Cumhuriyet meydanın
bitişiğinde, Milli Eğitimin çay bahçesinin kenarında olan resmi bina, eskiden
ortaokul binasıydı. Yanılmıyorsam 1949 da yapılmış sağlam bir bina. O zamanın
şartlarına göre zemin katın ve birinci katın tabanları kalın ve yaklaşık 30-40
cm eninde kalaslardan yapılmış.
87-94 arasında bazen orada derslerim
olurdu. Zemindeki kalaslarların kenarları hava şartlarından zaman içerisinde
hafif yukarı kıvrılarak biraz olukumsu bir durum oluşmuştu. O dönemlerde çoğu
sokaklar asfalt veya kaldırım olmadığı için öğrencilerin ayakkabılarıyla gelen
çamurlar kısa sürede kuruyarak yerler toz toprak olurdu. Muhtemelen yerlerin
süpürülmesi kolay olması için kalaslar sık sık yağlanırdı.
Bir kış günü orta okul
birinci sınıflardan birisinde ders işlerken muhtemelen göz veya kulak probleminden
dolayı orta sırada en öne oturmuş sınıfın en kalıplı öğrencilerinin birisinin
altından hafif köpüklü sıvı arkaya doğru akmaya başladı. Kalasların yağlı ve
oluklu oluşu sınıfın da arkaya doğru meyilli oluşu sıvıya bayağı bir ivme
kazandırmıştı. O kadar sıvıyı bir çocuk vücudunda nasıl tutabilmişti hayret
edilecek bir durumdu.
Çocuklar birden bağrışmaya başladılar.
Bazıları çocuğun ismini söyleyerek "...... işemiş diye bağırıyorlar orta
sıralardaki öğrencilerin bazısı ayaklarını kaldırıyor, bazısı sırasından dışarı
çıkıyorlardı. Fakat öndeki çocuğun hala bir şeyden haberi yoktu. Belki yarı
uyku halindeydi.
Tam bir krizle karşı karşıya idim ve bu
tür olaya karşı hiç hazırlığım yoktu. Zihnimi hızlı bir biçimde ne yapmam
gerektiği hususunda yordum. Bu arada çocuktan gelen çiş akıntısı kesildi.
Sınıfın arkasındaki kalasta biriken idrarın çoğunluğu kalasların arasından
kaybolup gitmişti.
Öğrenciye dedim ki. "Evladım!
pantolonuna su dökülmüş galiba haydi evinde onu değiştir gel." Çocuk ayağa
kalktı, pantolonun arkası boydan boya ıslanmış... Kapıya doğru yürüyünce
sınıfta yine bir uğultu...
Çocuk çıktıktan sonra bir
yandan sınıfın sükunetini sağlarken diğer yandan ne demem konusunu netleştirmek
için biraz dışarı baktım. Çünkü ilk defa böyle bir durumla karşılaşan
çocukların hepsi gözüme bakıyorlar nasıl bir tepki vereceğimi merakla
bekliyorlardı.
Tam sükunet sağlanınca yüzümde gayet
ciddi bir tavırla çocuklara döndüm ve dedim ki:
-Çocuklar! Sizce ben niçin gözlük
takıyorum dur?
-Daha iyi görmek için öğretmenim.
-Aferin. Benim gözlerimde bir problem
var ve iyi göremiyorum. Bunun için de gözlük takıyorum.
Peki, gözlerimdeki kusurdan dolayı,
gözlük taktığımdan için beni ayılar mısınız?
-Hayır öğretmenim hastalık ayıplanmaz...
-Çarşıda bastonla gezen kişiler gördünüz
mü?
-Evet öğretmenim...
-Niçin baston kullanıyorlar?
Öğrenciler bir birine yakın değişik
cevaplar veriyorlar. Ben toparlıyorum.
-Yürümesinde problem olanlar bastondan
destek almak için baston kullanıyorlar değil mi?
-Eveeet.
-Bacaklarında problem olan, baston
kullanan kimseleri bu davranışından dolayı ayıplar mısınız?
-Hayır öğretmenim. Hastalık ayıplanmaz.
Benim maksadım da hastalığın
ayıplanamayacağını onlara kavratmaktı. Devam ettim.:
"Bakın çocuklar!İnsanların
bedenlerinin değişik yerlerinde çeşitli hastalıklar, kusurlar olabilir.
Beynimiz ile vücudun her organı arasında sinir sistemimiz vasıtasıyla iletişim
vardır.
Aynen benim gözümün iyi görememesi gibi
bu arkadaşınızın da muhtemelen soğuktan dolayı sinir sisteminin bazı bölgeleri
geçici olarak hastalanmış, görevini tam yapamadığından dolayı çişini yaptığını
beyni ona bildirememiş... Bunun sonucunda deminki durum meydana geldi. Bu durum
ayıplanacak bir şey değil, hastalıktır. Ve hastalık ayıplanamaz. Ayrıca bu
hepimizin başına da gelebilir.
Bu meseleyi gündeme getirip
arkadaşınızla dalga geçmek çok büyük bir ayıptır. Ayrıca her ne kadar bu
hastalıksa da siz bu olayı başka yerlerde anlatırsanız bazı kendini bilmez
kimseler arkadaşınızla dalga geçebilirler. Bu durum sizin sınıfınızın bir
sırrıdır. Sakın bu sırrı başkalarına söylemeyiniz. Başka yerlerde
söylemediğiniz gibi, sınıfta da da bu konuyu konuşmayınız. Peygamber efendimiz
"Kim bir müslümanın kusurunu örterse Allah Teala da onu hem dünyada hem
ahirette kusurlarını örter buyurmuşlar. İyi müminler başkalarının kusurlarını
yaymazlar. Bu mevzu burada kapanmıştır. Sanki burada böyle bir olay hiç olmadı.
Tamam mı?
-Tamam öğretmenim.
Öğrencilerin, konuşmamdan o anda
etkilendikleri belli oluyordu. Mesela birbirlerin bakıp gizli gizli gülmeyi
bırakmışlardı.
Fakat, sonraları öğrencilerin ne kadarı
diline sahip oldular bilmiyorum. Ama daha sonraki derslerde sınıfta bir
anormallik görmedim.
Aradan yıllar geçmişti bir
düğünde (muhtemelen arkadaşlarından birinin düğünü) o çocuğu takım
elbiseleriyle oynarken gördüm. Filinta gibi delikanlı olmuştu. Zihnim birden
gerilere gitti. Olaylar baştan sona film şeridi gibi gözümde canlandı. Zaman ne
çabuk geçiyor, çocuklar ne çabuk büyüyorlar bunları düşündüm. Orada yanlış bir
davranış sergileseydim çocuğun ve diğer çocukların psikolojisine etkisi nasıl
olurdu onu düşündüm.
10/10/2021 Ali USLU - TAVŞANLI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder