BİR YİĞİT GURBETE GİTSE...

  1981-82 Öğretim yılıydı. Fakülte ikinci sınıf için  Erzurum'a vardığımızda önceki yıl kaldığımız KYK  yurtlarının yaz tatilinde tamirata/ tadilata girdiğini ve tamiratın devam ettiğini öğrendik.

Mecburen otele yerleştik. Otelde sıcak su ve yemek yok. Banyo için hamama gidiyoruz, yemek için lokantaya. Baktık masrafımız çok oluyor öğrenci bütçemizin bu durumu devam ettirmesi mümkün değil. Yurtların da ne zaman faaliyete geçeceği belli değil, aynı okuldan dört arkadaş ev kiralayalım dedik.

 Epey ev arama çabamızdan sonra altı ay kirayı peşin vermek şartıyla bir ev bulduk. Ev dediysem adı ev. Toprak damlı aşağıda odun koyduğunuz bir oda. Yukarıda yaklaşık  3x3 ebadında birinden diğerine geçilen iki küçük odalı, mutfağı olmayan eski bir ev. (Kira ücreti de bu günkü iyi bir daire kirası gibi) Evimiz Narmanlı mahallesinde Sıvırcık camiinin karşılarında bir yerde

Ev eşyası olarak kullanılmış eşya satan yerlerden odanın birisine yere sermek için bir ince battaniye öbür odanın tabanı için de buzdolabı kutusu (karton) satın aldık. Yine kullanılmış eşya pazarından bir kaç parça kap -kacak, bir soba ve küçük piknik tüpü aldık. Aldığımız dört yatağı da ikişer adet odalara koyduk hem yer minderi gibi üzerine oturuyor yatma zamanı da yatıyorduk. 

Kuvvetli yağışlarda evin toprak damından damlalar düşerdi. Kar yağdığında kar küremede geç kalındığında yine damlamalar olurdu. Zaten alçak olan tavanın üzerine baca niyetiyle bir adet 50 cm lik büz konulduğundan soba yakmak ve sobamızın çekmesi bayağı meşakkatliydi. Okul günleri akşamdan sonra genellikle yatsıya yakın eve geldiğimizde sobayı yakar, dumanın çıkması için kapı pencereyi açardık. Ne zaman bacamız çeker ve duman çıkarsa o zaman pencereyi örterdik. 

Tenceremiz tekti ve oldukça büyüktü muhtemelen 15-20 kişilik aliminyum bir tencere idi. Kullanılmış eşya pazarında en uygunu onu bulmuştuk.Yemeklerimizi odada o tencerede  piknik tüpünde yapardık.

Yağ kızartmak için başka bir tavamız olmadığından tencerede yağı kızartıp üstüne su koyardık.

Diğer arkadaşlar benden bir üst sınıfta idiler. Benim dersimin onlara göre erken bittiği bir akşam  bana çorba pişirme görevini veren arkadaşımız aynı zamanda çorba pişirmenin tarifini de verdi.

Tarif üzere önce yağı tencereye koyup kızarttım. Sonra çay suyu için kullandığımız çaydanlık altında ısıttığım suyu biraz dökünce yağ çatırdamaya ve sıçramaya başladı öyle ki odaya epeyce yağ sıçradı. Yanlış bir şey yaptığımı düşünerek su koymayı bırakıp tencereyi hemen dışarı çıkarttım. 

Arkadaşlar geldiklerinde durumu anlattım. Arkadaşım "kızarmış yağ üzerine az su koyunca çatırdayacağını suyu çoğaltınca bunun sona ereceğini" söyledi. O akşam geç olduğundan çorbadan vaz geçip kahvaltılık bir şeyler yedik.

Başka bir gün yine arkadaşlardan daha erken çıktığım bir akşam, tarhana çorbası pişirmek için yağı kızarttım. Çaydanlık altında daha önce ısıttığım  suyu (yağın sıçramaması için) hızlı bir şekilde tencereye boşalttım. O kadar hızlı dökmüşüm ki o büyük tencerenin bir tarafına döktüğüm su tenceredeki yağın yarısını da alarak öbür taraftan dışarı çıktı. Tabii odamızın içi berbat oldu. Fakat pes etmedim ve çorbayı yaptım.

 Evde tencere tek olduğu için her zaman tek çeşit yemek pişirme imkanımız olurdu. Karadenizli arkadaş özellikle tatil günleri hamsi buğulama yapar, Çorba yapmadığımızda genellikle bulgur bazen de pirinç pilavı yapardık. 

Tatil günlerinden birisinde arkadaşın birisi taze fasulyeyi sulu biçimde pişirmek için ocağa koymuştu. Enerjisi fazla gelen arkadaşlardan birisi diğeriyle güreşe tutuştu. Arkadaşı savurduğu gibi ayakları tencereye geldi. Yatakların üzerinden fasulyeleri toplasak da yemeğin yağ karışık suyunu toplama şansımız olmadı.

Silindir şeklindeki kovamıza koyduğumuz suyu tüpte ısıtır içerisinde hiç bir ısıtma sistemi olmayan banyoya benzeyen bir yerde banyo ihtiyacımızı karşılardık.

Soğuktan sularımız donduğu için su ihtiyacımızı bir kaç ay karşımızdaki camiden karşılamıştık.

Evimiz ile fakülteye gitmek için gittiğimiz  otobüslerin kalkış yeri olan Yoncalık arasını yürümek soğuktan dolayı oldukça meşakkatliydi. Ağzımızdan çıkan havanın rutubeti kaşlarımızda ve bıyıkları olanların bıyıklarında donardı.

Hatırladığımda içimin daraldığı bu günkü öğrencilerin anlamasının dahi mümkün olmadığı yerler ve şeyler...

Daha başka sıkıntılar da vardı.

Fakat bu birinci bölümü yazmamın asıl sebebi orada şahit olduğum içimi acıtan ve hatırladıkça hala içimin acıdığı bir durum. 

Bunu da inşaallah bundan sonraki yazımda paylaşmak istiyorum.

30.07.2023  Ali USLU - TAVŞANLI

 


TESADÜF MÜ? TEVAFUK MU?

Babamla kardeş çocukları olan, emmi dediğim Ahmet amcam yıllar önce, yeğeninin fakülteye kaydını yaptırmak için Trabzon'a gitmişler. Öğle tatilinde bir parka oturup öğleden sonraki mesaiyi beklerlerken yanlarına bir genç gelip selam vermiş ve nereli olduklarını sormuş.

Emmim, Kütahya /Tavşanlı diye cevap verince, O şahıs "Tavşanlı'nın Şahmelek köyünden Ali Uslu diye bir arkadaşım var, onu tanıyor musunuz" diye sormuş.

Amcam nüfus kağıdını çıkartıp göstermiş ve "ben onun amcasıyım" demiş.

Erzurum'da iki sene beraber okuduğumuz arkadaşımız Orhan bizimkilerle ilgilenip, yemeğe götürmüş. Tabi o dönemde cep telefonları yok, hatta evimizde ev telefonumuz olmadığından haberleşememiştik.

Bu durumu bana selam getirdikleri zaman öğrendim ve hayret ettim.

Trabzon'un içerisinde oturan tek tanıdık arkadaşım Orhan'la amcamların bu şekilde karşılaşması sizce tesadüf müdür? Yoksa tevafuk mu?

29/07/2023 Ali USLU -TAVŞANLI

 

TOPRAĞI TEFEKKÜR

Aziz dost, 

Bu gün toprak üzerine biraz tefekkür ettim ve bunu sizinle de paylaşmak istedim.

İnsan - toprak ilişkisini, ilk atamızın doğrudan, sonraki nesillerin dolaylı olarak topraktan yaratılmasını düşündüm.

İnsan ihtiyaçlarının, toprakla ilişkisini düşündüm. Şöyle ki:

Doğumdan hemen sonra başlayıp ölünceye kadar her dakika ihtiyacımız olan teneffüs ettiğimiz havanın içerisindeki oksijenin toprakta yetişen ağaçlara, bitkilere bağlı olduğunu bu durumun bizim ve hayanlarımız için ne kadar önemli olduğunu düşündüm.

Suyun hayatımızdaki yeri ve önemini hepimiz biliriz. 2 hidrojen 1 oksijen molekülünden oluşan suyun oksijeninin yine toprakla alakasını düşündüm.

