BABAN NE İŞ YAPIYOR

İnternette akran zorbalığı ile ilgili bir fimin bir bölümü dikkatimi çekti. Öğretmen sınıfa yeni gelen öğrenciye arkadaşlarının yanında anne ve babasının ne iş yaptıklarını soruyor. Çocuk annesinin yaptığı işi söyleyince sınıftaki diğer çocuklar bu durumu küçümseyerek gülüyorlar ve bu durum o çocuğu çok rahatsız ediyor ...
O sahneyi görünce, zihnim yıllar öncesine gitti. Bir ilköğretim okulunda çalışırken 6. sınıfa yeni başlamış bir öğrencimizin annesi öğretmenler odasına gelerek kendisini tanıttı. Ve dedi ki: "Benim eşim vefat etti. Fakat oğlum babasının vefat ettiğini arkadaşları tarafından bilinmesini istemiyor. Bu sebeple sorduklarında "babam GLİ de çalışıyor diyormuş." Oğlumun bu durumunu bilin diye sizi bilgilendirmeye geldim"
Bu olay beni çok etkiledi. Sonraki zamanlarda sınıfa yeni gelen çocuk olursa veya sene başlarında tanışırken "Annen ne iş yapar? Baban ne iş yapar? gibi sorular sormamaya gayret ettim.
Genelde şöyle söylerdim: "Bize kendinizi istediğiniz şekilde istediğiniz kadarıyla tanıtınız." Çocukla ilgili öğrenmem gereken şeyler varsa özel görüşme yapıyordum.
Yine aynı okulda, başka bir öğrenci velisi çocuğunun dersine giren öğretmenlerle tek tek görüşerek "Çocuğunun bir gözünün protez olduğunu bu durumdan bahsedilmesinin onu çok rahatsız ettiğini, mümkünse çocuğuna bu konuda bir şey sorulmamasını" rica etmişti.
O yaşlarda çocukların bazıları çok fazla duygusal olabiliyorlar. Bize düşen de onların hassasiyetlerine saygı göstermek olmalıdır.
Bize göre çok basit olan bir durum çocuğu okuldan soğutabilir. Bazı şeyleri öğrenmek biraz zaman alıyor. İstedim ki genç öğretmenlerimiz bu tecrübelerden istifa etsinler.
Sadece öğretmenler değil, çocuklarla tanışmak isteyen herkes bu hassasiyete dikkat edebilir. Bir çocukla tanışırken çok özel sorular sormadan "sizi tanıyalım delikanlı" gibi bir soru sorulup detaylara girilmeden çocuğun anlattıklarıyla yetinilmelidir.
27/01/2025 Ali USLU - TAVŞANLI.

NEZAKET HEM GÜZELDİR HEM GÜZELLEŞTİRİR

 Nezaket hem güzeldir hem de güzelleştirir.

Hafta içerisinde tahlil için hastaneye kan vermeye gitmiştim. Kan alan hemşire görevde bir kaç yıllık olduğunu tahmin ettiğim genç bir kızımızdı.

Sabah sabah uykusunu mu tam alamadı, yoksa başka bir sebepten midir yüzü asık morali bozuk bir duruşu vardı. Beni asıl rahatsız eden ise genç kardeşimizin hitap şekliydi. "Sol kolunu aç.... elini yumruk yap..." gibi emir sigasıyla hitap ediyordu. Bizim kültürümüzde kişiler kendinden yaşça büyüklere emir sigasıla hitap etmezler bu bir nezaket kuralıdır. Nezaketin ise hem kendisi güzeldir hem de yapılan işi / ortamı güzelleştirir. Yaptığınız işi en iyi şekilde yapsanız bile nezaket yoksa muhatabı memnun edemezsiniz.

 Kendi kendime düşündüm. Bu kardeşimiz özel hastanede çalışsa bu şekilde davranabilir miydi?

Kırmadan uyarmaya çalıştım. Dedim ki: "Evladım ben emekli öğretmenim. Yaşça büyüklere sol kolunu aç diye hitap etmek yerine "sol kolunuzu açar mısınız" demek hanım kızlara daha çok yakışır." Yüz ifadesinden ikazımızdan pek memnun olmadığını tahmin ettim. Fakat cevap da vermedi.

