ÂH ALMAK.

 Değerli kardeşim,

Hiçbir kimsenin "âh"ını almamanı; özellikle de gönlü kırıkların (garibanların, yetimlerin, kimsesizlerin, savunmasız kimselerin) "âh"ını almamanı tavsiye ederim.

Atalarımız ne güzel söylemişler:

"Mazlumun âhı indirir şâhı" diye.

Âh almamak için, hiç kimseye haksızlık yapmamalı, herkesin hakkını noksansız ve zamanında vermelisin.

Küçük bir tavsiye daha: Yukarıda belirttiğim gönlü kırıkların hakkını verirken, hak ettiğinden biraz daha fazlasını verirsen sen kârlı çıkarsın. 

Allah Teala'ya emanet ol.

Dualarımla...

İBNÜ'L VAKT OLMAK "ÖĞRENCİME NASİHATLER" den

 Değerli kardeşim, Bazı kimseler hep geçmişte yaşayıp bir türlü yaşadığı zamana gelemezler.

Bazıları geçmişte yaşadıkları olumsuzluklara takılıp onları devamlı yaşarlarken, bazıları da geçmişteki güzellikleri hayal edip, dile getirerek bir özlem veya avuntu içerisinde hayatlarına devam ederler.
İkisinin ortak noktaları geçmişe takılı kalmaları bir türlü yaşadıkları zamana gelememeleridir.
Geçmişten dersler çıkarılır, ibret alınır. Hatalar varsa telafiye çalışılır.
Yaşanılan güzellikler de geride kalmış amel defterlerimize işlenmiştir.
Her yeni gün bizler için yeni fırsatlar demektir. Bunu değerlendirip güzelliklerimizi artırmak, amel defterlerimize güzel şeyler kaydetmek, hayata geliş amacımıza uygun bir şeyler yapmak için yaşadığımız ânı değerlendirmek gerekir. Eskiler buna " ibnül vakt olmak" demişler.
Dualarımla...
25/09/2023 - Ali USLU - TAVŞANLI

KÜSTÜRÜLEN ÜSTÜN YETENEKLİ BAZI ÖĞRENCİLER...

Öğretmenlik hayatımda beni en çok şaşırtan şeylerden birisi; Vasat sayılan bazı öğrencilerin bir konuda gösterdiği yüksek performansı ve o konudaki üstün yeteneği olmuştur.
Mesela: Bu vasat öğrencilerin içerisinden bazen çok güzel şiir yazan, mükemmel şiir okuyan, çok güzel resimler çizen, güzel kompozisyon yazanlar çıkar. Bazılarında müthiş tiyatro yeteneği vardır. Bazıları çok güzel fıkra anlatırlar. Bazılarının harika el becerileri vardır.
İşte bu beklemediğimiz öğrencilerden bu tür yeteneklilerin çıkması bir çok öğretmen gibi beni de hayrete düşürmüştür.
Fakat bu tür, bir konuda üstün yeteneği olan vasat öğrenciler zaman zaman yol kazalarına uğrarlar. Öğrencilerle değişik zamanlarda yaptığım görüşmelerde/sohbetlerde bazıları şunları anlattılar.
Lise son sınıfa giden bir kız öğrencim şunu anlatmıştı:
Orta okuldayken okullar arası resim yarışması düzenlenmişti. Ben de yarışmaya kendi yaptığım resmimle katıldım. Resimleri teslim ettiğimiz hoca beni çağırdı. Yanında başka hocalar da vardı (muhtemelen yarışmaya katılacak resimleri seçen jüri) Bana bu resmi kime yaptırdığımı sordular. Ben kendimin yaptığımı söyledim. Bana inanmadılar. Ben de o günden sonra resimle ilgilenmedim. (Okulda o dönem resim branşı hocasının olmadığını tahmin ediyorum. Olsaydı derslerde bu öğrencinin yeteneğini keşfederdi)
Bir erkek öğrencim de şöyle anlatmıştı: Türkçe dersine giren hocamız kompozisyon ödevi vermişti. Gayet güzel yazdım. Kompozisyonda bazı eski kelimeler kullanmıştım. (Çok kitap okuduğum için o kelimeleri oralardan öğrenmiştim) Hocamız muhtemelen bu kelimeleri benim kullanamayacağımı düşündüğünden bu kompozisyonu nereden aldın veya kime yazdırdın diye beni suçladı. Bana inanmadı. Benim yazı yazma şevkim kırıldı.
Başka birisi ilkokul öğretmeninin ödev olarak verdiği bir konuda yazdığı şiiri öğretmen tarafında "bu şiiri nereden bakarak yazdın" diye suçlamasını anlattı. Bir daha şiir yazmadığını söyledi.
Bu örnekler belki çok değildir. Öğretmenleri bu suçlamaya iten bazı öğrencilerin ödevlerini başkasına yaptırıp veya başka yerlerden kopyalayıp kendi ürünüymüş gibi öğretmene sunmasının da etkisi vardır. Fakat iyice bilinmeyen bir konuda öğrenciyi suçlamak bazen yetenekli bir öğrencinin küsmesine sebep olabiliyor.
Bu gibi şüpheli durumlarda öğretmen şöyle yapılabilir.
"Aferin evladım. Çok güzel yapmışsın/ yazmışsın." diye önce taltif edip, "bir de şu konuda bir çalışma yapıp getirebilir misin?" diye öğrenci görevlendirilir (Ödev için bir kaç saat verilir, gerekirse diğer öğretmenlerden izin istenir) Neticede bu ikinci ödev birinci ödevin öğrenci tarafından yapılıp yapılmadığını az çok belirler.
Böylece belki geleceğin iyi bir edebiyatçısı, belki iyi bir ressamı zayi olmamış hatta keşfedilmiş olur.
19/09/2023 - Ali USLU - TAVŞANLI

