DERVİŞ VE CAMİ (Tefekkür yazıları)

   Derviş, bütün camileri Mescid-i Nebi'nin birer şubesi olarak görür, yeni gittiği yerlerde  değişik camileri, imkanı varsa tarihi camileri ziyaret ederdi.
İstanbul’a gittiğinde de aynı şeyleri yaptı. Süleymaniye, Sultanahmet ve Fatih Camilerini ziyaret etti.
 Ziyaret ettiği camilerin her birinde tahiyyatü’l-mescid namazı kıldı. Sonra fatiha ve üç ihlas okudu.  Bu okuduklarından meydana gelen sevapları Peygamber efendimize, O'nun ailesine, sahabe efendilerimize, alimlerimize, şehitlerimize, kendi geçmişlerine sonra da tüm müminlerin ruhlarına bağışladı.
Sonra da bu camiyi yapan, yaptıran, yapımında emeği geçen, bu camide dua ve ibadet eden tüm müminlerin ruhlarına bağışladı.
Aslında derviş bunu ilk girdiği bütün camilerde yapmaya çalışırdı.
"İşte o gün yer Rabbinin ona vahyetmesiyle bütün olayları haber verir"(Zilzal /4-5) Ayetini öğrendiğinden beri değişik camilerin kendi iman ve ibadetine şahitlik etmesini isterdi.
 Ayrıca Tarihi camilerde ibadet ve dua ederek  farklı zaman dilimlerinde bu mabetlerde ibadet etmiş Allah dostlarıyla aynı karelerde yer almak isterdi.

Camilerin özellikle tarihi camilerin insana huzur veren manevi bir atmosferi olduğunu düşünür ve söylerdi.
Sadece camilerin değil, her mekanın oradaki yaşanan olaylardan etkilendiğini ve sonra da etkilediğini düşünürdü.
Peygamber efendimiz bir seferden dönerken, yoruldukları halde bir mahalde arkadaşlarının mola isteklerine izin vermeyip "burada helak olan bir kavim var" mealinde konuşmasından dolayı böyle düşünürdü.
Tarihi camilerde de yüz yıllardır  ibadet ediliyor, dualar ediliyor. Kuran okunuyor, her namazdan sonra tesbih, hamd ve tekbirler okunuyordu.
Belki de büyük-küçük günahların, hatta mekruhların işlenmediği yerlerdi buralar. Mesela buralarda içki, kumar, zina gibi büyük günahlar işlenmemişti. Buraya müminler temiz elbiseleriyle, temiz bedenleriyle  gelmişler, dua ,edip namaz kılmışlar, bazıları tevbeler edip günahlarından arınmışlardı.
Yüz yıllardır kim bilir kaç Allah dostu, Rabbinin yanında kıymetli nice insanlar buralarda ibadet etmişlerdi. Kim bilir kaç bin müminin duasına icabet edilmişti buralarda.
Topluca yapılan dualarda acaba kaç binlerce amin sözü buradan semalara yükselmişti. Buralara Rabbimizin rahmet hazinelerinden kaç defa yağmur gibi rahmet ve mağfiret yağmıştı. 
Elbette bütün bu güzellikler caminin duvarlarına, sütunlarına, kubbelerine pozitif olarak etki etmiş ve bu pozitif enerji oraya girenlere yansıyordu.
 Derviş, camileri manevi bir korunak olarak da görürdü. Özellikle yaz günlerinde gittiği yerlerde çevredeki maddi ve manevi olumsuzluklardan rahatsız olduğunda  hemen uygun bir camiye giderdi.
   Temmuz ayının sıcak bir gününde  gittikleri Bursa'da da aynı şeyleri yaşadı derviş. Çevredeki olumsuzluklardan iyice bunalmıştı. Arkadaşlarından müsaade isteyip öğle namazından sonra Ulucami'de buluşmayı kararlaştırdılar.
Yakınlarında bulunan Ulucami'ye gidip önce yavaş yavaş abdest aldı. Abdest onu baya bir rahatlatmıştı. Camiye girdiğinde güçlü bir manevi hava ile karşılaştı. Bu havayı kuvvetlice çekti içine.
 Önce selam verdi kendi işiteceği bir sesle camiye ve içindeki  varlıklara. Hafif loş bir mekanı seçti. İki rekat namaz kıldı.
Sonra eline bir tesbih alıp Peygamberimizden bize ulaştığı şekliyle yüz kere istiğfar getirdi.
Sonra sırayla yüzer kere "Sübhanallahi ve bihamdihi" "Elhamdülillah" "La ilahe illallah" "Allahuekber", "La havle vela guvvete illa billah" dedi. Sonra da yüz kere salatü selamlar okudu. Dualar etti. Dualarında Camiyi yapan, yaptıran, imar eden ve burada ibadet edenleri de duasına kattı.
 Camiden ayrılırken iç ve dış sıkıntılarının tamamen kaybolduğunu ve yerine inşirah geldiğini hissetti.
Camiden çıkıp biraz uzaktan tekrar camiye bakarken şöyle diyordu." Camileri müminler için terapi merkezi yapan Allah'mıza hamdolsun."
Diğer derviş yazıları: http://www.aliuslu.net/2017/11/tefekkur-hikayeleri.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MANŞET!

RÖPORTAJ

 https://youtu.be/Wo_cX-JKGWU?si=O2IpQY7RbOpsRdhV