zaman görsem (İnsani ihtiyaçlar haricinde) ya namaz kılarken, ya Kur'an okurken, ya da tesbih çekerken bulurdum.
"Havva teyze nasılsın" diye hatırını sorduğumda, yüzüme bakar, gülümseyen bir çehreyle "çook şükür Allah'ıma" derken "çok" kelimesine özel bir vurgu yapardı. Çok küçük iyiliklere bile büyük dualarla mukabele ederdi. Bu sebeple olsa gerek çocukları ve torunları tarafından çok sevilirdi.
Küçük oğluyla annesi hakkında konuşurken dedi ki:
"Annem bize biz küçükken hep şunu tembih ederdi:
"Sakın ha komşuların veya başkasının ağaçlarından dişlerinizi kurcalamak için bile olsa bir şey almayın."
Bu sözleri bize o kadar tesir etti ki, gerek küçüklüğümüzde gerek gençliğimizde başkasına ait en küçük şeyleri bile almadık."
Anlattığı başka bir şey de şuydu:
"Çocukluğumuzda "Keşke bizim de şunlarımız olsa" dediğimde derdi ki:
Oğlum, Allah elimizdekilerini kullanmayı nasip etsin."
Evet bu büyüğümüzün tahsili çok azdı. Dini tahsili de ailesinden, köy hocasından öğrendiği kadardı. Yani ilmi fazla yoktu, fakat konuşmaları, tavırları ve öğretim metodu tam bir irfan kokuyordu.
Biz buna Anadolu irfanı diyoruz. Bu, mekteplerde öğrenilen bir şey değil, kuşaktan kuşağa yaşayarak aktarılan bir kültürdür.
Allah Teala Havva teyzemize ve tüm geçmişlerimize rahmet eylesin.
Ali USLU - 31 Ağustos 2025 - TAVŞANLI

PEYGAMBER EFENDİMİZİN KONUŞMASI

 PEYGAMBER EFENDİMİZİN KONUŞMASI (MEVLİD-İ NEBİ VESİLESİYLE...)

Peygamber Efendimiz, (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendi terbiyesiyle alakalı “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi, en güzel şekilde yaptı.” buyuruyorlar.

Rabbimiz, Peygamberimizi nasıl terbiye etmiş olabilir?

Cebrail (ASM) ile terbiye etmiş olabilir. Kalbine ilham vermiş olabilir. vs... Ama esas terbiyeyi Kur’anla yapmıştır. Çünkü Hz. Aişe annemiz, Peygamberimizin ahlakını soran sahabiye “O’nun ahlakı Kurandı” buyurmuşlardır. Bu çalışmamızda Peygamber efendimizin konuşmasını ele alıp, O’nun konuşma konusunda referans aldığı Kuran ayetlerini zikretmeye çalışacağım.

Peygamber Efendimizin konuşma adabı, ashab-ı kiram tarafından aktarılmış ve bizlere kadar ulaşmıştır.

Peygamber Efendimiz her zaman doğru konuşurdu.

“Ey iman edenler Allaha karşı gelmekten sakının (takva sahibi olun) ve doğru söz söyleyin.”(Ahzap/70)

“… Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…”(Hud/112)

Peygamber Efendimiz yalan söylemezdi.

“… Ve yalan sözden sakının.” (Hac/30)

Peygamber Efendimiz söz verince mutlaka yerine getirirdi.

“ Ey iman edenler akitlerinizi yerine getirin…”(Maide/1)

"Antlaşma yaptığınız zaman, Allah'a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah'ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı bilir." (Nahl 91. âyet)

“ … Ve verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen söz sorumluluğu gerektirir.” (İsra/34)

“ Hayır! Kim sözünü yerine getirir ve (günahtan ) korunursa, şüphesiz ki Allah müttakileri sever.(Al-i İmran/76)

Peygamber Efendimiz kırıcı konuşmazdı. Hakaret etmezdi. İltifat ederdi.

“Kullarıma söyle en güzel şekilde konuşsunlar. Yoksa şeytan aralarını bozar…” (İsra/53)

Peygamber Efendimiz boş konuşmazdı.

