İNFAK YAPARKEN (YARDIM EDERKEN) NELERE DİKKAT ETMELİYİZ ?

 İNFAK YAPARKEN (YARDIM EDERKEN) NELERE DİKKAT ETMELİYİZ:

1- Yardım yaptığımız kişileri (gerek yardım yaparken gerek daha sonra) incitecek veya onun incinmesine sebep olacak söz ve davranışlardan kaçınmalıyız. (Bakara/262)

2-Yaptığımız  iyiliği hiç bir zaman başa kakmamalıyız. (Bakara/262)

3- Malın iyisinden (en azından normalinden) vermeliyiz.Bize verilse içimize sinmeyecek, gönül rahatlığıyla almayacağımız malı başkalarına hayır olarak vermemeliyiz. (Bakara/267

)4-Yardımlar, sadece Allah Teala'nın rızasını kazanmak gayesiyle yapılmalıdır. (Bakara/ 272) 272)


KENDİ MÜNAFIĞINI ÜRETMEK

Derviş, kendisini ziyarete gelen makam sahibi öğrencisini son derece sıcak bir ilgiyle karşıladı. Misafirin itirazına "Lütfen beni misafire hizmet ve ikram sevabından mahrum etmeyin" diyerek kendi elleriyle ikramda bulundu.

Hal hatır sorma faslından sonra derviş, misafirinin neler yaptığını sorarak yaptıklarını anlatmasına fırsat verdi. Misafir sözlerini bitirdiğinde derviş, makam/ mevki sahibi kişilerin görevlerini güzel yaptıklarında karşılaşacakları manevi mükafatları anlattı. Bu tür kişilerin toplum için ne kadar önemli olduklarını belirtip onlara hayranlık duyduğunu söyledi.

Daha sonra, çevresindeki küçük - büyük makam sahibi bazı kişilerde gördüğü hataları, yanlışları da anlattı. Bunları anlatırken bir yerde:

"Evladım!"Bazı makam sahipleri kendi münafığını kendi üretirler. Sakın onlar gibi olmayasın!" diye tembihledi.

Misafir başıyla "tamam" derken, gözleriyle sanki bir açıklama bekliyor gibiydi. Derviş biraz sustuktan sonra devam etti:

Evladım, genellikle makam sahiplerinin yanına tabiri caizse yalaka tipler yaklaşmaya çalışırlar. Onların her yaptığını onaylayıp alkışlarlar. Dikkat etmezlerse bu davranışlar bazılarının ayaklarını yerden keser. Her yaptığını doğru zannetmeye başlarlar. Zamanla kendisini eleştiriye kapatırlar. Çevresindeki kişiler onun yaptıklarını eleştirdiklerinde bundan hoşlanmayıp onları yakınından uzaklaştırırlar.

Kendisini veya yaptıklarını eleştiriye kapatması kendisi için en büyük felakettir. Çevresindeki onu uyaran, iyi niyetli kişileri yanından uzaklaştırdığı için, diğerleri de hem zarar görmemek hem de eleştirinin bir yararı olmadığından, doğru bildiklerini söylemezler.

Makam sahibin etrafı artık onun gözüne girip, çeşitli menfaatler elde etmek isteyen daha fazla dalkavukla dolmaya başlar. Böylece bizimkinin hakikatlerle arası epeyce açılır. Çünkü bu kişiler doğruları değil, o şahsın hoşuna gidecek şeyleri söylerler.

Makam sahibi kişi doğru bildiğini söyleyenleri yanından uzaklaştırmakla en büyük yanlışı yapmış, münafık karakterli dalkavuk tiplere yol açmış olur. Bu durumda bir anlamda (ameli noktada)"kendi münafığını kendisi üretmiş" olur. Acı gerçeklerle yüzleşmek yerine tatlı yalanlarla avunduğunu ancak duvara tosladığında anlar ki o zaman da çoğunlukla makamını kaybetmiş olur. Çevresindeki dalkavuklar da hemen dağılıp yeni bir liman aramaya koyulurlar.