Besinlerimizi düşündüm:

Bitkisel besinlerin direkt toprağa bağlı olduğunu (deniz ürünleri haricindeki) hayvansal gıdaların da topraktan yetişen besinlere bağlı olduğunu, yani besin zincirinin ilk halkası olan toprağın insan, hayvan ve bitkiler için ne kadar önemli bir besin kaynağı olduğunu düşündüm.

Sıcakta gölge, soğukta yakıt olan ve insan hayatının bir çok yerinde yer alan ağaçların /ve ürünlerinin toprakla alakasını düşündüm.

Toprağın içerisine Rabbimizin gizlediği gücü düşündüm. Tıpkı ana rahminde yetişen bebek gibi toprağın karnına giren çekirdeklerin, tohumların nasıl filizlendiğini, ağaç olduğunu, türlü şekil,renk ve tatlarda meyve verdiklerini düşündüm.

Toprağın temizleyiciliğini düşündüm. Üzerine atılan leşlerden, pisliklerden, gübrelerden bile zaman içerisinde eser kalmadığını onları bünyesinde temizlediğini düşündüm.

Üzerine atılan pis kokulu gübreleri faydalı hale getirip onlardan güzel kokular yayan çiçekler ve güllerin bittiğini düşündüm.

Kirlenen suların topraktan süzülerek temizlendiğini yeraltı depolarında temiz halde toplanarak tekrar insanlığın hizmetine sunulduğunu düşündüm.

Toprağın çeşitliliğini düşündüm. verimli - verimsiz, su tutan -tutmayan, sert - yumuşak, birbirine yapışan - yapışmayan gibi. Sonra topraktan yaratılan insanoğlun fıtratıyla bunların alakasını düşündüm.

Suyun olmadığı yerlerde toprağın teyemmüm için kullanılmasını düşündüm.

Bu kadar önemine rağmen toprağın mütevaziliğe örnek gösterilmesini düşündüm.

Allah'a en yakın olduğumuz secde ibadetini yaparken başımızı toprağa koymanın bu mütevazilikle alakasını düşündüm.

Öldüğümüzde bütün sırlarımızla toprağa kabul edilişimizi düşündüm. 

Allah'tan gelip Allah'a gideceğimizi elbette biliyoruz. Bedenimiz için, “Rabbimiz onu topraktan getirip toprağa gönderiyor” diye düşündüm.

Ve "Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız" Ayetini düşündüm.

Bu konuda Yunus'umuzun sözlerini de düşündüm:

"Hor bakma sen toprağa, toprakta neler yatur.

Kani bunca evliya, yüzbin peygamber yatur."

22/07/2023 Ali USLU- TAVŞANLI


 

ÇOCUKLARLA İMTİHANIMIZ

Ailelerin çocuklarıyla imtihanı dönem dönem farklılıklar gösterebiliyor.
Son dönemlerde bu imtihanın başını dijital yayınlar / sosyal medya çekiyor.
İnsanımız, özellikle gençlerimiz dijital dünyanın kuşatması altında. İyi bilgilerin yanında ve çoğunlukla yanlışların doğru gibi sunulduğu veya doğruların içerisine yanlışların karıştırıldığı, sapkınlıkların normalmiş gibi propagandasının yapıldığı cazip bir dünyadan bahsediyoruz.
Gençlerin her türlü duyguları ve arzuları bir tık kadar yakınlarında.
Şeytanın ve şeytani güçlerin çocuklarımıza ulaşmasının önündeki her türlü engel kalkmış durumda. Onlar senin evindeki çocuğuna senden daha yakınlar ve senden daha çok birlikteler.
Şikayet etmek çözüm değil. Mutlaka bir şeyler yapmaya çalışmalı bu konuda çalışanlara yardımcı olmalıyız.
Ali USLU- TAVŞANLI.

ŞİRK İLE İLGİLİ...

Değerli öğrencim,
Şirkten ve şirk ihtimali olan her şeyden uzak durmanı tavsiye ederim. Bu sana çok şeyler kazandırır. Çünkü şirk bütün sevapları iptal eder.
Fakat kendi sakındığın şeyleri başkalarında gördüğünde sakın onları şirk ile itham etmeyesin. Açıkça söylemedikçe kimseyi şirkle itham etme. Onların hangi sözü / davranışı hangi niyetle söylediğini / yaptığını bilemezsin. Bir de insanları şirkle itham etmek sana hiç bir şey kazandırmaz. Kaldı ki, bizim birilerinin davranışları veya sözleri için "şirktir" veya "şirk değildir" dememiz Allah katında o kişi ile ilgili hiç bir şeyi değiştirmez.
Fakat uygun ortamlarda, kişileri şirke düşüren ve düşürme ihtimali olan söz ve davranışları (birilerini hedef almadan ve kimseyi ima etmeden) anlatabilirsin.
Rabbim hepimizi şirkin her türlüsünden (gizlisinden, açığından) muhafaza eylesin.
Dualarımla...

ÖĞRENCİME NASİHATLER! den...

 Değerli öğrencim,

Yürüdüğün yola da çok dikkat etmelisin. Düz bir çizgiden bir milimlik sapman, ileride bir metre, daha ileride bir kilometre, daha ilerilerde ise kilometrelerce sapmana sebep olacaktır. Dolayısiyla başlangıçta hedeflediğin yerden çok başka yerlere varmış olursun.

Bu sapmalar senden kaynaklanabileceği gibi, beraber yürüdüğün yol arkadaşlarından da kaynaklanabilir.
Unutma! Navigasyonun Kur'an ve Peygamber Efendimizin sahih sünnetidir. Ben müttaki alimlerin tavsiyelerini o yollardan daha önce geçmiş, tecrübeli güvenilir kimselerin yol tariflerine benzetirim ve dikkate alırım. Fakat Kur'an ve sahih sünnetle çelişmedikçe.
14/07/2023 Ali USLU - TAVŞANLI

ELEŞTİRİLERİ DİKKATE ALMAK GEREKİR.

ELEŞTİRİLERİ DİKKATE ALMAK...

Bizim için yapılan eleştirileri, eğer dikkate alırsak bundan kazançlı çıkarız.

Bana yapılan eleştirilerden ben çok istifade ettim şöyle ki:
Benimle ilgili yapılan olumsuz eleştirileri doğrudan, veya dolaylı olarak işittiğimde kendi kendime şöyle düşünürüm:

"Bu söylenilen şeyler gerçekten bende var mı?" (Çünkü bazen bizler yaptığımız yanlışın farkında olmayabiliriz.) Bu durumda iki seçenek karşımıza çıkar:
1- Vardır.
Varsa düzeltmeye çalışırım.
2- Yoktur.
Yoksa şöyle düşünürüm:
"İnsanların  böyle düşünmelerinin sebebi nedir?" Bu durumda da iki seçenek karşımıza çıkar:
a) Benim yaptıklarımdan veya söylediklerinden kaynaklanan yanlış anlaşılma olmuş olabilir. Bu durumda onları düzelmeye çalışırım.
b) Böyle bir durum yoksa yapılacak bir şey yok. Ama en azından nefis muhasebesi yapmış olurum.

  " Hatası kendisine söylenmeyen kişiler hatasını hüner zannedermiş" demişler.
Bu duruma düşmemek için eleştirilere, özellikle dostların eleştirilerine kulak vermek gerekir.

PROF. OKTAY SİNANOĞLU İLE BİR SOHBET ORTAMINDA...

   Büyük ihtimalle 1996 yılıydı. Rahmetli Oktay SİNANOĞLU, Kütahya Rahmet Vakfının daveti üzerine Kütahya'ya konferansa gelmişti.

Konferanstan sonra Rahmet vakfı'na geçilip çay eşliğinde sohbet edildi.

Malum, Profesör Sinanoğlu 28 yaşında profesör olmuş (dünyanın en genç profesörlerinden birisi olmuştur). Kimya, moleküler biyofizik, biyokimya alanında önemli başarılara imza atmış bir bilimadamıdır.

Sohbet esnasında ona şöyle bir soru yöneltild:

-Hocam uğraştığınız bilim dalları ile ilgili dünyanın önde gelen bilim adamlarındansınız. Acaba geldiğiniz noktayı bu bilimler açısından nasıl görüyorsunuz?

