BİZİM HANIM İYİCE COZUTTU HOCAM.

BİZİM HANIM İYİCE COZUTTU HOCAM.

Bir kaç yıl önce ailevi sorunları olan eski öğrencilerimden birisi yanıma gelmiş dertlerine çareler arıyordu. Boşanmanın eşiğine gelmişlerdi. Öğrencim en çok altı yaşındaki kızına kıyamıyordu.

Biraz konuşmadan sonra ona bir aile danışmanına gitmelerinin faydalı olabileceğini söyledim.

Bu tavsiyemin sebebi, değerli bir arkadaşımın, başka bir ilde yaşayan biraderiyle ilgili anlattığı olaydı. Şöyle anlatmıştı:

"Bizim biraderle gelinimizin aralarındaki problemler iyice artmış, hatta kendi aralarında boşanma kararı almışlar. (Arkadaşın biraderi de gelinleri de üniversite mezunu ve aynı dünya görüşüne sahiplermiş) Benim bu durumdan haberim olduğunda boşanmaya karar vermişler ve iş mahkeme safhasına gelmişti. Onlara "nasıl olsa kararınızı vermişsiniz bir de aile danışmanıyla görüşünüz bundan dolayı üç beş kuruş haricinde bir kaybınız olmaz, belki faydası olur" dedim. Onlar da sözümü dinleyip bulundukları ilde bir aile danışmanına gitmişler. Şahıs işinin ehli birisiymiş. Bir kaç görüşmeden sonra bakış açıları değişmiş ve evlilikleri kurtuldu. Hem kendileri hem de çocukları (tek çocuk) için çok sevindim."

Ben aile danışmanı tavsiye edince öğrencim:

"Hocam tavsiye edeceğiniz bir aile danışmanı var mı ?" diye sorunca "yok, bilmiyorum" dedim ve arkadaşın bahsettiği olayı anlattım.

Öğrencim devam etti: "Hocam Eskişehir'e bir aile danışmanına gittik. Bayan kırk yaşlarında bekar birisiymiş. Konuşmanın bir yerinde dedi ki:

"Evlilikte fedakarlık diyorlar. Ne kadar saçma bir kelime… Ne demek fedakarlık...Böyle saçma şey olmaz vb." dedi. Evliliğin kimsenin özgürlüğünü kısıtlamaması gerektiğini falan bahsetti. Sonunda ne oldu biliyor musun hocam. Bu terapiden(!) sonra bizim hanım iyice cozuttu. Artık beni hiç takmıyor, kafasına göre takılıyor.

"Sübhanallah" dedim, Fedakarlık olmadan aile nasıl olunur ki? Bu bayanın danışmanlığı aileyi kurtarmaya değil de, aile düzenini bozmaya yönelik sanki.

Daha sonra bir kaç dost ortamında bu olayı anlattığımda bir arkadaş da “bu durumun psikologlar için de geçerli olduğunu, bizim kültürel yapımıza göre çözümler üretmek yerine bazılarının kendi dünya görüşüne göre öneriler sunduğunu, bu önerilerin bazen var olan problemleri daha da artırdığını” söyledi, hatta bir örnek verdi:

Bir tanıdığı genç kızlarıyla yaşadığı problemleri kendisi aşamayınca bir psikoloğa gitmişler. Kız, ailenin çizdiği sınırlara riayet etmiyormuş. (eve geç gelmeler, kafasına göre takılmalar, aşırı özgürlük anlayışı gibi ailenin rahatsız olduğu şeyler) Psikolog, anne-babayı ve kızı dinledikten sonra kızın yaptıklarının normal olduğunu söylemiş. Bundan sonra kız, ailenin rahatsız olduğu şeyleri daha bir öz güvenle yapmaya ve savunmaya başlamış."

Buradan şu dersleri çıkardım: Gerek ailevi sorunların çözümünde, gerekse çocuklarımızla ilgili yaşadığımız problemlerin çözümünde danışacağımız aile danışmanı veya psikologların hayata bakışı çok önemli imiş ve rastgele kimselere gitmemek gerekiyormuş. İşinin ehli psikologlar ve aile danışmanlarını araştırmak gerekiyormuş. Aksi takdirde problemlerimiz içinden çıkılmaz hale gelebiliyormuş.

Rabbim nefsimizi ve neslimizi şerlerden ve şerlilerden muhafaza eylesin.

29/08/2023 - Ali USLU

 

ALLAH TEALA’YI TESBİH ETMEYİ TEŞVİK EDEN AYETLER..