Bu tür kişiler çok şükür ki azınlıktalar. Ben şimdiye kadar hastane personelinden ve doktorlarımızdan güzel muamele gördüm. Onlara teşekkür ederim. Her ne kadar istisnalar kaideyi bozmasa da gönül bu tür istisnaların da düzeltilmesini arzu ediyor. 

Maksadımız ufak tefek de olsa hataların düzeltilmesidir. 

25/01/2025   Ali USLU - TAVŞANLI

HİÇBİR ŞEYİ KÜÇÜK GÖRME

Değerli kardeşim!
Küçük-büyük hiç bir iyiliği küçük görmeyesin.
Tek tek toprağa düşen yağmur taneleri süzülüp bir araya geldiklerinde yeraltı sularını oluştururlar. Bu suların bazıları çeşme olarak, bazıları da nehir olarak ortaya çıkarlar ve (insan, hayvan, bitki gibi) pek çok canlı bu sulardan istifade ederler. Yine aynı yağmur taneleri göletleri, hatta gölleri oluştururlar.
Ayrıca, Allah Teâlâ iyiliği bereketlendirir. Bu durum ,o gölün suyunu çoğaltan içerisindeki kaynak sularına benzer.

Hiçbir kötülüğü de küçümseme. Televizyonlarda izlediğimiz, arabaları sürükleyen, evleri yıkan, insanları kapıp götüren seller de birer damla yağmur tanelerinin birleşmesinden oluşmuştur.
Yağmur sele dönüştüğünde içerisine birçok farklı cismi (taş, odun, çamur gibi) de alarak olumsuzluğunu artırır. Sel bitse bile çamurunu ve molozunu temizlemek, tahribatı onarmak uzun zaman alır. Günahların tahribatları da böyledir. Tövbe etsek bile yol açtığı zararların telafisi zaman alabilir.
Ali USLU
Beğen
Yorum Yap
Gönder
Paylaş

EZANA HÜRMET EDİYORLARDI FAKAT...

 Öğretmenlikteki ilk tayinim Tarsus EML. idi. İlk yıl  Din Kültürü branşında tek öğretmendim.  Liselerde dersimiz haftada bir saat olduğundan bütün sınıflara (29 sınıf) ben giriyordum. 

Tarsus'a gittiğimde iki şey çok dikkatimi çekti

Birincisi sokaklarda  birbirleriyle tartışan veya kavga edenlerin bazıları haşa  dinimizin en mukaddes değerlerine küfrediyorlardı. Bunları duyduğumda çok rahatsız oluyordum. Bu türden küfürlü konuşmalara  teneffüslerde ve okul çıkışlarında öğrenciler arasında da şahit oluyordum.

İkinci dikkatimi çeken şey beni çok sevindiren bir durumdu. Ders esnasında ezan okunmaya başlayınca erkek-kız  neredeyse sınıftaki tüm öğrenciler yerlerinden 10-20 cm kadar kalkıp toparlanarak düzgün bir oturuş moduna geçiyorlardı. Bunu ezana hürmet olarak yaptıkları belliydi.

 (O zamanki EML de elektronik, kimya, elektrik bölümlerinde epeyce kız öğrenci vardı. Sınav sonuçlarına göre bölümlere yerleşilen okulun yukarıda saydığım bölümleri ilçenin zeki öğrencilerinin tercih ettikleri bölümlerdi. 1986 yılında kimya bölümünden dokuz öğrenci tıp fakültesini kazanmıştı.)

Şöyle düşündüm: Ezana bu kadar saygısı olan kişiler dinimizin en kutsalına sövebiliyorsa burada çok büyük bir cehalet vardır. Bunun ne kadar çirkin bir davranış olduğunun farkına varırlarsa bu davranışı bırakırlar.