Bu durumun en hazin tarafı ise, onu uyaran gerçek dostları da ondan uzaklaşmış olurlar. Kendini eleştirilere kapatmış makam sahibi ise hem makamından olmuş, hem de dost ve arkadaşları tarafından terk edilmiş olarak hayata tutunmaya çalışır. 

Aman evladım, dikkatli ol. Seni övenlerin hepsi dostun olmadığı gibi, eleştirenlerin tamamı da hasmın değildir.

 

AZİZ VE HAKİM İSİMLERİNDEN ÇIKARDIĞIMIZ DERSLER -3

 Güç ve hikmetin birlikte olması

Bundan önceki yazımızda  Allah Teala'nın Aziz ve Hakim isimlerinin anlamlarını açıklamıştık. Kuran'da 47 yerde Aziz isminden hemen sonra Hakim isminin geldiğini söylemiştik. Şimdi bu isimlerden ne gibi dersler çıkarabiliriz.

Mesela bir kişide veya herhangi bir toplumu idare edenlerde Aziz isminden tecelliler var, fakat hakim isminden nasip yoksa (hikmet ehli değilse) ne olur?

Yani o toplumda istediğini yapma gücüne sahip ve kimse ona/ onlara hesap soramıyorsa, onun bağlı olduğu ilkeler kurallar yoksa yaptığını "canım böyle istediği için yaptım" diyorsa o toplumda ne olur?

 - Zulüm olur, kaos olur. Korku, mutsuzluk ve ümitsizlik olur.

Peki birileri veya toplumları idare edenler hikmetli kimseler (yaptıklarını bilgiye göre, adalet esasına göre  yapmak istiyorlar, fakat bunu sağlayacak gücü, kuvveti yoksa o zaman ne olur?

- Bu hikmet bir işe yaramaz, toplumdaki arızalı tipler istediğini yaparlar ve toplumda yine kaos olur. Güvensizlik olur.  Mutsuzluk ve ümitsizlik olur.

Peki toplumu idare edenler izzet sahibi (istediğini yapacak ve yaptıracak güç ve kuvvette) olsa, hem de o kişiler hikmet ehli olsa, (yaptıklarını  bir hikmete göre belirli kurallara, ilkelere, bilgiye, adalet esaslarına göre yapsa)  Ne olur?

İşte o toplum huzur ve güven toplumu olur. Orada yaşayanlar mutlu olurlar.


AZİZ VE HAKİM İSİMLERİNİN PEŞPEŞE GELMESİ -2

Bu konuda yazdığımız bir önceki yazımızda  

Allah Teala Azizdir. Yani her şeye gücü yeter. İstediği her şeyi yapma kudretine sahiptir buna kimse engel olamaz ve kimseye de hesap vermez. Fakat bu sınırsız gücüne rağmen O, istediklerini ve yaptıklarını bir bilgiye, adalete ve hikmete göre yapar. Çünkü O "Hakim"dir.  

Diye yazmıştık. Şimdi gelelim Allah Teala'nın dilemesi ile ilgili hikmetlere.

Allah Teala'nın dilediğini saptırması dilediğini doğru yola eriştirmesi ile ilgili daha önce  paylaştığım bir yazımı buraya alıyorum:

Bize çeşitli ortamlarda en çok sorulan sorulardan birisi şudur:

Allah Teala, Kur’an-ı Kerimin değişik ayetlerinde, mealen “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır.” buyuruyor(bakınız: İbrahim suresi/4, Müddessir /31). Bu durumda saptırdığı kişileri sorumlu tutmasını nasıl izah ediyorsunuz.

 EL-CEVAP: K.Kerim’de, bir konuda birden fazla ayet varsa, tek ayete göre karar verip yorum yapmak bizi yanlışa götürebilir. Çünkü, konuyla ilgili ayetlerin bazıları diğer ayetleri açıklıyor olabilir. Bundan dolayı konuyla ilgili diğer ayetlere ve varsa sahih hadislere de bakmak gerekir.

İşte yukarıdaki soruyla ilgili K.Kerimde değişik ayetler vardır. Mesela İsra suresi 15. Ayette :”Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de hidayetten saparsa kendi zararına sapmış olur…”

Kehf suresi 29 da: "De ki hak Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin..."