 
اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاًۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

"Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!"  (Âl-i İmrân; 191)

 

وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ

"Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma."  (A'râf; 205)

اِنَّ الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ

"Kuşkusuz Rabbin katındakiler O'na kulluk etmekten kibirlenmezler, O'nu tesbih eder ve yalnız O'na secde ederler."  (A'râf; 206)

 

فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ

"Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!"  (Hicr; 98)

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ

"Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!"  (Hicr; 99)

 

 

وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ

"Göklerde ve yerde kimler varsa O'na aittir. O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar."  (Enbiyâ; 19)

يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ

"Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah'ı) tesbih ederler."  (Enbiyâ; 20)

 

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراًۚۛ

"Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter."  (Furkân; 58)


فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ

وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِياًّ وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ ﴿١٨﴾ 

"Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah'ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur."  (Rûm; 17-18)

 

اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ

"Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler." (Secde; 15)

Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. (Secde : 16)

Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.  Secde : 17

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْراً كَث۪يراًۙ ﴿٤١﴾ 

وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً ﴿٤٢﴾ 

Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Ahzâb :41- 42

 

فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ

"(Resûlüm!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vâdi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbîh et."  (Mü'min; 55)

 

فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ

"Eğer insanlar büyüklük taslarlarsa (bilsinler ki) Rabbinin yanında bulunan (melekler) hiç usanmadan, gece gündüz O'nu tesbih ederler."  (Fussilet; 38)

 

لِتَسْتَوُ۫ا عَلٰى ظُهُورِه۪ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ اِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِن۪ينَۙ (13)

وَاِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ ﴿١٤﴾ 

O bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve "Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz" diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.  Zuhruf: 12-14

 

فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ

"(Resûlüm!) Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ile tesbih et."  (Kâf; 39)

وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ

"Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et."  (Kâf; 40)

 

وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ

"Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et."  (Tûr; 48)

وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاِدْبَارَ النُّجُومِ

"Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra da O'nu tesbih et."  (Tûr; 49)


فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟

"Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et."  (Vâkıa; 74)

فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ

"Öyleyse ulu Rabbinin adını tenzih ile an."  (Vâkıa; 96)

 

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ

"O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et."  (Hâkka; 52)

 

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَاَص۪يلاًۚ

"Sabah akşam Rabbinin adını an."  (İnsân; 25)

وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَو۪يلاً

"Gecenin bir kısmında ona secde et; geceleyin de onu uzun uzadıya tespih et."  (İnsân; 26)

 

سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْاَعْلٰىۙ

"Yüce Rabbinin adını tespih et."  (A'lâ; 1)

اَلَّذ۪ي خَلَقَ فَسَوّٰىۙۖ

"O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır."  (A'lâ; 2)

 

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُۜ  اِنَّهُ  كَانَ تَوَّاباً

"Artık tesbîh et Rabbi’ne hamdiyle ve mağfiretini dile, muhakkak ki o bir Tevvab bulunuyor."  (Nasr; 3)

 

ÇOCUKLARA MERHAMETİMİZ DOĞRU BİR MERHAMET Mİ

 Bir anne-babanın çocuklarını (merhamet duygusuyla) aşırı korumaya alması o çocuklara yapılacak büyük bir merhametsizliktir.

Şöyle ki:

 Erkek çocuklarımızın belli yaşa geldiklerinde bir iş veya meslek sahibi olmaları gerekir. Bu durum onlar için hem maddi yönden gerekli, hem de psikolojik sağlıkları için önemlidir.

İş/ meslek durumu için bir kaç ihtimal vardır.

1- Çocuk ailenin işini devam ettirebilir. (Ticaret, imalat, tarım veya hayvancılık gibi.)

2-Çocuk okuyup bir meslek sahibi olabilir.

3-Çocuk bir zanaatkarın veya bir esnafın yanında yetişerek ileride kendi işini kurabilir.

4-Fabrika imalathane veya mağazalarda çalışabilir.

Ana- baba çocuklarına geçekten merhamet duyuyorlarsa onu vakti geçmeden bazı işlere alıştırmaları gerekiyor. Çünkü bir şeye ne kadar çok erken başlanırsa verim o kadar artar.

 Örnek vererek açıklamaya çalışalım:

Diyelim ki aile, tarım veya hayvancılıkla uğraşıyor. Çocuklarının okumalarını istiyorlar. Çocuklarına merhametlerinden dolayı onları kendi yaptığı işlere bulaştırmıyorlar, başka işlere de yönlendirmiyorlar. Ülkemizde okul bittikten sonra garanti olan meslekler çok fazla değil. Çocuk fakülteyi bitirip KPSS ye girdi ve gerekli başarıyı gösteremedi diyelim. 25-30 yaşlarına gelmiş bu genç bu yaştan sonra ne yapabilir? 

Veya ailenin ise maddi durumu fena değil. Çocuğunu bir yerlerde çalışmasına kıyamıyorlar. Biz senin harçlığını veririz diyorlar.

Çocuk hazır yemeye ve tembelliğe alışıyor. El becerisi gelişemiyor. Hangi işleri becerebileceğine dair, hayata dair bir tecrübeleri de gelişemiyor. Okul bittiğinde bir işe de giremediyse bu çocuk ne yapacak?

Anne baba sağ ise emekli maaşlarından biraz yardıma devam edecekler. Fakat taşıma su ile değirmen dönmez. Bu durum ne zamana kadar devam edecek?