“Müminler kurtuluşa ermişlerdir….. ki onlar boş ve yararsız şeylerden uzak dururlar.”(Müminun/3)

“ Onlar ki, yalan yere şahitlik etmezler ve boş ve yararsız konuşulan yere uğradıklarında oradan vakarla uzaklaşırlar.”(Furkan/72)

Peygamberimiz, konuşurken hak ve adaleti gözetirdi, kimseyi kayırmazdı.

“… Ve söz söylediğiniz zaman yakınlarınız dahi olsa adaletli olun.”(En'am/152)

Peygamberimiz çirkin şeyler konuşmazdı.

“ Allah çirkin sözün açıkça söylenmesini sevmez…” (Nisa/148)

Peygamberimiz dedi kodu yapmazdı.

“… ve birbirinizin gıybetini yapmayın.” (Hucurat/12)

Peygamberimiz alaycı konuşmazdı.

“Hümeze ve lümezeye yazıklar olsun” (Hümeze suresi /1)

“Bir topluluk diğerini alaya almasın…” (Hucurat / 11)

Peygamberimizin konuşmalarında su-i zan ( kötü zan) olmazdı.

“ Ey inananlar zannın çoğundan sakının zira zannın bir kısmı günahtır…” (Hucurat /12)

Peygamber efendimiz kendisine konuşanı dikkatle dinerdi.

“Onlar ki sözü dinleyip en güzeline uyarlar.”(Zümer/18)

Peygamberimiz kızdığı zaman da sözlerine dikkat eder, kendini kaybetmezdi.

“O müttakiler… öfkelerini yutarlar (öfkelerine hakim olurlar).(Al-i İmran/133)

Ayetlerden de anlaşılacağı gibi peygamberimizin bize kadar ulaşan konuşma adabının tamamı Kur’anda bahsedilmiştir. Belki Cebrail (ASM) Bu ayetlerin en güzel uygulama biçimlerini öğretmiştir.

Peki bu ayetler Peygamber efendimizi terbiye ettiği halde birçoğumuzu niçin tam terbiye etmemiştir?

Peygamber efendimiz, her ayeti çok önemsemiş, üzerinde düşünmüş, ayetin kendisinden istediği şeyi kavrayıp gereğini yerine getirmiştir.

Bizler ise okuduğumuz ayetlerin üzerinde tam düşünmediğimiz için, ayetlerin bizden istediğini de tam kavrayamamış olmamızdan, veya gerektiği gibi önemsemeyip gaflet gösterdiğimizden kaynaklanmaktadır.

Bizler de peygamberimizin dikkat edip önemsediği şekilde bu ayetleri önemseyip gereğini yerine getirmek için gayret gösterirsek, bu ayetler bizi de güzel terbiye ederler Allah Teâlâ'nın izniyle.

ALİ USLU / TAVŞANLI

SALI PAZARINDA.

 SALI PAZARINDA

Bugün salı pazarına çıktım. 

Köyden gelen üretici kardeşlerimiz yetiştirdikleri ürünlerini taze taze satışa sunmuşlar. 

Sebze alırken üreticiye teşekkür ettim. 

"Siz bu ürünleri yetiştirip ayağımıza kadar getiriyorsunuz. Biz de hazır satın alıyoruz çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız" gibi şeyler söyledim. Üretici / satıcı bey biraz şaşırdı.

"Ne yani bedavaya mı veriyor, ürünlerin karşılığında parasını alıyor" diyenler çıkabilir. 

Fakat o ürünler pazara gelmese, paran olsa dahi taze sebzeyi / meyveyi nereden bulacaksın? Nereden alacaksın? 

Üreticilerimize minnettarız. İyii ki varlar.

26 Ağustos 2025 - Ali USLU - TAVŞANLI

ŞİKAYETLER...

 ŞİKAYETLER...

Bir dostumla sohbet ediyorduk, çevresindeki çoğu kişinin halinden şikayette bulunduğundan bahsetti. Hatta bunların içerisinde, bir çok kişinin özendiği mevkilerdeki kişilerin de olduğunu söyledi. Biraz düşününce çevremdeki kişilerden bazılarının da böyle olduğunu fark ettim.
Bu durumun sebepleri üzerinde biraz kafa yordum. Gerçekten durumu zor olan kişiler vardı ve bunların sızlanmalarının bir mantığı vardı. Fakat bazılarının sızlanma sebepleri çok sıradan şeylerdi.
Bu ikinci grup için tesbitim şu oldu:
Bu kişiler dünya hayatının Cennet gibi olmasını istiyorlar. Problemlerin, sıkıntıların olmadığı her şeyin istedikleri gibi olduğu bir hayat istiyorlar. Böyle olmayınca da mutsuz oluyorlar sıkıntıya düşüyorlar.
Bilmemiz gereken, bu dünyanın imtihan yeri olduğu, esas mükafat yerinin bu dünyadaki yaptıklarımıza, gerektiğinde gösterdiğimiz sabırlarımıza göre ahirette olduğudur. Bir örnekle açıklamaya çalışayım:
Bazen çok zor şartlarda yaptığımız şeyler olur. Fakat sonunda kavuşacağımız mükafatı düşündüğümüzde hem sabrımız artar, hem şikayetimiz azalır. Hatta o zor duruma gösterdiğimiz sabırdan mutluluk bile duyarız. Mesela, uzun ve sıcak yaz günlerinde hele bir de arazide çalışıyorsak tuttuğumuz Ramazan orucu böyledir. Halbuki aynı şartlarda oruç tutmayan bir kişiyi aç susuz bırakıp çalışmaya mecbur edilse kişinin açlık ve susuzluğa tahammülü azalacağı gibi aynı zamanda psikolojik olarak da yıpranır.
Şimdi gelelim sızlanma meselesine... Kişi bu dünyadaki katlanmak zorunda olduğu şeyleri bir imtihan olarak görse ve bunun neticesinin ahirette olacağını bilse hem sızlanması azalır veya yok olur hem de sabrı artar. Aksi takdirde onun hayal ettiği hayatına engel gördüğü her şey onu rahatsız edecektir.
Ali USLU- 22/08/2025- TAVŞANLI

ŞÜKÜR TERAPİSİ

 ŞÜKÜR TERAPİ / ŞÜKRÜN FAYDALARI 

Gönülden şükredebilmek insanı çok rahatlatan huzur veren bir eylemdir. 

Öyle inanıyorum ki, yapılan bu tür şükürler bir mümin için çok etkili bir psiko-terapi metodudur.

Ayrıca verilen nimetleri hatırlayıp anarak/sayarak şükretmek nimetlerin farkına varmamızı sağlar, ki bu da bir terapidir.

Gönülden yapılan hamd ve şükür aynı zamanda rahmetin tecellisine sebeptir. Bir yere rahmetin inmesi ise orada bulunanlar için zaten mânevi bir terapidir.

Şükretmek, nimetlerin artmasına veya devamlılığına sebeptir. “Şükrederseniz artırırım” (İbrahim/ 7)

Şükür, Rabbimizin bize tavsiyesidir. Dolayısıyla yaptığımız her şükür bir ibadettir. İbadetler ise bizi Allah Teâlâ'ya yaklaştırır. "Artık, Allah'ın size helal ve temiz olarak verdiği şeylerden yiyin. Eğer yalnız O'na kulluk ediyorsanız, Allah'ın nimetine şükredin." (Nahl / 114)

Şükür, azaptan kurtulmaya vesiledir. "Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin..." (Nisa/ 147)

Her şükür bir hasene (iyilik) olduğundan sevaplarımızın artmasına ,günahların azalmasına sebeptir. Kur’an-ı Kerim’de “Şüphesiz ki hasenat (yapılan iyilikler) seyyiatı (kötülükleri) giderir” buyurulur. (Hud/ 114)

Şükür, Rabbimizin razı olduğu bir davranıştır. "...Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur..." (Zümer / 7) Rabbimizin razı olduğu davranışları çoğaltırsak O'nun razı olduğu kullardan oluruz.