 Ra’d suresi 27.ayette: “ … De ki şüphesiz Allah dilediğini saptırırKendisine yönelenleri de hidayete ulaştırır.”

Zümer suresi/3 de: “Şüphesiz ki Allah yalancı ve inkarcı kişiyi hidayete ulaştırmaz."

Mü’min/28 de:"…muhakkak ki Allah, haddi aşan yalancı kimseyi hidayete ulaştırmaz.” buyurulur.

 Ayrıca birçok ayette Allah Teala, zalim ve fasık toplulukları hidayete ulaştırmayacağı hatırlatılıyor.

 Bilmemiz gereken en önemli şeylerden birisi Allah Teala’nın “ el- Hakim” olmasıdır. Yani yaptığını bir hikmete binaen yapmasıdır. O’nun hidayet dilemesi de ,saptırmayı dilemesi de bir sebebe ve hikmete göredir.

Yukarıdaki Ra’d /27 de (ki aynı mevzu Şura/13 de de vardır) Allah Teala’nın kimlere hidayet dilediğinin hikmeti açıklanıyor.

 Peki, bize bildirilen hikmet neymiş? Allah’a yönelmek"

 İsra  15. ve Kehf 29. ayetlerde bildirilen kişinin hidayete ermdirilmesi veya saptırılmasındaki sebeplerden birisi ve bunun hikmeti neymiş? "Kişinin tercihleri ve bu konudaki gayretleri."

 Yani kimseye torpil yok. Kişi özgür iradesiyle hidayet yolunu tercih edecek (İsra/15) ve Allah’a yönelecek. Rabbimiz de hidayeti nasip edecek.

 Meryem suresi 76 da “Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini artırır….” buyurarak hideyette kalmanın kendi tercihimizle alakasını bildiriyor.

 Peki saptırması nasıl oluyor?

 Bu konuda yukarıda belirttiğimiz İsra 15 ve Kehf 29. ayetler yanında, Bakara suresi 26. Ayetin son bölümü bize ışık tutar:

 “…onunla Allah ancak fasıkları saptırır.” Fasık ne demek yoldan çıkan demek. (Hem yoldan çıkanlar hem de dinden çıkanlar için kullanılır.)

Allah Teala’nın bir kimseyi saptırmasının hikmeti neymiş?
O kişinin, dalalet yolunu tercih etmesi (İsra/15) ve özgür iradesiyle fasıklığı tercih etmesidir. Yoldan çıkmasıdır. 

Ayrıca:

İbrahim suresi/27 de : “Allah zalimleri (haksızlık yapanları) saptırır.

Mü’min suresi /34 de: “…işte böylece Allah, müsrif (haddini aşan,sınır tanımayan) şüpheciyi saptırır”

Mü’min suresi/74 de: “işte Allah kafirleri böylece saptırır.” buyuruyor.

 Buradaki “saptırır” ifadesini sapıklıkları içinde bırakır diye yorumlayan müfessirler de var.

 Ahzap/36 daki : “Kim Allah’a ve Rasulüne karşı gelirse apaçık bir şekilde sapıklığa düşmüş olur.” Ayetiyle bazı davranışlarımızın bizim sapmamızın nedeni olduğu açıklanır.
Hz. Musa (AS)ın kavminden bahseden Saf suresi 5. ayette "...Ne zaman ki  onlar doğru yoldan saptılar, Allah da kalplerini saptırdı. Allah fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez." buyurarak niyetlerimizin ve davranışlarımızın kalplerimizin sapmasında ve hidayetinde ne derece önemli olduğunu bize bildirmiştir.

 

"Bize çeşitli ortamlarda en çok sorulan sorulardan birisi şudur:

Allah Teala, Kur’an-ı Kerimin değişik ayetlerinde, mealen “Allah dilediğini hidayete erdirir, dilediğini saptırır.” buyuruyor (bakınız: İbrahim suresi/4, Müddessir /31). Bu durumda saptırdığı kişileri sorumlu tutmasını nasıl izah ediyorsunuz.