Çocuklarını seven onlara merhamet eden ailelerin çocuklarını uygun yaşlardan itibaren bünyelerine ve yeteneklerine uygun değişik işlerde çalıştırması onları hayata hazırlar. El becerilerini ve kendine güvenlerini artırır. İleride çocuk kendine göre bir yol çizebilir.

Çevremde kendine güveni yerinde, işlerinde başarılı kimselerin ortak özelliği çocukluğunda-gençliğinde değişik işlerde çalışıp tecrübe kazanmalarıdır..

Çocukları 25 yaşına gelene kadar onlara hiçbir iş yaptırmayıp eline parasını veren güya onlara merhamet eden anne - babalar çocuklarına ne kadar merhametsizlik ettiğini ileride anlayacaklardır.

26/08/2023 Ali USLU

KONUŞUNCA HERKES HERKES DÜRÜST, AMA...

 DÜRÜSTLÜK KONUSUNDA İNSANLARI ÜÇE AYIRIYORUM.

Gerek sosyal medyada, gerekse günlük hayatta karşılaştığımız bazı kişilerin doğrulukla, dürüstlükle ilgili  (veya birilerinin dürüst davranmadığına dair) konuşmalarına şahit oluyorum. Mutlaka sizler de karılaşıyorsunuzdur.

Bu konuda konuşan kişileri üç kategoride değerlendiriyorum.

1- HALEN GÖREVDE OLANLAR: Bu kişiler konumlarının gereğini dürüstlükle yerine getiriyorlarsa, iltimas,istismar, çıkar sağlama veya görevi savsaklama durumlarında bulunmuyorlarsa bunlara saygı duyuyor ve bu konudaki sözlerini ciddiye alıyorum. Yoksa sadece dinliyor ve içimden gülüyorum. Bu tip kişilerin kendi suçlarını örtmek maksadıyla dürüstlükten konuştuğunu düşünürüm.

2-GEÇMİŞTE GÖREVDE OLUP DA ŞİMDİ OLMAYANLAR veya OLAMAYANLAR:  Bu kişiler de elinde fırsatlar olduğu dönemlerde iltimas,istismar, çıkar sağlama veya görevi ihmal ettiklerini biliyorsam veya bu konudaki değişik kişilerden aynı şikayetleri dinlemişsem bunların sözlerine de hiç itibar etmiyorum. Bizim köylülerin tabiriyle bunlar "susuzluktan yayılamıyorlar" Yani elinde fırsat olmadığından böyle konuşuyorlar diye düşünürum. Fakat görevde oldukları dönemlerde gerçekten dürüst idiyseler onlara değer verir ciddiyetle dinlerim.

3- ŞİÖDİYE KADAR BELLİ MAKAM VE MEVKİLERDE  OLMAMIŞ KİŞİLER: Bu kişlerin ellerine henüz fırsatlar geçmediği için konuşmalarını dinlerim fakat mülahaza hanemde bir açıklık bırakırım taki denene kadar.

NOT: Bir liralık sahtekarlık ile bir trilyonluk sahtekarlık arasında ahlaki olarak hiç bir fark görmem. Bir liraya tamah edenler şartları oluşmadığından azla yetinmiştir. Şartlar müsait olduğunda karakterleri çok daha fazlasına müsaittir diye düşünürüm.

"İSRAF" KAVRAMI-2

Al-i İmran 147. Ayetinde geçen “israf” kavramını açıklarken  KURTUBİ :  “(israf): Herhangi bir şeyde aşırıya kaçmak ve sınırı aşmak demektir.” Diyerek izah etmiştir ki, bundan sonra gelecek bir çok ayet-i kerimeye bu kavram haddi aşmak /sınırı aşmak (Allah Teala’nın kulları için çizdiği sınırları geçmek) olarak mana verilmiştir.

وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا ف۪ٓي اَمْرِنَا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ

DV : "Onların sözleri ancak, "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et" demekten ibaretti."  (Âl-i İmrân; 147) 

İLGİLİ AYETLER VE MEALLERİ:

CİNSELLİKTE İSRAF (SINIRI AŞMAK)

اِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَٓاءِۜ بَلْ اَنْتُمْ قَوْمٌ مُسْرِفُونَ

""Hakikaten siz kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Hayır, siz haddi aşan bir toplumsunuz.""  (A'râf; 81)

ELMALILI: Hakikaten kadınları geçib de şehvetle erkeklere mi varıyorsunuz? Yok siz pek müsrif bir kavimsiniz.  A'râf : 81 

ÖLDÜRMEKTE İSRAF

وَلَا تَقْتُلُوا النَّفْسَ الَّت۪ي حَرَّمَ اللّٰهُ اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَمَنْ قُتِلَ مَظْلُوماً فَقَدْ جَعَلْنَا لِوَلِيِّه۪ سُلْطَاناً فَلَا يُسْرِفْ فِي الْقَتْلِۜ اِنَّهُ كَانَ مَنْصُوراً