Şükrün ahiretteki mükafatı çok büyük olmakla birlikte, dünyada mutlu ve huzurlu olmak için de bol bol şükretmeli, hatta şükredebilme nimeti için de, ayrıca şükretmeliyiz.

Peygamber Efendimiz mealen şöyle dua edermiş:

“Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzel ibadet edebilme konusunda bana yardım et.”

Bizler de hem bu duaya âmin diyelim hem de bu şekilde duâya devam edelim inşâallah.

Ali USLU

AT ÜSTÜNDE KUDUZ DALAR MI?

AT ÜSTÜNDE KUDUZ DALAR MI? (CEZAEVİNDE BİR HACI AMCANIN ANLATTIKLARI)
91-93 yılları arası haftada bir gün Tavşanlı cezaevindeki mahkumlara din dersi vermeye gidiyordum.
Bir öğretmen arkadaşım cezaevine köylüsü bir hacı amcanın girdiğini, kendisinin iyi bir insan olduğunu söyleyip selam gönderdi.
Derse gittiğim gün hacı amcaya arkadaşın selamını söyledim tanıştık ve biraz muhabbet ettik.
Hacı amca muhtemelen orada bulunmasının sebebini izah etmek durumunda kaldı ki cezaevine giriş sebebini kısaca özetleyiverdi. Anlattıkları dikkatimi çekmiş ki hala unutmamışım.
Kendisi Avrupa'dan emekli olmuş. Güngörmüş bir kişi olduğu her halinden belliydi. Yavaş yavaş konuşuyordu.
"At üstünde kuduz dalar mı?" diye başladı söze.
Bu söz bizim oralarda hiç alakası olmadığı halde belanın gelip kendisini bulmasını ifade eder.
Kızımızı köyden bir delikanlıyla evlendirmiştik. Bir zaman sonra başka bir şehre taşındılar. birkaç yıl geçince damadın yanlış işlere ( kanunsuz ve ahlaksız işler) aracılık yaptığını öğrendik.
Kızımıza bir leke gelmemesi için evimize getirdik.
Dedik ki "sen köyde kal, biz senin ve evinin tüm ihtiyaçlarını/ masraflarını karşılayalım."
Kabul etmedi, kızımızı o şehre götürmek istedi biz de göndermedik. Aramızda bir husumet oluştu.
Bir gün kahvehaneye gidiyordum. O da oralardaymış. Ceketini çıkarıp üzerime doğru gelmeye başladı.
Oğlum ben 65 yaşındayım O, 25 yaşında bana bir yumruk çıkartsa yuvarlanır giderim.
Kendi kendime dedim ki "bu pisliği ben temizleyeyim. Nasıl olsa ben yaşımı aldım. Ben temizlemezsem benim oğlanların başını belaya sokar. Çıkardım tabancamı ve daha bana yaklaşamadan indirdim..."
Sonra uzunca bir süre sustu.
Bu olayı dersine girdiğim lise son sınıfların çoğunda bir hayat dersi olarak anlatmışımdır.
Bu olayı anlattıktan sonra şunu söylerdim: "Evladım gücünüze, kasınıza, yaşınıza güvenerek kimseye haksızlık yapmayın.
Bu devirde kimse kimseden korkmaz, herkes kendisinden (özgürlüğünün elden gitmesinden veya âhiret ile ilgili çekincelerinden) ve çoluğundan çocuğundan (onların sıkıntı çekmesinden) korkar.
Fakat canına tak edip kendisinden (özgürlüğünden) vazgeçtiği an 65 yaşındaki cılız bir adam 25 yaşındaki güçlü bir delikanlıyı döver.
Rabbimiz bizleri iyilerle karşılaştırsın. Şerlerden ve şerlilerden uzak eylesin.
06.08.2025 Ali USLU

GAZZE SEBEBİYLE...

 Gazze, Dünya insanlarını ikiyi böldü; vicdanının sesine kulak verenler ve vicdansızlar.

