MEDİNE-2/ UMRE NOTLARI-10

...
Küçük öğrencilerin bir kısmı Mekke'de paralarını bitirmişlerdi. Bir kısmı da Medine'deki ilk günler bitirmişler. Memleketten de (o dönemde) para isteme durumları olmadığı için moralleri bozulmuş benden ödünç para istiyorlardı. Haydi harçlık üç beş kuruş verelim de eşya almak için onlara verecek param zaten yoktu ki. Parası bitenlerin canları sıkılmaya başladı. Bana ne zaman gideceğiz diye soruyorlardı. Halbuki dönüş tarihimizi biliyorlardı.
Medine, Mekke'ye göre her yönden sakin bir şehirdi. Otelimiz ile Mescid-i Nebi arasında araç trafiğine açık yol yoktu. Bizler de zaten mescide bir alandan gidip geliyorduk. Öğrencilerin arabalar tarafından çarpılma ihtimali azaldığından bu konudaki endişelerim de azaldı.
Gerek Mekke'de gerek Medine'de Mescidin yakınlarında jetonla çalışan telefon kulübeleri vardı. Uluslararası olduğu için ülkemizle konuşurken çok kısa zamanda epeyce jeton çekiyordu. İsteyen aileleleriyle oradan haberleşebiliyordu.
Bir günümüzü Kuba ve Uhut ziyareti için ayırdık.
Önce Kuba'ya gidip Kuba Mescisini (Kur'anda "Takva üzere bina edilmiş mescid" olarak bahsedilen mescidin Kuba Mescidi olduğu konusunda rivayetler var) ziyaret ettik, namaz kıldık. Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz Hz. Ebu Bekir efendimizle birlikte Medine'ye hicretinde önce Kuba'ya gelmişler, orada dört gün kalmışlarlar ve orada mescid inşa etmişler (veya daha önce bir sahabinin mescid olarak çevirdiği yeri biraz daha büyütmüşlerdi) ve namaz kıldırmışlardı.
Rivayet edildiğine göre Efendimiz Kuba mescidini genelde cumartesi günleri olmak üzere sık sık ziyaret edip orada namaz kılarmış.
Sonra Uhud'a vardık. Uhut şehitliğini ziyaret ettik yakınıdaki Okçular Tepesine vardık. Fakat Okçular Tepesi'nin yüksekliğine baktığımda "okçular bu küçük tepenin neresine yerleşmiş acaba" diye hayret etmiştim. Aradan yıllar geçtikten sonra oralara her yıl bir kaç kez gidip gelen Mehmet Talu hoca ile sohbet ederken Okçular Tepesinin 20 metre civarında indirildiğini söyleyince okçuların tepeye yerleşme sahnesi o zaman zihnimde tamamlandı. Oranın malzemelerinin başka yere taşınarak 20 metre indirilmesi yanında her yıl milyonlarca kişinin oraya çıkması neticesinde gevşek zemini bulunan tepenin üst kısmı muhtemelen biraz daha aşınmıştır.
Not: Bu suud yönetiminin her yıl milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilen tarihi yerleri tahrip etmesini bir türlü anlayamıyorum. Cehalet midir? İhanet midir? Yoksa başka bir şey midir?
Son gidişimde Uhut savaşının yapıldığı yerlerin iskana açıldığını, oralara bir çok gece kondu mahallesi yapıldığını gördüğümde çok üzülmüştüm
Medine'de namaz vakitleri dışında vakitlerimizi çevredeki dükkanları gezerek alış veriş yaparak veya otelde geçiriyorduk.
Komik bir olay: Bir akşam otelde şoförlerimizle yemeğimizi yedikten sonra çay içip sohbet ediyorduk. Orta okul birinci sınıf öğrencilerinden birisi geldi. "Hocam babama hediyelik çakmak aldım" deyip bana gösterdi. Kaça aldığını sordum. "45 riyala aldım" deyince, şoför Ali abi Tavşanlı şivesiyle "Ötümyo len buu" Yani "bu ötüyor mu niçin bu kadar pahalı" demek istedi. Tavşanlıda bir şey emsallerinden pahalı olunca böyle bir tabir kullanılır. Çocuk bu sözün mecazi anlamını bilmediğinden gayet saf bir şekilde "ötüyor abi" dedi. Çakmağı yakınca gerçekten cık cık cık diye ses çıkararak ötüyordu. Bu olaya epey gülmüştük.
Medine'de son günümüz müydü? yoksa son günden bir gün önce miydi? tam hatırlayamadım, hediyelik hurma almak için yatsı namazından sonra öğrencilerle hurma pazarına gidiyorduk.Önceki yazımda da belirttiğim gibi, o zamanlar Mescid-i Nebi şimdiki gibi büyük değildi Mescidin kenarlarında küçük hediyelik eşya satan dükkanlar vardı. Sonra boş araziden geçip hurma pazarına gidiliyordu.
Bizler tarif üzere ay ışığında, boş araziden, toprak yolda hurma pazarına doğru giderken arkadan bir kişi Türkçe gurbet türküsü çekmiş geliyordu. İster istemez dönüp baktık. Şahsın üzerinde arapların giydiği cellabiye (uzun entari) vardı. Bizim baktığımızı görünce selam verdi. "Aleykümselam" dedik. "Nerelisiniz?" diye sordu. "Kütahyalıyız." Dedik. "Siz nerelisiniz?" Diye sorudum."Tarsusluyum" deyince ismini sordum. " Mustafa” dedi.
"Tarsus'tan Selehaddin hocayı ve şunları tanıyor musun” diye sordum. “Evet tanıyorum, arkadaşlarımdır” dedi.
“Onların sana selamı var” dedim ve Tarsusta olanları anlattım. (İkinci bölümdeki yazımda oradaki arkadaşların "Medine'de Mustafa'ya selam söyle" sözleri üzerine yaptığımız konuşmayı anlatmıştım.) Mustafa bu olaydan çok memnun oldu.
Bizi hurma pazarına götürdü. Kaliteli hurmaları bize gösterdi. Almaya karar verdiğimiz hurmalar için satıcıyla pazarlık yaparak (toptan olduğu için) epeyce fiyatından ikram ettirdi. İşimiz bitince teşekkür ederek vedalaştık.
Devam edecek inşaallah...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MANŞET!

RÖPORTAJ

 https://youtu.be/Wo_cX-JKGWU?si=O2IpQY7RbOpsRdhV