"Haklı bir sebep olmadıkça, Allah'ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir."  (İsrâ; 33) (DİB)

ELMALILI: "Allah’ın tahrim eylediği nefsi katil de etmeyin, meğer ki hak sebeble ola, ve her kim mazlûmen katledilirse onun velisi için biz bir tesallut Hakk’ı vermişizdir, o da katil de israf etmesin, çünkü o mansur bulunuyor." İsrâ : 33

DAVRANIŞLARDA İSRAF

وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ اِلَّٓا اَنْ قَالُوا رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَاِسْرَافَنَا ف۪ٓي اَمْرِنَا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ

"Onların sözleri ancak, "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sağlam tut. Kâfir topluma karşı bize yardım et" demekten ibaretti."  (Âl-i İmrân; 147 

EZ-ZADÜ’L-MESİR: İsraf ise: Haddi aşmaktır. Zünub ile küçük günahlar, israf ile de büyük günahlar kastedildiği söylenmiştir.

وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنْبِه۪ٓ اَوْ قَاعِداً اَوْ قَٓائِماًۚ فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَاَنْ لَمْ يَدْعُنَٓا اِلٰى ضُرٍّ مَسَّهُۜ كَذٰلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِف۪ينَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

"İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir."  (Yûnus; 12) 

ELMALILI: "İnsana bir sıkıntı da dokundumu gerek yan yatarken gerek otururken gerek dikilirken bize duâ eder durur derken kendisinden sıkıntısını açıverdik mi sanki kendine dokunan bir sıkıntı için bize yalvarmamış gibi geçer gider, işte o müsriflere yaptıkları ameller böyle tezyin edilmektedir." Yûnus : 12

اَفَنَضْرِبُ عَنْكُمُ الذِّكْرَ صَفْحاً اَنْ كُنْتُمْ قَوْماً مُسْرِف۪ينَ

"Siz, haddi aşan kimseler oldunuz diye, sizi Kur'an'la uyarmaktan vaz mı geçelim?"  (Zuhruf; 5)

GÜNAH İŞLEYEREK İSRAF

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ

"De ki: "Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.""  (Zümer; 53) 

YEME İÇMEDE İSRAF

يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ خُذُوا ز۪ينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُواۚ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَ۟

"Ey Âdem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez."  (A'râf; 31)

HARCAMALARDA İSRAF

وَالَّذ۪ينَ اِذَٓا اَنْفَقُوا لَمْ يُسْرِفُوا وَلَمْ يَقْتُرُوا وَكَانَ بَيْنَ ذٰلِكَ قَوَاماً

"(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar."  (Furkân; 67)

قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ

"De ki: "Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.""  (Zümer; 53) 

CİMRİLİK EDEREK İSRAF

وَهُوَ الَّـذ۪ٓي اَنْشَاَ جَنَّاتٍ مَعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفاً اُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍۜ  كُلُوا مِنْ ثَمَرِه۪ٓ اِذَٓا اَثْمَرَ وَاٰتُوا حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِه۪ۘ وَلَا تُسْرِفُواۜ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَۙ

"Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez."  (En'âm; 141) (DİB)

AÇIKLAMA: “…Said b. el-Müseyyeb ve Muhammed b. Kâ'b el-Kureziye göre ise buradaki muhataplar, tarımla meşgul olan insanlardır. İsraf etmelerinden maksat ise, mallarındaki, zekât ve sadaka hakkını vermeyerek günahkâr olmalarıdır... (Taberi Tefsiri)

FAHRUDDİN RAZİ’nin ayeti açıklaması:

 İsrafın Manası ve Çeşitleri

"israf etmeyin" buyruğuna gelince, bil ki "israfın ne demek olduğu hususunda dilcilerin iki görüşü bulunmaktadır:

a) İbnu'l-A'râbî: "İsraf, senin için çizilmiş olan sınırı geçmendir" demiştir.

b) Şemir, "Malın israfı, fayda elde edilmeksizin, ondan giden şeydir" demiştir.

Bunu iyice kavradığın zaman biz deriz ki: Müfessirlerin bu hususta üç türlü izahı olmuştur:

a) İnsan, malının tamamını verir ve çoluk çocuğuna ondan birşey bırakmazsa, israf etmiş olur. Çünkü hadis-i şerifte, "Önce kendinden, sonra da arzu ettiğin kimselerden (vermeye) başla..." şeklinde varid olmuştur. Rivayet edildiğine göre, Sabit İbn Kays İbn Şemmas, beşyüz tane hurma ağacına yönelir ve onları keser.. Sonra da, bir günde onları dağıtarak taksim eder; onlardan evine de hiçbir şey sokmaz... İşte bunun üzerine Cenâb-ı Hak, "Devşirildiği ve toplandığı günde, hakkım verin, israf etmeyin" yani, "hepsini vermeyin" ayetini indirir....