Gazze, vicdanı ölmemiş kişilerin vicdanlarını harekete geçirdi. (Bunların içerisinde az da olsa siyonist olmayan yahudiler de vardı.)
Gazze, Dünya'daki tüm insanlara "insan hakları" adı altında öğretilen bilgilerin kocaman birer yalan olduğunu, "insan hakları" kavramının sadece belli insanları kapsadığını öğretti.
Gazze sebebiyle tüm insanlar Birleşmiş Milletler Teşkilatının işlevlerini (işlevsizliğini) iyice öğrenmiş oldular.
Gazze sebebiyle (tüm baskılara rağmen) kuruluşundan bu yana i*rail ilk kez bu kadar büyük çapta tepki aldı.
Gazze sebebiyle insanlar, nüfus üstünlüğünden ziyade teknolojik üstünlüğün önemini bir kez daha kavradılar.
Gazze sebebiyle, özellikle ülkemiz insanları düşmanın insaf ve merhametinin olmadığını, tarih sahnesinde var olmak için savunma sanayimizin güçlü olmasının ne kadar önemli olduğunu iyice anladılar.
Gazze sebebiyle müslüman halklar acizliklerini iliklerine kadar hissettiler.
Gazze sebebiyle dünya insanları siyonistlerin ne kadar yalancı ve ne kadar iğrenç olduklarını, ( savunmasız insanların üzerine bomba yağdırdıklarını, hastane bombaladıklarını, yiyecek ve ilaç girişlerine engel olduklarını, çok az giren gıda yardımına gelen insanları katlettiklerini) aynel yakin öğrendiler.
Tarih de şahittir ki, hiçbir zulüm ebediyyen devam etmez. Zulümler zalimlerin sonunu yaklaştırır.
Şu ayete iman ediyoruz:
“ …Zulmedenler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını yakında bileceklerdir." (Şu'ara suresi 227. ayet)

İYİ- KÖTÜ

-Hocam, bazıları için iyi olan şeyler bazıları için kötü olabilir demiştiniz. Bir şeyin bizim için iyi veya kötü olduğunu nasıl anlayabiliriz?

-Değerli kardeşim öncelikle bu sözün muhatabı müminlerdir.

Yaptığımız veya sahip olduğumuz şeyler bizi Allah'a yaklaştırıyorsa bizim için iyi, Allah'tan uzaklaştırıyorsa bizim için kötüdür.

Mesela: Zenginlik bazılarını Allah'a yaklaştırırken bazılarını uzaklaştırır.

Makam mevki, kariyer gibi şeyler de öyledir.

 


BU AYETİN MUHATABI HERKES DEĞİLDİR.

   Nur suresi 31. Ayet "Mü'min kadınlara söyle..." biçiminde başlar ve mü'mine kadınlara yapması gereken bazı davranışlar ve örtmeleri gereken yerler hatırlatılır.

Bu cuma hutbesinin bir bölümünde de bu ayet- kerime okunarak ayete göre yapılması gerekenler hatırlatıldı.
Sosyal medyada gördüğüm kadarıyla bazıları bundan çok alınmışlar.
Yok efendim diyanet kadınlara karışamazmış.
Diyanet'in kadınlara karıştığı falan yok.
Ayeti kerime'yi hatırlatıyor o kadar... isteyen uyar isteyen uymaz.
Hem ayet-i kerime " mü'min kadınlara söyle..." diye başlıyor. Yani muhataplar mü'mine kadınlar. Bu ayet herkese hitap etmiyor ki...
Bazılarının alınmasına hiç gerek yok.
04.08.2025 Ali USLU

SEVGİ Mİ NEFRET Mİ DAHA FAZLA MOTİVE EDER

 (İNSANLAR ARASI İLİŞKİLERDE) KİŞİYİ SEVGİ Mİ DAHA ÇOK MOTİVE EDER YOKSA NEFRET Mİ?

Birkaç yıl önce, iki tanıdığım arasında bir sebeple husumet oluşmuştu. Bir tanesi barışmak istiyor öbürü sulha yanaşmadığı gibi git gide adamın damarına basacak şeyler de yapıyordu. Dolayısiyle aralarındaki husumet de giderek büyüyordu.
Sulha yanaşmayan tanıdığımla buluştum. Biraz muhabbetten sonra Ona dedim ki:
“İnsanı sevgi mi daha çok motive eder nefret mi?” O düşünürken şu soruyu sordum: “Bir kişi çok sevdiği bir arkadaşı için ne gibi fedakarlıklarda bulunabilir?” Yine devam ettim… “Zamanının bir kısmını ona ayırabilir. Servetinin bir kısmını onun için harcayabilir. Ailesini biraz ihmal ederek arkadaşıyla ilgilenebilir değil mi?
Peki, çok nefret ettiği bir kişi için nelerden vaz geçebilir?
Bir örnekle anlatayım:
Asabi mizaç bir kişi, aralarında husumet bulunan bir kişiden öyle nefret ediyor ki her gördüğünde ve düşündüğünde öfkeleniyor ve onu öldürmeye karar veriyor. Bu durumu arkadaşına açıyor.
Arkadaşı vaz geçirmeye çalışıyor ve aralarında şöyle bir konuşma geçiyor.
-ak arkadaşım iyi düşün. Bu sebeple 20- 30 sene yatarsın, hayatının en güzel yıllarını hapiste geçirirsin.
-yatayım …
-İşin mahvolur, iflas edersin.
-Mahvolsun. Umurumda bile değil…
-Ailen perişan olur,
-olsun…
-Ahirette Cehenneme gidersin.
-Gideyim, yeter ki o şahıstan intikamımı alayım.
Görüldüğü gibi kişi nefret ettiği bir kişi için yıllarını, işini, ailesini, özgürlüğünü hatta ahiretini bile feda edebiliyor.” Biraz da farklı şeyler söyledim, nasihat ettim.
Biraz düşündü. Fakat yumuşadığı tavırlarından belli oluyordu. Bu konuyu biraz düşünmek için müsaade istedi.
Birkaç gün sonra aradı. ”Sulh olalım” dedi. Bir araya getirerek meseleyi tatlıya bağladık elhamdülillah.
Kur'an'ı Kerim'de de "Sulh (daima/daha) hayırlıdır" (Nisa :128) buyurulur.
Ali USLU - TAVŞANLI

HANGİ İŞİ YAPAYIM

 -Hocam,  hangi işi yapmamı önerirsiniz. 

-Değerli kardeşim, imkanlarına, yeteneklerine ve isteklerine göre, sana uygun olan bir işi seç.  

Bu konuda dikkat etmen gereken tek şey; yapacağın şeyler yaratılış amacına aykırı olmasın.

KEFİL OLMAK

-Hocam, benim dürüstlüğüm konusunda kefil olabilir misiniz?

-Olamam kardeşim.
-Aşk olsun hocam. Bu zamana kadar hangi yanlışımı gördünüz?
-Hayır görmedim. Fakat acele etme.
Senin dürüstlüğün konusunda, şimdiye kadar yanlışını görmediğim konusunda senin için şahitlik yapabilirim. Fakat kefillik bundan sonraki zamanla/davranışlarınla ilgilidir. Gerçi insanın geçmişi gelecekle ilgili önemli bir belgedir. Fakat işin içinde şeytan faktörü var, nefis faktörü var, başka faktörler de var. Bu sebeple hiç kimse için gelecekte de şöyle olur diye yüzde yüz garanti veremeyiz. Sadece tahminlerimizi söyleriz.
Şöyle bir örnek verirsem mesele daha iyi anlaşılır; Elli yaşlarında, yirmibeş yıldır kamyon kullanan tanıdığın iyi bir şoför var. Sen bu kişinin iyi bir şoför olduğuna, kurallara uygun olarak araba kullandığına, şimdiye kadar kaza yapmadığına şahitlik edebilirsin. fakat bundan sonra kaza yapmayacağına garanti veremezsin yani bu konuda kefil olamazsın.
-Anladım hocam teşekkür ederim.
08/07/2025 Ali USLU

MANŞET!

EĞİTİMDE AİLE FAKTÖRÜ

 Eğitimci olduğumdan olsa gerek , ne zaman okullardaki problemlerle ilgili haber çıksa dikkat kesilirim. Olayı anlamaya çalışır (insanların ...