KEŞKE BENİ DE BABAM DÖVSEYDİ

 Derviş yolda giderken 8-9 yaşlarında bir çocuğun boynu bükük biçimde ağladığını gördü. Niçin ağladığını sormak, gerekirse yardım etmek niyetiyle çocuğa doğru yürürken, öbür taraftan aynı yaşlarda başka bir çocuk ağlayanın yanına vardı. Çocukların tavırlarından birbirlerini tanıdıkları belli oluyordu. Belki de arkadaş veya akraba idiler. Çocuklara biraz yaklaşan derviş, onları izlerken konuşmalarını  duyabiliyordu.

Gelen çocuk sordu: Niçin ağlıyorsun? Ne oldu sana?

Ağlayan çocuk burnunu çekerek ve hıçkırarak cevap verdi: "Babam dövdü..."

Öbür çocuk uzaklara baktı... bir müddet sustu. Yutkundu ve gözlerini sildi. Sonra arkadaşına dönüp dedi ki:

- Keşke beni de babam dövseydi…  Keşke sağ olsaydı da sadece onun dayağını yeseydim... Sonra sustu... başını çevirdi uzaklara çook uzaklara baktı.

Konuşmaları duyan dervişin gözleri doldu. Hızla oradan uzaklaştı. Çocuğu teselli etmeye giderken kendisi teselli olacak hale gelmişti. Giderken bir yandan gözyaşlarını siliyor bir yandan da çocuğun sözlerini düşünüyordu.

"Keşke sağ olsaydı da sadece Onun dayağını yeseydim..."  Acaba çocuk neyi kastediyordu? Evet, bu sözde babasına özlem vardı, belki arkadaşını teselli etmek istiyordu. Fakat, başka kimlerin dayağından bahsediyordu? Yoksa hayatın sillesini yeyip de mecaz olarak mı bunu söylemişti? Bu sözlerin altında acaba hangi dertler, hangi sıkıntılar gizliydi?

Derviş evinin kapısını açtığında zihni hala çocuğun sözleriyle meşguldü. Hanımı sordu: "Sen markete gitmemiş miydin? Ellerinde bir şey yok !"

Derviş, gözlerindeki anormalliği karısından gizleyerek hızla lavaboya yöneldi.

Ali USLU -16/08/2023 -   TAVŞANLI

 

 

 


GÜÇLÜ BİR STRES ÖNLEYİCİ VE ANTİ DEPRESAN

Okuduğum iki hadis-i şerifin stres ve depresyonu önleme, varsa onlardan kurtulma  noktasında çok etkili olduğunu düşündüm. Konu ilginizi çektiyse aşağıdaki yazımı okuyabilirsiniz. 