Sonraki derslerde dersin bir bölümünü bu mevzuya ayırdım. Onların ezana hürmetlerinin ne kadar önemli olduğunu anlattıktan sonra gerek sokaklarda gerekse okuldaki bu tür sövmelerin bir müslümana asla yakışmayacağını, bir müslümanın kendi ilahına sövecek kadar cehaletinin hiç bir mazeretinin olamayacağını böyle yapanların müslüman kalamayacağını çeşitli misallerle anlattım. Her sınıfta çocukların çok etkilendikleri ve yaptıklarından dolayı pişman oldukları belliydi. Dedim ki: 

"Eğer şimdiye kadar böyle yapanlar olduysa samimi bir kalple Allah'ımıza yalvarıp diyeceksiniz ki: Allah'ım çevremden öğrendiğim için ağız alışkanlığı ile söylediğim  bu sözün bu kadar çirkin ve günah olduğunu bilmiyordum. Çok büyük günah işlemişim. Çok büyük yanlışlar yapmışım. Şimdi yanlışlarımı anladım. Çok pişman oldum. Bir daha bu tür sözler söylemeyeceğime söz veriyorum beni affeyle."

 Siz bu şekilde gerçekten pişman olur bir daha yapmamaya söz verirseniz ve sözünüzde durursanız Allah'ımız bu davranışınızdan memnun olur ve inşaallah sizi bağışlar..."

Gerçekten o haftadan sonra öğrenciler arasında bu tür cümlelerin çok azaldığını gözlemledim.

Daha sonraki derslerde de zaman zaman bu mevzuya değinerek " bu tür iğrenç cümleleri söylemenin ne kadar kötü olduğunu mahallenizdeki arkadaşlarınızla, ve akrabalarınızla konuşun. Onların bırakmalarına vesile olursanız çok büyük sevap kazanmış olursunuz" diye hem hatırlatmada bulundum hem de teşvik ettim. 

Sene sonunda öğrencilere kağıt dağıtarak isim yazmadan bu tür sövme konusundaki durumlarını öğrenmek istedim. Gelen kağıtlardan bu tür iğrenç küfürlerin çok büyük oranda bırakıldığını tesbit ettim elhamdülillah.

Buradan şunu söylemek istiyorum. Yanlışlar varsa bu yanlışların yanlış olduğunu kırmadan dökmeden fark ettirebilirsek Allah Tealanın lutfuyla netice alabiliyoruz.

Kendi hayatımdan biliyorum. Gençliğimdeki yanlışlarımı, ancak fark ettiğimde bırakabildim. Bunları fark etmem ya çevremdeki kişiler vasıtasıyla oldu, ya da kendi kendime tefekkür ederken  fark ettim. Neticede ikisi de Rabbimizin bir lutfuydu.

İyi niyet ve gayret birleşince Rabbimizin lutfunu müşahede ediyoruz.

SABRIN ÇEŞİTLERİ

ALLAH İÇİN SABIR
İnsanoğlu zaman zaman istemediği durumlarla karşılaşır. Bu durumlarda ya tepki verir, ya sabreder veya sabretmek zorunda kalır. 
Sabrın çeşitli sebepleri vardır. Mesela sabır; Korkudan olabilir, sevgiden olabilir, kaygıdan olabilir, bir beklentiden olabilir, çaresizlikten olabilir.
Bunların dışında bir de Allah Tealanın rızası için olan sabır vardır.
Eğer sabrımız Allah için olursa bu davranışımızın ahirette elbette bir karşılığı olacaktır. Fakat dünyada da faydası vardır. Bu tür sabır, sıkıntıyla birlikte mutluluk ta verebilir. 
Şöyle ki, yaz aylarının sıcak ve uzun günlerinde tuttuğumuz oruçlarda ne kadar acıksak ve susasak ta bu sıkıntıya sabrederken manevi bir lezzet te alırız çünkü bu sıkıntıya katlanmamız (sabrımız) Allah içindir.
Diğer sıkıntılarımızı da buna kıyas edebiliriz.
06/01/2025 Ali USLU

İZ BIRAKAN HOCALAR

 Toplumda önemli izler bırakan hocaların/âlimlerin hayatını okuduğumda şu özellikleri dikkatimi çekti.

Şartların en olumsuz olduğu durumlarda bile şikayet etmek, mazeret üretmek yerine ellerinden gelen gayreti göstererek adam yetiştirmeye çalışmışlar. 

Sabrı kuşanıp, yapacakları faaliyete odaklanmışlar.

Farz ve nafile ibadetlere çok önem vermişler, sünnet-i seniyyeye ittiba hususunda titiz davranmışlar.

"Emr-i bil ma'ruf nehy-i anil münker" vazifesini yapmaya çalışmışlar.