b) Saîd İbnu'l-Müseyyeb, "israf etmeyin" ifadesine, "tasaddukta bulunmazlık etmeyin..." manasını vermiştir. Bu iki görüş, "israftan murad, haddi aşmaktır" ifadesine birleşmiş olmaktadırlar. Ancak ne var ki birinci görüşe göre israf, vermede haddi aşmadır; ikinci görüşe göre ise vermemede haddi aşmadır.

c) Mukâtil, bunun manasının, "Ekin ve davarlara, putları ortak kılmayın" şeklinde olduğunu söylemiştir. Bu da, haddi aşma nevinden olur. Çünkü putlar, ekinlere ve davarlara ortak kılan, kendisi için çizilen sınırı aşmış, onu geçmiş olur.

d) Zührî bunun manasının, "(Mallarınızı) Allah'a isyan hususunda harcamayınız" şeklinde olduğunu söylemiştir,

e) Mücahid de, şayet Ebu Kubeys Dağı altın olsa, kişi de Allah'a tâat yolunda onu tamamen harcasa, bu kimse israfta bulunmuş olmaz. Ama, Allah'a isyan hususunda tek bir dirhem dahi vermiş olsa, o kimse müsrif olur" demiştir ki, işte bu manayı, Hatem-i Taî, kendisine, "israfta hayır yoktur" denildiğinde o, "Hayırda israf yoktur" diyerek kastetmiştir.. Bu, "israf" kelimesinin açıklanması ile ilgili olan ikinci görüşe göre, israf manasındadır. Çünkü, Allah'a isyan hususunda mal infak eden kimse, malını faydasız ve boş yere infak etmiş olur.

20.08.2023 Ali USLU

İSRAF KAVRAMI-1

 “İSRAF” KAVRAMININ DEĞİŞİK AYETLERDE FARKLI KULLANIMI

İsraf kavramı toplumumuzda, daha çok, yeme - içme ve harcama ile ilgili bir kavram olarak bilinir. Bunun sebebi A’raf 31. Ayetin daha çok gündeme gelmesi israf ile ilgili diğer ayetlerin pek gündeme gelmemesidir.

Önce A’raf 31. Ayeti ve bu konuda bazı müfessirlerimizin görüşlerini paylaşalım. Sonra da bu konudaki diğer ayetleri paylaşalım inşallah.

يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ خُذُوا ز۪ينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُواۚ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَ۟

D. VAKFI MEALİ:Ey Âdem oğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez."  (A'râf; 31) 

DİB MEALİ"Ey Ademoğulları!Her mescitte ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin) Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez."

ELMALILI TEFSİRİ: “… Ve yiyiniz, içiniz, bununla beraber israf da etmeyiniz. Haramı helâl kılmak veya helâlı haram yapmak veya yemek ve içmekte, süs eşyasında hırs ve ifrat etmek gibi bir şekilde orta hal sınırını geçmeyiniz. Çünkü O, yani Allah israf edenleri sevmez, işlerine razı olmaz…”

BEYDAVİ TEFSİRİ: “"İsraf etmeyin” helali harâm etmekle yahut haram'a tecâvüz etmekle ya da aşırı yemek ve oburlukla.”

EBU’S-SUUD EFENDİ TEFSİRİ:

B- "Yiyin, için fakat israf etmeyin."

Helâl olan yiyeceklerden yiyin ve içeceklerden için;

- helâli haram sayarak,

- helâl ile yetinmeyip harama geçerek,

- yemekte ifrata kaçarak ve aç gözlülük ederek israfta bulunmayın.

FAHRUDDİN RAZİ"İsraf Etmeyiniz" Allahü Teâlâ'nın, "İsraf etmeyiniz" ifadesi ile ilgili iki görüş vardır:

Birinci görüş: Bu, insanın harama geçmeyecek bir şekilde yiyip içmesi ve hoş görülmeyecek ve kendisine zarar verecek bir miktarda para harcamaması, bir de ihtiyaç dışında ve kendisine zarar verecek çok miktar yememesidir.

İkinci görüş: Bu, Ebu Bekr el-Esamm'ın görüşüdür. Buna göre ayette bahsedilen israftan murad, cahiliyye Araplarının "bahire" ve "sâibe" gibi hayvanları haram saymalarıdır. Çünkü onlar o hayvanları, mülkiyetlerinden çıkarıyor ve onlardan istifade etmiyorlardı. Yine onlar hacc yaparlarken, Allah'ın kendilerine helal kıldığı bazı şeyleri haram sayıyorlardı. İşte bu da israftır.

Bil ki "israfı, uygun olmayan şeyleri çok yapmak manasına hamletmek, onu, caiz olmayan ve uygun düşmeyen şeyleri yasaklamak manasına almaktan daha münassiptir

KURTUBİ TEFSİRİ: İsraftan Kaçınmak: Yüce Allah'ın:

"İsraf etmeyin" âyeti, çok yemek suretiyle israf etmeyin demektir. Buna göre israf çok içmekte de sözkonusu olur. Bunların fazlası mideye ağırlık verir, insanın Rabbine hizmetini aksatır. Nafile hayırlardan payına düşeni yerine getirmekten alıkoyur. Eğer bunu da aşarak üzerine vacib olanı yerine getirmekten engelleyecek noktaya gelirse, bu sefer bu fazla yeme ve içme ona haram olur. Yemesinde ve içmesinde israfa kaçmış olur.

