Derviş, yolda yürürken şayet acele bir işi yoksa, yolda gördüğü şişe, şişe kırıkları, çivi gibi zararlı şeyleri alıp uygun yere bırakırdı. Bunu uzun zamandan beri alışkanlık haline getirmişti.
Yine bir gün yolda yürürken, yol
kenarında kırılıp bir kaç parçaya bölünmüş maden suyu şişesi gördü. Küçük
parçaları şişenin kırılmayan bölümüne koydu. Etrafına bakındı atacak çöp
konteyneri bulamayınca şişe elinde olduğu halde yürüdü. "Önüme gelen
konteynere atarım" diye düşünmüştü.
Derviş'in yaptıklarını gören bir
tanıdığı arkasından yetişerek selam verdi.
"Ve aleykümselam" dedi derviş.
Adam istihzâ karışık bir espriyle dervişe takıldı:
"Arkadaş! gördüğüm kadarıyla
temizlik işçilerine iş bırakmıyorsun. Söyleyelim de belediyeden maaş
bağlasınlar bari..."
Derviş espriye gülmedi. Yumuşak bir ses
tonuyla cevap verdi:
"Peygamber Efendimiz, yoldan
geçenlere zarar verecek şeyleri yoldan kaldırmanın sadaka olduğunu söylemişler
ve müminleri buna teşvik etmişlerdir. Peygamber Efendimizin tavsiyesini
uygulamak ne zamandan beri istihza ve espri konusu oldu acaba? "
Sonra devam etti:
"Bak arkadaş! Birisi içtiği maden
suyu şişesini çöpe atmak yerine buraya bırakmış. Belki burada kırmış, belki
başka birisi onu kırmış. Yapılanlar hoş şeyler değil. Keşke, boş şişelerin
buraya bırakılmayacağını veya yoldaki şişelerin kırılmayacağını çocuklarımıza /
insanımıza öğretebilseydik...
Bu kırık cam parçaları buradan geçen bir
hayvanın ayağını kesebilir. Üzerine düşen bir çocuğun dizini veya kolunu
kesebilir. Bu çocuk senin bir yakının da olabilir... Bu sebeple bunları
zararsız hale getirmek bizim bir insanlık görevimiz olsa gerektir. Elbette
bunları temizlik görevlileri alırlar. Ya onlar almadan birileri bundan zarar
görürse bundan biz rahatsız olmaz mıyız?
Adam hiç bu şekilde düşünmemişti. Söylediği şeyden dolayı pişman olmuştu. Dervişe teşekkür ederek ayrıldı. Giderken kendi kendine "Bu günkü dersimizi almış olduk elhamdülillah" diye mırıldanıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder