ANNEMİN KUNTİRESİ (Eğitim yazıları)


   Annem 1932 doğumlu. Maşallah hala zihin sağlığı yerinde. Her gün yanına uğramaya çalışır, hal hatır sorar, duasını alırım. Zaten gitmediğim günler bekler,bunu bildiğimden önemli bir mazeretim varsa telefon ederim.
   İhtiyarlarla sohbet etmek, onları konuşturup- dinlemek, psikoterapi gibidir.
Ben de, biraz kendim konuştuktan sonra sorularımla sohbet konusunu yönlendirir, özellikle onun zevk aldığı günleri anlattırırım. Aslında sorduğum sorunun cevabını defalarca dinlemişimdir. Maksat öğrenmek değil onu konuşturup rahatlatmak.
   İnsanlar yaşlandıkça, bilinçaltına attıkları bir çok şeyi açığa çıkarttıklarını duymuştum. Son iki yıldır bunu annemde de fark ettim. Şöyle ki, çocukluğuyla ilgili konuşurken daha önce anlatmadığı şeyleri anlatmaya başladı. 
   Annemin çocukluğunda bazı akranlarının kuntiresi varmış. Annem de özenirmiş. (kundura demek istiyor)  Anlattığından anladığım kadarıyla süslü, altı demir çiviler çakılı hafif topuklu bir ayakkabı
 Babasına o da istemiş. Babası  da "şunları şöyle yaparsan alayım" demiş. Annem de istenilenleri yerine getirmiş.
Babası, "tamam, sana kuntire alacağım" demiş.
 Annem her hafta babası Tavşanlı’ya gidince akşamı zor edermiş. Akşam babası gelince kuntire gelmez,  babası bir bahane söylermiş. Kaç hafta böyle geçmiş ve annem artık kuntirenin gelmeyeceğine kanaat getirip bir daha istememiş.
   Çocukluğuna ait bir çok şey anlatmıştı ama bunu anlatmamıştı. Demek ki  bilinç altına iyice yerleşmiş. onu baskılıyormuş. şimdi o özlemi açığa çıkıyor.
   Yeni anlattığı başka bir mesele de oruç meselesi. Annem yedi yaşından itibaren kendi isteğiyle oruç tutarmış. Üç yaş büyük abisi de o dönemlerde pek tutmazmış. Babaları abisine oruç tuttuğu gün para vereceğini söyler teşvik edermiş. Gerçekten de oruç tuttuğunda para verirmiş. Anneme oruç tuttuğundan dolayı hiç para vermemiş. "Ben de özenirdim" diyor. İsteseydin ya dediğimde
-Utanırdım istemeye, ama özenirdim. diyor.
  Daha ilginç olanı ise. Bu iki olayı anlatırken yüzünün bir çocuk masumiyetine bürünüşü. Sanki çocukluğunu yaşıyor gibi oluşu.
  Annem bir buçuk yaşındayken annesi hastalanıp iki sene İstanbul'da tedavi görmüş. Fakat  tedavisi mümkün olmamış, hasta olarak yaşamış. sonra da annem on yaşındayken  vefat etmiş.
Yani anneme babası bakmış bundan dolayı babasını çok sever. Hep onun iyiliklerinden bahsederdi. Demek ki, çok sevdiği birisi de olsa bazı yapılan hatalar bilinçaltında kalıyor.
   Annemin anlattıklarından çocuklar arasında ayırım yapılmamasının önemini daha iyi kavradım. Bir de çocuğa verilen söz, yerine getirilmediğinde onun iç aleminde nasıl bir etki bıraktığını daha iyi anladım.
   Zaten bu ikisi de Dinimizin de bizden istediği şeyler değil mi?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MANŞET!

RÖPORTAJ

 https://youtu.be/Wo_cX-JKGWU?si=O2IpQY7RbOpsRdhV