NESEFİ: … İster et olsun, ister içyağı olsun “Yiyin, için, ancak” haram olan şeylere kaçarak veya oburca yiyerek “İsraf etmeyin. Şüphesiz Allah israf edenleri sevmez.”

RUHU’L-BEYAN: Size helâl olan şeylerden yeyin, için, fakat harama tecâvüz etmek veya aşırı yemek suretiyle israf etmeyin. Çünkü ihtiyaçtan fazlasını yemek de israftır.

SEMERKANDİ: Yeyin-için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.» İslâm dini, israfın her çeşidini, ister zaman israfı olsun, ister servet israfı olsun yasaklamaktadır.

TEFHİMÜ'L KUR'AN:  Yani, "Helâlı haram, haramı helâl kılmak yoluyla, tayin edilen sınırları aşan kimseleri Allah sevmez. Bundan dolayı O, umursamaz bir tavır takınan, kendilerini açlık rejimine tabi tutan veya Allah'ı memnun edeceği zannıyla, temiz ve helâl olanları kendilerine haram kılmak gibi ahmakça inanç sahiplerinden hiç hoşlanmaz. O, kendisine ibadet etmenin icaplarından olarak böyle bir şey istememektedir, hayır, aksine kişinin güzel-temiz bir elbise giymesinden ve lütfettiği temiz şeyleri kullanmasından memnun olur. Onun şeriatına göre asıl günah olan şey, helâlı haram veya haramı helâl kılmakla O'nun koyduğu sınırları aşmaktır.

NE YAZIYORUM- NİÇİN YAZIYORUM

 İnsanın yaşı ilerledikçe (belki tecrübe kaynaklı) bazı huyları / zevkleri de değişiyor.

Kendimde tecrübe ettiğim en belirgin şey; gençliğimde fikri tartışmalardan çok zevk aldığım halde uzun yıllardan beridir hiç bir tartışmadan haz etmiyor olmamdır. Bu sebeple tartışmaya sebep olabilecek yazılardan olabildiğince kaçınıyorum. Buna rağmen bazen yazılarıma alakasız yorumlarla beni tartışma ortamına çekmek isteyenler olursa cevap vermeyerek sonuçsuz bırakıyorum.

Yazılarımda çok iddialı şeyler paylaşmıyorum. Tecrübelerimi, kanaatlerimi, okuduklarında okuyucuya az da olsa fayda sağlayabilecek şeyler paylaşıyorum. Paylaşımlarımda kişileri, grupları kıracak, fitneye sebep olacak şeylerden mümkün mertebe uzak duruyorum. 

Bazen mesaj yoluyla veya yüz yüze değişik konularda yazı isteyenler oluyor. Uygun olanlarını imkan bulursam yazmaya çalışıyorum.

Ulemanın yüz yıllardır halledemediği meseleleri buraya taşımıyorum.- Bu konularda elbette benim de kanaatlerim vardır.- Fakat yüz yıllardır tartışılıp bir sonuca varılamamış mevzularda kendi kanaatlerimi buraya almanın hiç kimseye faydası olmaz. Sadece fitneye sebep olur.

Zaten önemli dini ve meselelerin sosyal medya ortamında hall olunamayacağının da farkındayım.

Yazdığımız şeylerin de tıpkı diğer yaptıklarımız gibi Kiramen katibin melekleri tarafından kayda alındığının, yazdıklarımdan sorumlu olduğumun bilincinde olmaya çalışıyorum. Aynı zamanda yazdığım güzel şeylerin Ahiret azığı olacağına inanıyorum.

Rabbim nefsimiz uymaktan, batıl yollara sapmaktan muhafaza eylesin.

13/08/2023   Ali USLU-    TAVŞANLI

HER SORUYA CEVAP VERMEYESİN

Degerli kardeşim,
Sana sorulan soruların hepsine cevap vermeye kalkmayasın. Çünkü bazı sorular lüzumsuz, bazıları tuzak sorulardır. Tuzak sorulara cevap vermeğe çalışmak tuzağa düşmektir.
Soru soranların niyetleri farklı farklıdır:
*Bazı kişiler öğrenmek için sorarlar. İşte bu kişilere seviyelerine göre en güzel biçimde cevap ver.
*Bazıları seni sınamak, bilgini ölçmek için sorarlar.
*Bazıları kendi görüşünü tasdik ettirmek için sorarlar.
*Bazıları da tuzak sorular sorarak muhatabını zor duruma düşürmek isterler.
Soru soranların niyetini bilemeyiz fakat soruş tarzından ve sorduğu sorulardan maksadını tahmin edebiliriz.
Selam ve dualarımla...
08/08/2023 Ali USLU -TAVŞANLI

MANEVİ GIDALARIMIZ

 Değerli öğrencim,

Bedenimizin ihtiyacı olarak günde iki veya üç öğün yemek yiyoruz değil mi?