Ahireti dünyaya tercih etmişler.

Gürültü yapmadan sessiz ve derinden gitmişler. (Trübünlere oynamamışlar)

Halktan kopuk bir hayatları olmamış, halkla iç içe olmuşlar.

Tevâzu, ihlas ve samimiyyet en önemli özellikleri olmuş.

Allah Teâlâ hepsine rahmet eylesin.. Peygamber Efendimize komşu eylesin.

Mesela, Konya'da Hacı Veyis Efendi ve oğlu Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi (Ali Ulvi KURUCU Hatıralarından)

Dursunbey civarında (Balıkesir, Kütahya, Bursa) Sarı Hoca (Mehmet Ruhi TURAN)

Ali USLU

NESİLDEN NESİLE AKTARILAN GELENEK "ŞİVLİLİK"

 NESİLDEN NESİLE DEVAM EDEN ÇOK GÜÇLÜ BİR GELENEK “ŞİVLİLİK”



Konya’da dün (Rağaib kandilinin gündüzü) tatlı bir telaş vardı. Birkaç gün önce “Üçayların ilk perşembesi çocuklar şivlilik toplamaya gelirler hazırlıklı olun” diye bizi uyarmışlardı. Çarşamba günü uğradığım tüm marketlerde sanki bayram arefesiymiş gibi müthiş bir yoğunluk vardı  Alış veriş yapanlar  çocuklara verecekleri şeyleri araştırıyor sonra da kolilerle alıyorlardı.

Sebebini Perşembe günü anladım. Sabah erken saatlerden başlayıp öğleye kadar aralıksız zilimize bastılar küçük misafirlerimiz.

Zil çalıyor. Dış kapıyı açıyoruz, bir çocuk sesi “şivlilikkk”

Birkaç çocuk bir araya gelmiş gruplar halinde geziyorlar.  Ellerinde poşetler  “kandiliniz mübarek olsun.” diyorlar kapıdan. Ev sahipleri ne yapacağını biliyorlar. Çocukların açtığı poşetlerine hediyeler bırakılıyor. Teşekkür edip ayrılıyorlar. Acele ediyorlar daha çok gidilecek yerleri var.

Daha küçükler anneleriyle geliyorlar. Anneleri biraz geriden gözetliyor çocuklarını. Tabi tanımadığı kişiler… Çocukları korumak lazım.

Biz oranın yabancısı olmamıza rağmen en az yüz elli çocuk geldi kandil tebriğine. Onlar şivliliklerini alarak mutlu, bizler çocukları sevindirdiğimiz için mutlu…

Önceki yıllar şivlilik gününde çocukların okula gitmediğini duymuştum. Dün okuldan dönen öğretmen komşumuzla karşılaştım. Çocukların büyük bölümü gelmemiştir muhtemelen hocam” diye sordum.

Cevap “hiçbir öğrenci gelmedi” şeklindeydi.

Yukarıdaki fotoğraf altı yaşındaki torunumun hemen yakın komşularından topladığı şivlilikler. Sabahtan öğle geçene kadar  dolaşanlar baya bi topluyorlar demek ki. Afiyet olsun. İnşaallah fazla yiyerek hasta olmazlar.

Bizim köyde Regaib gecesinin gündüzüne “namaz bayramı” derlerdi. O gün hava müsaitse birkaç komşu bir araya gelerek mahallenin uygun yerine saçlar vurulup gözleme yapılır, gelen geçene ikram edilirdi. Hava durumu müsait değilse uygun  olan evlerde yapılıp komşulara ikram edilirdi. Şimdi var mı bilmiyorum.

İşte bu adetin Konya’da olanca gücüyle devam etmesi beni çok memnun etti. Çocuklar üç ayların önemini hediyelerle öğrenmiş oluyorlar.

Çocuklar mânevi değerlerimizi, önce örf ve adetlerimizden, geleneklerimizden öğrenirler. Sonraları hocalarından ve kitaplardan öğrenirler.

Bu güzel geleneği yaşatanları tebrik ediyorum.

03/01/2025    Ali USLU -  KONYA

MANŞET!

RÖPORTAJ

 https://youtu.be/Wo_cX-JKGWU?si=O2IpQY7RbOpsRdhV