Günümüz insanının çoğunun maruz kaldığı şeylerden birisi kendisinin ve çevresinin (değişik sebeplerle) stres içerisinde olması ve buna bağlı değişik rahatsızlıklarla uğraşmak durumunda kalmasıdır.

 Konunun uzmanlarına göre stres bir çok psikolojik ve biyolojik hastalığın tetikleyicisidir. Uzun süre devam eden stres kişinin psikolojisini ve duygularını olumsuz yönde etkilerken aynı zamanda bağışıklık sistemini baskıladığı için hastalıkların ortaya çıkmasına sebep oluyormuş.

Stresin beyin hücrelerinde hasar meydana getirdiği, ayrıca kronik stresin depresyona neden olabildiği de yine konunun uzmanları tarafından bildiriliyor.

Konunun uzmanlarının stresle başa çıkma  konusunda önerileri elbette mevcuttur.

Burada ele alacağımız konu ise Peygamber efendimizin bu konudaki tavsiyeleri.

Önce Riyazus salihin'den alıntı yaptığım iki hadis-i şerifi manalarıyla birlikte verelim sonra açıklamaya çalışalım inşaallah:

 Riyazus Salihin, 1025 Nolu Hadis

Ebu Hureyre radiyellahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:

وعَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رَضيَ اللَّه عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : «ومَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ في بَيْتٍ من بُيوتِ اللَّهِ يَتْلُونَ كتاب اللَّهِ ، ويتَدَارسُونَه بيْنَهُم ، إِلاَّ نَزَلتْ علَيهم السَّكِينَة ، وغَشِيَتْهُمْ الرَّحْمَة ، وَحَفَّتْهُم الملائِكَةُ ، وذَكَرهُمْ اللَّه فيِمنْ عِنده » رواه مسلم

“Bir topluluk Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın Kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekine iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teala da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.”

(Müslimizikr 38,Tirmizi , Kıraat 12)

İkinci hadisimiz:

وعنهُ عنْ أَبي سعيدٍ رضِي اللَّه عنْهُمَا قالا : قَالَ رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « لا يَقْعُدُ قَوْمٌ يذْكُرُونَ اللَّهَ إِلاَّ حفَّتْهُمُ الملائِكة ، وغشِيتهُمُ الرَّحْمةُ ونَزَلَتْ علَيْهِمْ السَّكِينَة ، وذكَرَهُم اللَّه فِيمن عِنْدَهُ »رواه مسلم .

Ebu Hureyre ile Ebu Said el-Hudri radiyallahu anhüma’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir topluluk Allah’ı  zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekine iner ve Allah Teala onları yanında bulunanlara över.”

(Müslim, zikr ,39  Ayrıca bknz Ebu Davut: vitr 14; Tirmizi, daavat 7)

Stresin kişi üzerindeki etkileri; huzursuzluk, mutsuzluk, tedirginlik, gerginlik gibi durumlar olup bunlara bağlı olarak da öfke, çevresine karşı kırıcı olmak, uykusuzluk, geçimsizlik, iş kaybı, dengesiz beslenme  gibi durumlar ortaya çıkar.

1. ve 2. Hadis-i şeriflerdeki tavsiye edilen şeyler yapıldığında üç türlü güzellikten bahsediliyor. Bunlar:

1-Sekine inmesi.

2-Oraya rahmet inmesi ve oranın rahmetle dolması.

3-Meleklerin orayı kuşatması.

SEKİNE Nedir? Stresin tam zıttı bir durumdur. Kişinin üzerine sekine indiğinde, stres halinde kişide oluşan huzursuzluk yerini tam bir iç huzuruna, mutsuzluk mutluluğa, tedirginlik hali, güven duygusuna, gerginlik rahatlama duruma dönüşür. O anda kişinin  kalbi itminan durumunda olur. kalbi, beyni ve diğer organları huzur ve mutluluğun üst seviyelerinde olurlar. 

