DERVİŞ'E GÖRE YAPILMASI GEREKEN İLK FAALİYET


Derviş, kendisini ziyarete gelen idealist gençlerin "Bu millet ve memleket için neler yapmalıyız?"
sorusuna, aklının erdiği ve dilinin döndüğü kadar cevap vermeye çalıştı.
En sonunda dedi ki:
-Bakınız gençler! İsteyen herkes, millet ve memleket için kendi durumuna göre bir şeyler yapabilir, yapmalıdır da.
 Fakat asla unutulmaması gereken şudur:
Allah rızası harici niyetlerle yapılan her iş bereketsizdir. Velev ki yapılan işler güzel işler olsun. Bereketi olmaz, istenilen sonuç elde edilmez. Gerçekten hizmet etmek isteyenler önce niyetlerini ıslah etmelidirler.
Ayrıca niyetlerin zaman içerisinde değişmemesine dikkat etmelidirler.

DALGINLIKLARIMLA İMTİHANIM

    Öğretmenliğe ilk başladığım yılın haziran ayı. Tarsus'un en kalabalık caddesinde yürüyorum. "Selamun aleyküm " diye bir ses duyuyorum. Sesi algılayıp "kim bu selam veren acaba" diye arkama döndüğümde Tarsus eski müftüsü ve o zamanki Mersin vaizi Ahmet Topal hoca olduğunu görüyorum.  
Fakat en az on metre uzaklaşmış durumda. Geriye dönüp koşturup  selamı almak garip geliyor. "Aleyküm selam" diyerek yoluma devam ediyorum. Giderken zihnimi bu durum meşgul ediyor. Acaba hoca bu durumu yanlış anlayıp kırılmış mıdır? vs. Git gide bu durumdan rahatsız oluyorum. Dönüp durumu telafi etmek istiyorum, bu sefer dönsem bile bulamama ihtimalim var.(Hem epey uzaklaştık hem de hava çok sıcak) O zamanlar cep telefonları da yok. Gördüğümde durumu izah ederim diyorum. Hocayı göremeden yaz tatili geliyor Tavşanlı'ya dönüyorum.
  Eylül ayında tekrar Tarsus'a döndüğümde Ahmet hocanın yakın arkadaşı olan ev sahibim Selahaddin hoca, Ahmet hocanın oğlunun sünnet davetiyesini veriyor, zamanı gelince beraber gidiyoruz.
Biz vardığımızda biraz erken varmışız ki kendisiyle sohbet imkanımız oluyor.
 Hocaya yukarıda anlattığım olayı anlatıyorum ve özür diliyorum "umarım yanlış anlamamışsınızdır" diyorum.
  Ahmet hoca dedi ki: "Valla hocam yanlış anlamadım desem yalan olur. Caddede karşılaştığımızda bana bakıyordun, selam bekledim vermedin. Ben selam verdim selamı almadan kafanı çeviriverdin. O zaman düşündüm ben bu arkadaşa kötü bir şey söylemedim, aramızda da bir problem yaşanmadı ama bana neden böyle yaptı acaba. Ama davetime gelmekle  ve bu durumu da anlatınca meseleyi anladım"
   Tavşanlı'ya tayinim çıktıktan sonra da bir büyüğümden buna benzer bir sitem işittim. Ona da durumu izah edip özür diledim.
   Düşündüm ki, yolda bir düşünceye odaklandığımda, zihnim, karşılaştığım tanıdık kişileri bile sadece birer birey olarak algılıyor ve konuşulan şeyleri sadece birer çarşı gürültüsü olarak algılıyor. Bunun için mümkün mertebe özellikle kalabalık yerlerde bir düşünceye yoğunlaşmamaya çalışıyorum. Fakat bu her zaman bizim elimizde olmuyor.
   Bunu şunun için anlattım:
Belki, bu gibi durumlarla karşılaşıp bizden beklediği ilgiyi görememiş, tebessümüne, selamına, karşılık bulamamış tanıdıklarımız hatta dostlarımız olabilir. Belki bu sebeple kırılmış olanlar da olabilir.
 Bu durumun kasıtlı olmadığını, dalgınlığımın veya yoğunluğumun bir neticesi olduğunu bilmelerini isterim. Böyle bir durumla kaşılaşanlar haber verirlerse gidip özür de dileriz.
   Hatası olmayan sadece O'dur. O'na emanet olunuz.
27-05-2020      Ali USLU -      TAVŞANLI
 

ORUÇLARINI TAM TUTAN ÇOCUK

Bayram namazından sonra, çocuk, evlerine çıkmadan önce zemin katta yaşayan dedesinin evine uğradı. Dedesi ve babaannesinin ellerini öptü. Dedesi, önceden hazırladığı en yeni parayı torununa verirken yanaklarını öperek O'na dua etti.

Sonra hep birlikte kahvaltıya oturdular ve tatlı bir sohbet eşliğinde kahvaltılarını yaptılar.

Dede, torununa dönerek "Bu sene ilk kez oruçlarının tamamını tutabildin galiba" deyince,

Çocuğun gözleri birden parlayıverdi ve bir şeyleri başarmış olmanın gururuyla, "evet" anlamında başını salladı.

Dede, torununu tebrik edip O'nu övücü sözler söyledikten sonra sordu:

-Oruç tutarken zorlandığın oldu mu?

-İlk başlarda baya bi zorlandım. Epey acıktım, susadım, dermansız kaldım, fakat birkaç gün sonra vücudum bu duruma alışınca pek zorlanmadım artık.

Yalnız arkadaşlarımla koşturduğum bir gün susuzluğum hat safhaya çıktı. Hatta oruç olan arkadaşlardan biri dayanamıyorum diyerek su içti. Ama ben sabrettim.

Dede, torununun omzuma elini koyarak,"Aferin" dedikten sonra devam etti: "İnsan çok dayanıklı bir varlıktır evlat. Yeter ki kararlı olsun ve başaracağına inansın.

Biliyor musun yavrum, oruç tutarken, zorluklar karşısında gösterdiğin her sabır, her direnç, senin iradeni daha da kuvvetlendirdi. Adeta irade güçlendirme egzersizleri yapmış gibi oldun. Bundan sonra zorluklarla daha iyi mücadele edebileceğine inanıyorum."

Bu sözler çocuğun çok hoşuna gitmişti.

Ve sözlerine devam etti:

- Bak evladım! "fırsatlar bulutlar gibidir" demiş büyüklerimiz. Yani her zaman ele geçmezler. Ramazanlar hayatımızın önemli fırsatlarıdır. Bu yıl da bu fırsatı bazıları değerlendirdiler. Bazıları fırsatı kaçırdılar.

Sonra torununa tekrar sordu:

-Oruç tutarken zorlandığın şeylerin mesela açlığın, susuzluğun, dermansızlığın etkisi var mı hala?

Çocuk:

-Hayır dede, hiç bir etkisi yok. Hepsi geçip gitti.

-Evet evladım aynen dediğin gibidir. Geçen şeylerin çoğu ister sıkıntı ister haz olsun maddi anlamdaki etkisini hemen yitirirler. İnsanlar, yaşadığı olayların bazılarını rüya görmüş gibi hatırlarlar ancak.

Bir süre susarak devam etti:

"Şimdi düşün bakalım evladım!

Oruçlarını tutanların tutmayanlara göre ne gibi maddi kayıpları oldu? Manevi olarak neler kazandılar?

Basit bahanelerle oruçlarını tutmayanlar, manevi olarak neler kaybettiler?

Çocuk anne-babasıyla bayramlaşıp tekrar gelmek için müsaade istedi.

Üst kattaki evlerine çıkarken çocuğun zihninde dedesinin sözleri vardı ve zihni uzun süre bu sözlerle meşgul oldu. oruçlarının tamamını tutabildiği ve zorluklara sabredebildiği için kendine güveni arttı. Dedesinin söylediği gibi "iradesinin güçlenmiş olduğunu düşünerek mutlu oldu. Kazandığı sevapları ve bunların Ahiretteki karşılığının neler olabileceğini düşününce mutluluğu zirveye ulaştı. Kendi kendine "İyi ki oruçlarımın tamamını tutmuşum diye" tekrarlıyordu.

Ali USLU

 


DİN MAKYAJI


28 şubat döneminin ünlü aktörlerinden Şeyh!!! Ali KALKANCI' nın  makyaj malzemesi nelerdi?
1-sakal
2-cübbe
3-tesbih
4- Çevresindeki görevlilere! ve topladığı/kandırdığı kişilere zikir yaptırmak. Onlara sohbet etmek.

5- Dini bütün bir şeyh efendi görüntüsü ve tavırları.
28 şubattaki görevi tamamlanıp makyaj silindiğinde ne gördük;

Dinle alakası olmayan uyuşturucu satıcısı bir üç kağıtçı...
 Ha bir de aczi mendi tarikatı şeyhi Müslüm Gündüz vardı. Müritleri, üzerlerinde dikkat çeken kıyafetlerle sıra sıra dizilirler, gençler bile ellerinde  bastonla büyük şehirlerin caddelerinde her gün dikkat çekerek yürürlerdi. 

Sonra Müslüm'ün kamaralar eşliğinde Fadime Şahinle basılması...
Ardından Fadime Şahin'in her gün bir ekranda gözyaşlarıyla aldatıldığını anlatması. vs. 

28 şubattan sonra göreniniz oldu mu onları...
Yani uyanık olmak lazım. Bir çok ürünün orijinali ve çakması olduğu gibi, din konusunda da böyle ..
Hakiki alimler ve Tasavvuf erbabı olduğu gibi, taklitleri hatta görevlileri!!! de var maalesef. 

İNSANLAR BİR YÖNÜYLE MEYVELERE BENZERLER...

   Derviş, bahçesindeki ağaçtan elma kopartıp yiyen çocuğunun yanına varıp  Onu biraz seyrettikten sonra
"Nasıl, lezzetli mi?" diye sordu.
Çocuğun yüzünde büyük bir memnuniyet ifadesi vardı.
"Çok harika! hem de çok güzel kokusu var." diye cevap verdi.
 Evden bir kilim  getirmesi için hanımına seslendi derviş.
Hanımı ve çocuğuyla birlikte oturdular elma ağacının altına.

Derviş, " bak yavrucuğum!" diye başladı söze.
"Ben elmadan örnek vereyim sen diğer meyveleri de buna göre düşün.
Olgunlaşmış dalından düşmemiş elmalar olgun müminlere benzerler. Tadı hoştur, kokusu, görüntüsü hoştur. Yemesi hoştur, kolayca boğazdan geçer. O elma, yiyenlere nasıl ki fayda sağlıyor gıda ve şifa oluyor; Olgun mümin de öyledir. Çevresine her yönden faydası dokunur.
Olgunlaşmamış elma ise manen olgunlaşmamış ham kişilere benzer. Nasıl ki gök/ham elma ,yiyenin ağzını buruşturur, bazen boğazına takılır, ham insanlar da öyledir. Onlarla teşrik-i mesaisi olanlar onlardan dolayı zaman zaman incinirler.
Bazen dış görünüşü güzel bir elmayı özenerek seçtiğimiz halde yemeye başladığımızda veya ortadan ikiye böldüğümüzde hayal kırıklığına uğrarız. Çünkü içi kurtlanmış veya çürümüştür. Bunlar da içi başka dışı başka kişilere benzerler. İnsanlar genelde bu tipler karşısında daha tedbirsizdirler olup en çok onlardan zarar görürler. Çünkü dış görünüşlerine ve  konuşmalarına aldanmışlardır."
Sonra:
Yerdeki çürümüş elmayı  gösterip:
"Bunlar da fıtratı bozulmuş kişilere benzer. Bu gördüğün elmanın yapısı bozulmuş, kokusu kötü, görüntüsü kötü, tadı tamamen berbattır.
Bunu yiyenler fayda yerine zarar görürler. İşte fıtratı bozulmuş kimseler de manevi anlamda böyledirler. Onlarla teşrik-i mesaisi olanlar onlardan maddi ve manevi anlamda zarar görürler. Lakin elma gibi çürüğünü göremediğimiz için bunu kolay anlayamayız. Ancak davranışlarından anlayabiliriz. Fakat melekler onun ne kadar iğrenç koktuğunu bilirler." dedi ve devam etti:

"Evladım o çürük elmanın yakınına var bakalım çevresinde bir şeyler görebilecek misin?"
"Evet baba küçük sinekler var etrafında hem de sayılamayacak kadar çoklar..." dedi çocuk.
"Evladım işte fıtratı bozuk kimselerin etrafı da böyledir sanki olumsuzlukların merkezi gibidirler. Aman onlardan uzak durasın...
Sonra müsaade isteyip kalktı, daldan bir elma kopardı. Çocuğun duyacağı şekilde
"Odun halindeki dalların ucundan bizlere rızık gönderen Rabbimize hamdolsun.
"Tatsız topraktan, çamurdan bize tatlı, güzel rızıklar çıkaran Allah'ımıza hamdolsun" dedi. Yandaki musluktan yıkayıp" Bismillahirrahmanirrahim" diyerek ısırdı ve evine yöneldi.
Derviş eve girdiğinde çocuğun zihninde, babasının anlattığı şeyler vardı. Hala onlar üzerine düşünüyordu.

Ali USLU - 12/05/2020 /TAVŞANLI

İNFAK ÜZERİNE

İNFAKTA (YARDIM EDERKEN) NELERE DİKKAT ETMELİYİZ:
1- Yardım yaptığımız kişileri (gerek yardım yaparken gerek daha sonra) incitecek söz ve davranışlardan kaçınmalıyız. (Bakara/262)
2-Yaptığımız iyiliği daha sonra başa kakmamalıyız. (Bakara/262)
3- Malın iyisinden vermeliyiz. Bize verilse içimize sinmeyecek, gönül rahatlığıyla almayacağımız malı başkalarına hayır olarak vermemeliyiz. (Bakara/267)

YAPTIĞIMIZ HAYIRLARI BOŞA ÇIKARTAN ŞEYLER NELERDİR? 
1-Gösteriş için vermek.
2- Yardım yaparken veya daha sonra yardım yaptığımız kişileri (bu yardım sebebiyle) incitmek, gönlünü kırmak.

3-Yaptığımız yardımları başa kakmak.
"Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez." (Bakara : 264)   

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...