Çünkü, bedenimizin ihtiyacı olan besinleri yeterince almadığımızda vücudumuz dirençsiz kalıp hastalıklara açık hale geliyor.

Günün içerisine dağıtılmış 5 vakit namaz da günlük almamız gereken 5 öğün manevi gıda gibidir.

O gıdayı tam almadığınızda maneviyâtımız savunmasız kalır ve zayıflar. Manevi anlamdaki hastalıklara açık hale geliriz.

Nasıl ki aldığımız besinlerin faydası kendimize ise manevi gıda olan namazın faydası da kendimizedir.

Sakın ha... Müminler için çok önemli olan bu gıdalardan uzak durup kendini mahrum etmeyesin.

Dualarımla...


DEĞERLİ ÖĞRENCİM!

 Değerli öğrencim,

Namaz konusuna hassasiyet göstermeni tavsiye ederim.

Usulüne uygun olarak namaz kişiyi kötülüklerden, aşırılıklardan ve günahlardan uzak tutar.

"(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah'ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı biliyor." (Ankebût : 45)

Bu ayeti anlattığım bazı ortamlarda bize hem namaz kılıp hem de çeşitli günahlarda ısrar eden kimseler sorulur. Allah Teala bizi yanıltmayacağına göre

O kişiler, ya namazlarını usulüne uygun (Allah Teala'nın istediği niteliklerde) kılmıyorlardır. Ya da farklı amaçlar için kılıyorlardır. (münafıkların namazı gibi) Aslında namaz kılmıyorlar, kılmış gibi yapıyorlardır.

Bir de "su-i misal emsal olmaz = Kötü örnek emsal olmaz " diye bir atasözümüz vardır

Olumsuzluklara bakmak yerine iyi örnekleri görmeye çalış. Allah Teala'nın istediği nitelikte namazlarımızı eda ettiğimizde bie olan yararlarını gözle görülür biçimde farkederiz inşaallah.

Dualarımla...

AMAN DİKKAT!!!

Aşağıdaki A'raf 27. ayetini okuyunca zihnimde şu düşünceler oluştu:

Şeytan, insanlığın ilk anne - babasını  elbiselerini soyarak cennetten çıkmalarına vesile olduğu gibi, onların nesillerini de (özellikle günümüzde) elbiselerini soyarak cennete gitmesine engel olmaya çalışıyor sanki. 

"Ey Âdemoğulları! Şeytan, anne babanızı ayıp yerlerini birbirine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları inanmayanların yoldaşları yaptık." (A'râf : 27 / DİB Kur'an Yolu Meali)

Rabbim neslimizi ve nefsimizi muhafaza eylesin.

BİR DÜŞÜNCE...

 Malumunuz, Hz. Adem (AS) ve Havva validemiz Cennette iken bir ağacın meyvesi kendilerine yasaklanmıştı.

 Şeytanın da vesvesine kanıp o ağacın meyvesinden yediklerinde üzerlerindeki Cennet elbisesi kalkıverdi. Utanıp  yapraklarla örtünmeye çalışmışlardı.

Düşünüyorum da insanın yedikleriyle giyinmesi arasında bir alaka var mıdır? Yasak (haram) şeyler yemekle çıplaklık arasında bir alaka var mıdır?

Bu günkü bir çok kişinin (özellikle bayanların) kapalı bölümlerinin azalıp açık bölümlerinin artmasında bu durumun etkisi var mıdır?

NOT: Konuyu daha iyi anlamak için  A'raf suresi 19-27 ayet meallerine bakabilirsiniz.

İÇİMİ ACITAN BİR HATIRA

 Bundan önceki paylaşımda Erzurum'da kalmak zorunda kaldığımız kiralık evimizden ve orada yaşadıklarımızdan bahsetmiştim. Bu yazımda orada şahit olduğum hala acısını hissettiğim bazı olaylardan/ durumlardan bahsedeceğim inşaallah. 

Eve giriş kapısından girdiğimizde tahminen 1,5-2 metre eninde  4 metre boyunda bir koridor vardı. Koridorun sonunda sağ tarafta bizim kaldığımız yerin kapısı, karşısında da ev sahibinin kardeşi Kemal efendinin evinin kapısı var idi.

Kemal efendi 50-55 yaşlarında gösteriyordu. En büyükleri dördüncü sınıfa giden dört çocukları vardı ve çocuklar oldukça cılız gözüküyorlardı.  Tabiri caizse çöp gibiydiler.

Eve giriş ve çıkışlarda Kemal efendinin kolunda geçim kaynağı olan bir sepet görürdük. Sepetinde kibrit, çakmak taşı, lastik, iğne-iplik v.b şeyler olur, kahvehaneleri dolaşarak satış yapardı. Erzurum’un kışında zaten uzun süre dışarıda satış yapma ihtimali yoktu.