Bu durumun kişinin fiziksel ve ruhsal sağlığı için ne kadar önemli olduğu tahmin edilebilir. Ayrıca strese bağlı olarak oluşan yukarıda saydığımız negatif şeyler (öfke, çevresine karşı kırıcı olmak, uykusuzluk, geçimsizlik, iş kaybı, dengesiz beslenme gibi durumlar) ortadan kalktığından hayat kalitesi yükselecek ve iş gücü artacaktır. Çevresine karşı daha hoşgörülü olduğundan çevresine verdiği rahatsızlıklar da oluşmayacaktır. Çevresiyle iletişimi güzelleşecek ve buna bağlı olarak da karşılıklı sevgi-saygı durumu artacaktır.

Yazımız biraz uzadığından devamını inşaallah başka bir yazıya bırakalım.

 


NİMETLERİN FARKINA VARMAK

 Değerli öğrencim,

İnsanlar kendisine bahşedilen bazı nimetlerin farkına iki şekilde varırlar:

1- Bir kısım insanlar, nimetler kişiyle beraberken onu fark edip önemini kavrarlar, değerini bilirler, şükrederler. Ki şükür, nimetlerin artması veya devamı için önemli bir etkendir.

2- Bir kısım kimseler de o nimetler kişiden gittiğinde veya geri alındığında onların kendisi için ne kadar önemli olduğunun farkına varırlar. Fakat bu durum pek bir işe yaramaz.

Nimetlere sahip olmak önemli olduğu gibi onların farkına varıp verene teşekkür etmek ise daha önemlidir. Bu hem dünya hem ahiret için bir kazançtır.

Boş zamanlarında, hatta vücudun çalışıp zihnin boş kaldığı durumlarda (en azında ara sıra) sana verilen nimetleri ve onların senin için ne kadar önemli olduğunu düşünüp şükretmeni, onların olmaması durumunda ne gibi zorluklarla karşılaşacağını tefekkür etmeni tavsiye ederim.

Dualarımla... 

11/09/2023     Ali USLU - TAVŞANLI

DİKKAT!... BAZI ORTAMLAR MANEVİ HAYATIMIZA ZARAR VERİR

Değerli, kardeşim,

Nasıl ki bazı ortamlar kişinin sağlığına olumsuz yönde etkiler ise (radyosyona maruz kalmak, zehirli hava veya duman teneffüs etmek gibi) bazı ortamlar da manevi hayatımızı olumsuz yönde etkiler.

Aşağıdaki ayet-i kerimeler üzerinde düşünürsek bunu daha iyi kavrayabiliriz.

"Âyetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar kendilerinden uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma!" (En'âm : 68)

“O size kitapta şunu indirmiştir: Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onların alaya alındığını işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe kendileriyle beraber oturmayın; aksi takdirde şüphesiz siz de onlar gibi olursunuz. Allah elbette münafıkların ve kâfirlerin tamamını cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisâ : 140)



ACZİYETİ İDRAK ETMEK

 İnsan, âciz bir varlık olduğu halde, çoğu zaman kendini bir çok konuda güçlü olarak vehmeder. Bu, onun haddini aşması demektir. Eğer önlem alınmazsa bu durum firavunlaşmanın ve şeytanlaşmanın başlangıç noktalarından birisidir.

Zaman zaman insana acizliği hatırlatılır. (Gerek kendi nefsinde, gerek çevresinde, ne kadar âciz olduğunu gösteren olaylarla karşılaşır. Aslında olaylara ibret gözüyle bakabilenler, günde defalarca kendi acizliklerinin farkına varırlar.)

 Kişinin, güç ve kuvvetin gerçek anlamda kime ait olduğunu kavraması insan olmak ve haddini bilmek açısından çok önemli bir eşiktir.

"Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" cümlesinin anlamını nefsinde hissettiğinde bu konuda doğru çizgiyi bulmuş ve kulluğa adım atmış olur.

İnsanlık "kul "olduğunun ve aciz olduğunun idraki ile başlar.

Hergün defalarca tekrar ettiğimiz "Allâhu ekber" cümlesiyle Allah Teala'yı en büyük/ Tek büyük olarak tanırken, aynı zamanda O'na karşı kendi acziyetimizin de itirafı vardır.

Bu "Tekbir" cümlesi bilinçli olarak söylenildiğinde, insanın kendi sınırlarına çekilmesi / haddini bilmesi için önemli bir hatırlatmadır.

Ali USLU -  TAVŞANLI

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...