Rahmetli Sinanoğlu şu cevabı verdi:

"Bu bilimleri okyanus olarak kabul edersek  geldiğim noktayı okyanusa ayaklarımı sokmuşum gibi görüyorum."

Buradan hocamızın ilmi olarak ne kadar tevazu sahibi olduğunu görebiliyoruz.

Ayrıca şunu tespit edebiliriz:

Bir konuda yüzeysel bilgisi olan bazı kişiler o konu hakkında her şeyi bildiğini zannederken,

Âlim kişiler ilimde derinleştikçe konu hakkında bilmediklerinin ne kadar çok olduğunu daha iyi kavrayabiliyorlar.

Allah Teala kendisine rahmet eylesin.

10.07.2023. ALİ USLU -TAVŞANLI

KIZLARIN SÜSLENMESİ ÜZERİNE...

ZUHRUF/ 18. Ayet üzerine – (KIZLARIN SÜSLENMESİ)

Kuran Yolu Meali: "Mücadelede başarısız olarak ömrünü süslenmekle geçirecek olan kız çocuğu mu?" diye öfkeyle sorar. (Zuhruf : 18)

D. Vakfı Meali: “Süs içinde yetiştirilip savaş edemeyecek olanı mı istemiyorlar? (Onları Allah'ın parçası mı sayıyorlar?) ( Zuhruf : 18)

DİB Meali: Süs içerisinde (narin bir biçimde) yetiştirilen ve tartışmada (delilini erkekler gibi) açıklayamayanı mı Allah'a isnad ediyorlar? (Zuhruf : 18)

Yıllar önce bu ayet-i kerimedeki kızların süsü sevmesine vurgu yapılması dikkatimi çekmişti. O zamandan itibaren zamanla şu fikirler bende oluştu.

1-Kızlarla erkekler arasında süslenme konusunda fıtraten farklar mevcuttur.

2- Erkek mantığıyla düşünüp kızlarımızın süslenmelerine engel olmaya çalışmak doğru değildir. Bu durum suyu yokuşa akıtmak gibi olur ve ters tepebilir.

3-Süslenmelerine engel olmak yerine meşru ölçüler içerisinde süslenmenin sınırlarını öğretmek bu ölçüler içerisinde süslenmelerine fırsat vermek daha akıllıca olacaktır.(Özellikle küçük yaşlarda bu tür psikolojik ihtiyaçlar doyurulmalıdır) 

4- Dinine bağlı tekstilciler ve deyim yerindeyse modacılar kızlarımız için uygun modeller geliştiremezlerse bu ihtiyaçlar farklı kesimler tarafından hiç istemediğimiz biçimde kızlarımıza benimsetilebilir.

GENÇLERİN GÜNAHLARDAN SAKINMASI.

 Değerli öğrencim,

"Bu zamanda, hele yaz aylarında günahlardan kaçınmanın bir genç için hiç de kolay olmadığını" söylüyorsun.

Bu konuda size katılıyorum. Gerçekten bu zamanda bir genç için (karşı cins ile ilgili) günahlardan sakınmak hiç de kolay değil, Fakat imkansız da değil.

  Herşeye rağmen günahlardan kaçınan gençlere şu müjdeyi verebilirim:

Bizim gençliğimizde bu tür günahlardan sakınanlar için bin sevap yazıldıysa, bugün bu tür günahlardan sakınan gençler için belki de bir milyon sevap yazılıyordur. Çünkü bizim gençliğimizde bu tür  günahlara meyilli olanlar günah ortamını bulabilmek için epeyce gayret etmeleri gerekirken, şimdi günahlardan kaçınmak için epeyce gayret sarf etmek gerekiyor.

   Meseleye bu yönden baktığımızda günahlardan sakınan bugünün gençliğinin az amel ile Cenneti kazanma ihtimali daha fazladır.

   Niyetimiz düzgün olursa inşallah Allah Teala yardım eder.

   Rabbim sizleri ve ümmet-i Muhammed'in gençlerini muhafaza eylesin.

 Dualarımla...

 08/07/2023- Ali USLU / TAVŞANLI

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...