ÖĞRENCİLERİ, ÖĞRETRETMENLER Mİ EĞİTİYOR?


  Bir gün, ayakkabımı tamir ettirmek için Rahmetli Nurettin Usta'nın dükkanına gitmiştim. Nurettin Usta baktı ayakkabıma. Ve dedi ki: 
-Hoca! biraz otur çay içene kadar yapıvereyim ayakkabıyı da tekrar zahmet etme.
“Olur ustam” dedim. Dükkanda Nurettin Usta'nın arkadaşları olduğunu öğrendiğim iki  kişi daha vardı. Onlar emekli kişiler, vakit geçirmek için gelmişler arkadaşının dükkanına. Laf açıldı ne iş yaptığımız soruldu. Öğretmen olduğumuzu söyleyince konu hemen çocuklara, öğrencilere geldi.
Bir tanesi dedi ki:
- Hoca ! Ne biçim öğrenci yetiştiriyorsunuz ya hu! Büyüklere saygı yok, birbirlerine karşı küfürlü konuşmalar. Ağızlarında sigara vs.
Adamcağız gördüğü bütün eksiklikleri benim şahsımda öğretmenlere yükleyiverdi.
Dedim ki: “Haklısın amca. Şikayet konularında haklısın da, suçun tamamını öğretmenlere yıkmakta biraz haksızsın galiba!”
 Sonra şuna benzer şeyler söyledim. Çocukların zihinlerini boş bir tarlaya benzetelim. Eğitimi de tarlaya atılan tohumlara. Tohumları da faydalı ve zararlı olarak ikiye ayıralım.
Çocuk doğduktan sonra ailesinden bir şeyler öğreniyor . Tam altı yıl bu çocuğun beyin tarlasına ailesi, komşuları, televizyon kanalları bir şeyler ekiyor. Okul çağı geliyor. Okul zamanı haftanın beş günü okulda. Okulda kalma süresi saat 80.30 dan 15.00a kadar. Bunun dışındaki zamanlarda yine evde , komşuda, sokakta vs. yerlerde.
   Şimdi düşünelim bakalım, yedi yaşına kadar okul haricince epey tohum ekildi bu tarlaya, yedi yaşından sonra tatil günlerinde yine okul harici yerlerde tohum ekiliyor, Okul günlerinde ise 6-7 saat okulda, günün diğer vakitlerinde yine başka yerlerde. Yani  tarlanın bir çoğu başka yerlerde ekiliyor, öğretmenlere çok az bir bölüm kalıyor.
   Biz öğretmenler, bazen başkaları tarafından ekilen zararlı otları temizlemeye çalışıyoruz. Bazen de güzel tohumlar ekmeye çalışıyoruz. Bir de şu var. Maalesef  öğretmenlerin-eğitimcilerin ortak bir ahlak anlayışı da yok. Her öğretmen kendince güzel olan ahlaki davranışları öğretmeye çalışıyor. Bazen birinin yanlış dediği davranışa diğeri doğru diyebiliyor. Bu durumda, çocuklardaki şikayet ettiğiniz davranışlarda mutlaka bizim de payımız vardır ama, çocuklarınızın beyin tarlalarının büyük bölümünün nerede ve nasıl doldurulduğuna dikkat etmek gerekiyor.
     Önceleri köylerde ve kasabalarda (televizyon yok, radyo yok, internet yok. Yani dış etki yok denecek kadar az)Çocuklar ailenin öğrettiğini doğru kabul eder başkasını zaten bilmezmiş. Köylerdeki ve kasabalardaki ahlak anlayışları da birbirine yakınmış. Dolayısıyla çocuklar aileden, çevreden gördüklerini benimser hoca mektebinde öğrendiklerini doğru olarak bellerlermiş. Ve bu öğrendikleri onları ömür boyu idare edermiş.
Şimdi öylemi yaa..Öğrendiği bilginin zıddını da görüyor. Ailesinden öğrendiği ahlakın tam tersini de öğreniyor çevresinde.
 O zaman zararlı bilgileri mikroba benzetirsek, çocukları mümkün mertebe mikrop yuvalarından uzak tutmaya çalışacağız ama yetmez. Ayrıca mikroplardan etkilenmeyecek şekilde yetiştirmeliyiz yani manevi olarak bağışıklık sistemlerini de güçlendirmeliyiz.
Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde: "Hiç bir baba çocuğuna güzel ahlak ve terbiyeden daha iyi bir miras bırakamaz." buyurarak konunun hem önemine dikkat çekmiş, hem de çocuk terbiyesinde temel görevin aileye ait olduğunu işaret etmişlerdir.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...