Sattığı şeylerin hiç maliyeti olmayıp hepsi kar olsa bile, bir aileyi geçindirmesi biraz zordu.- Kaldı ki gittiği kahvehanelerde kârının büyük bölümü çay parasına gitmiştir.-

 O dönemlerde kahveye girdiğinizde bir kişiye aynı anda iki çay gelirdi. (Öğrenci kahvehaneleri hariç oralarda tek çay gelirdi)

Dış kapıdan girilince sağ taraftan yaklaşık 70 cantim kadar genişliğinde bir bölüm tahtalarla boydan boya bölünmüş idi. Bir bölümünde o ailenin kullandığı wc, bir bölümünde de yine o aileye ait yakacak deposu vardı. Fakat içerisinde doğru dürüst yakacak bir şeyleri yoktu.  Buranın kapağı zaman zaman açık olduğunda içerisinde sadece bir kaç çuval yonga talaşı olduğunu görürdük.

Kemal efendi kışın en soğuk günleri dahil akşam gelirken sağlam olmayan, (tek kullanımlık) kavaktan yapılmış portakal kasalarından (1-2 kg arası) bir adet satın alıp getirir, koridorda parçalarlardı. Bu her akşam böyle olurdu. Muhtemelen o yonga talaşıyla da odunları tutuştururlardı.

Bizim kaldığımız odaların pencereleri güneye baktığından gündüzleri nispeten sıcak olurdu. Kemal efendinin evinin pencereleri kuzeye bakardı.

Güneş almayan o evde demek ki gündüzleri soba yanmaz, geceleri bazen eksi kırk dereceleri gördüğümüz soğuklarda ailenin yakacağı sadece 1-2 kilo kaba kavak ağacından yapılmış sandık tahtaları idi.

Böyle bir ailenin evine yiyecek olarak hangi gıdalar ne kadar giriyordur tahmin etmek hiç de zor değildir.

Tatil günlerinde veya okuldan bir sebeple erken çıktığımız günlerde (mesela sınav günlerinde) evin hanımını koridorda çamaşır yıkadığını defalarca gördük. İspirto ocağı veya gaz ocağı gibi bir şeyin üstüne kovadan biraz büyük silindirik bir kazanı koyar, orada içine koyduğu çamaşırları kaynatır mıydı yoksa ısıtır mıydı bilmiyorum. Kenarına koyduğu leğende de yıkar durular vs. sonra da koridora asardı.

Zavallı kadın bizim ne zaman geleceğimiz belli olmadığı için her zaman çamaşırları dış giysisini (ehram) çıkarmadan  yıkardı ki ne zaman çamaşır yıkarken görsek üzerinde dış giysisi olurdu. Bizi görünce kapısından içeri girip bizim girmemizi veya çıkmamızı beklerdi.

Demek ki evlerinde çamaşır yıkayacak küçük bir ortam yoktu ki bayan bu eziyetlere katlanıyordu.

Kemal efendi her sabah erkenden kalkar karşıdaki Sıvırcık Camiine giderdi. Sabah namazlarına camiye gittiğimizde onu hep görürdüm. Zaman zaman ayak üstü konuşurduk. Onurluydu

Bir ara Kemal efendi görünmez oldu. meğer hastalanmış. Hastalanınca, Zaten hayata azın azı bir gelirle tutunmaya çalışan bu aile ondan da mahrum kalmıştı.

Peki nasıl iyileşecekti? Haydi doktora gitti diyelim, ilaçlar hangi parayla alınacaktı? İlaç alındı diyelim, soğuk evde nasıl iyileşecekti?

 Uzun süre göremedik Kemal amcayı. Havalar biraz ısınınca çarşıda bir caddenin köşesinde gördüm Onu. Bitkin vaziyette, başını öne eğmiş elini açmış dileniyordu…

Kemal amca açlıktan ölse dilenmeyecek bir karakterde idi. Fakat evdeki dört çocuk onun boynunu bükmüştü anlaşılan.

Hep o çevreyi düşündüm o zamanlar. Bu aileye niçin bir el uzatan olmadı? O aileyi hayata tutunduracak meblağ bu günkü parayla bir kaç bin lira civarıydı zaten.

Vicdansız ev sahibini düşündüm. Neden kardeşine sahip çıkmadı? Durumunun iyi olduğunu duymuştum.

Yaz tatilinde evi boşalttık. Bir kaç parça eşyayı ne yaptığımızı bilmiyorum bile. Bit pazarına satmışızdır herhalde.

 Ertesi yıl okul için geldiğimizde yurtlara yerleştik Kemal efendiyi sorduğumuzda vefat ettiğini öğrendik.

 Allah Teala rahmet eylesin. Dünyada çektikleri sıkıntıların Âhiret mükafatı olarak dönmesini umuyor ve diliyorum.

02/08/2023 Ali USLU -  TAVŞANLI

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...