Derviş, mesafe olarak epey uzakta olan dostunu görmek için ertesi günü yola
çıkmaya karar verdi.
Teheccüd vaktinde kalkıp, yavaş yavaş abdest aldı ve huşu içerisinde
namazını kıldı. Sonra Ümmet-i Muhammed'in selameti için dualar etti. Duasının
sonuna doğru “Allah’ım bana eşyanın hakikatini öğret” diye de dua etti.
Yatağına girip huzur içerisinde uyudu.
Sabah namazına kalktığında içinde tarifi zor bir huzur-mutluluk hissetti.
Namazını kılıp, evde bulunan yiyeceklerden biraz yeyip yola revan oldu.
“Sıcaklar bastırmadan epey yol almalıyım.” diye düşündü. Yürüdü, yürüdü...
Yürürken etrafı seyrediyor, bazen zikrediyor, bazen de ilahiler mırıldanıyordu.
Etrafını seyrederken “Canlı-cansız her şeyin Allah’ı tesbih ettiğini “
bildiren Saff suresi 1. Ayeti hatırladı. Ayet üzerinde tefekküre daldı.
Sonra,“sübhanallah” dedi bütün samimiyetiyle. O anda tesbih eden
varlıkların arasına kendisinin de katıldığını, kürrede zerre olduğunu hissetti.
O gün gördüğü ağaçlar taşlar ve bitkiler farklı gözüküyordu gözüne.
İçinden selam vermek geldi çevresindeki varlıklara.
selam verdi gördüğü her ağaca... Taşlara selam verdi. Ot cinsinden küçük
bitkilere toptan selam verdi. Toprağa selam vermeyi unutmuştu. Biraz mahcubiyet
içerisinde ona da selam verdi. Selam verdikçe gönlü hem ferahlıyor hem de
genişliyordu.
Yorulduğunu fark etti. Bir ağacın gölgesine oturmadan önce ağaca selam
verdi. Oturdu ve ağaca teşekkür etti. Gözü, bir şeyler taşımaya çalışan
karıncaya ilişti. Karıncaları düşündü.
“Yeryüzünde yaşayan her tür canlı ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan her tür
kuş, sizin gibi birer ümmettirler. (Ena’m/ 6)” ayetini hatırladı. Yüksek sesle
adeta bağırırcasına selam verdi tüm karıncalara ve yeraltında yaşayan
canlılara. Aniden sesini kesti. Sesinin başka insanlarca duyulup yanlış yorumlanmasından
endişe duydu. Sonra düşüncesinin yersiz olduğuna karar verdi.
Ağaca gelip konan kuşu fark etti . Ona da selam verdi, sonra yine bağırarak
tüm kuşlara selam verdi.
Gözü bir taşa ilişti. Taşı şefkatle eline aldı. “sen kaç yıldır buradasın?
Burada bulunuş amacın nedir?” diye sordu. ”Kainattaki hiçbir şeyin boşa
yaratılmadığını” bildiren ayeti hatırladı. Taşın içindeki trilyonlarca atomu
düşündü. Her bir atomun elektronlarının hareketini, tesbihatını düşündü. Selam
verdi taşdaki tüm atomlara. Sonra bir canlıyı bırakıyormuş gibi usulca bıraktı
aldığı yere.
Fatiha suresinde her zaman okuduğu “Hamd, Alemlerin rabbi Allah’a
mahsustur” ayetindeki “alemler” kelimesini daha iyi anlamaya başladığını
hissetti.
Kalktı ve yola revan oldu. Önce yola selam verdi. Sonra gördüğü büyük
cisimlere tek tek, küçük cisimlere toptan selam vererek devam etti.
Hafif bir rüzgar esti ona da selam verdi. Göğe baktı bulutu gördü ona selam
verdi. Uzaktaki dağa selam verdi bağırarak. Ses yankılanıp geri geldi.
Yankılanmayı selamına verilmiş cevap gibi hissetti.
Akşama yakın bir su kenarında mola verdi. Suya selam verdi. Suyun gittiği
yerleri düşündü. “Gittiğiniz yerlere de selam götürün” dedi.
Akşam namazından sonra gözlerinin gayrı ihtiyari kapandığını fark etti.
Biraz vücudunu, biraz da gözlerini dinlendirmek için uzandı. Yatar yatmaz
kendinden geçti. Kısa bir uykudan sonra uyandı.
Uyandığında, dili “Allahümme ente’s-selamu ve minke’s-selam” (Allahım sen
Selamsın ve selam sendendir.) cümlesini tekrar ediyordu.
Aceleyle kalktı. "İnşaallah yatsıya kalmadan hedefe ulaşırım. "
diyerek yoluna devam etti.
http://aliusluyazi.blogspot.com/2017/11/tefekkur-hikayeleri.html
Ve aleyküm selam...
YanıtlaSil