 EL-CEVAP: K.Kerim’de, bir konuda birden fazla ayet varsa, tek ayete göre karar verip yorum yapmak bizi yanlışa götürebilir. Çünkü, konuyla ilgili ayetlerin bazıları diğer ayetleri açıklıyor olabilir. Bundan dolayı konuyla ilgili diğer ayetlere ve varsa sahih hadislere de bakmak gerekir.

İşte yukarıdaki soruyla ilgili K.Kerimde değişik ayetler vardır. Mesela İsra suresi 15. Ayette :”Kim hidayet yolunu seçerse, bunu ancak kendi iyiliği için seçmiş olur; kim de hidayetten saparsa kendi zararına sapmış olur…”

Kehf suresi 29 da: "De ki hak Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin..."

 Ra’d suresi 27.ayette: “ … De ki şüphesiz Allah dilediğini saptırırKendisine yönelenleri de hidayete ulaştırır.”

Zümer suresi/3 de: “Şüphesiz ki Allah yalancı ve inkarcı kişiyi hidayete ulaştırmaz."

Mü’min/28 de:"…muhakkak ki Allah, haddi aşan yalancı kimseyi hidayete ulaştırmaz.” buyurulur.

 Ayrıca birçok ayette Allah Teala, zalim ve fasık toplulukları hidayete ulaştırmayacağı hatırlatılıyor.

 Bilmemiz gereken en önemli şeylerden birisi Allah Teala’nın “ el- Hakim” olmasıdır. Yani yaptığını bir hikmete binaen yapmasıdır. O’nun hidayet dilemesi de, saptırmayı dilemesi de bir sebebe bir ilme ve bir hikmete göredir.

Yukarıdaki Ra’d /27 de (ki aynı mevzu Şura/13 de de vardır) Allah Teala’nın kimlere hidayet dilediğinin hikmeti açıklanıyor.

 Peki, bize bildirilen hikmet neymiş? Allah’a yönelmek

İsra 15. ve Kehf 29 ayetlerde ayette bildirilen kişinin hidayete erdirilmesi veya saptırılmasındaki sebeplerden birisi ve bunun hikmeti neymiş? "Kişinin tercihleri ve gayreti"

 Yani kimseye torpil yok. Kişi özgür iradesiyle hidayet yolunu tercih edecek ve Allah’a yönelecek. Rabbimiz de hidayeti nasip edecek.

 Meryem suresi 76 da “Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini artırır….” buyurarak hideyette kalmanın kendi tercihimizle alakasını bildiriyor.

 Peki saptırması nasıl oluyor?

 Bu konuda yukarıda belirttiğimiz ayetlerin yanında Bakara suresi 26. Ayetin son bölümü bize ışık tutar:

 “…onunla Allah ancak fasıkları saptırır.” Fasık ne demek yoldan çıkan demek. (Hem yoldan çıkanlar hem de dinden çıkanlar için kullanılır.)

Allah Teala’nın bir kimseyi saptırmasının hikmeti neymiş?
O kişinin, dalalet yolunu tercih etmesi (İsra/15) ve özgür iradesiyle fasıklığı tercih etmesidir. Yoldan çıkmasıdır.
 

Ayrıca:

İbrahim suresi/27 de : “Allah zalimleri (haksızlık yapanları) saptırır.

Mü’min suresi /34 de: “…işte böylece Allah, müsrif (haddini aşan, sınır tanımayan) şüpheciyi saptırır”

Mü’min suresi/74 de: “işte Allah kafirleri böylece saptırır.” buyuruyor.

 Buradaki “saptırır” ifadesini sapıklıkları içinde bırakır diye yorumlayan müfessirler de var.

 Ahzap/36 daki : “Kim Allah’a ve Rasulüne karşı gelirse apaçık bir şekilde sapıklığa düşmüş olur.” Ayetiyle bazı davranışlarımızın bizim sapmamızın nedeni olduğu açıklanır.
Hz. Musa (AS)ın kavminden bahseden Saf suresi 5. ayette "...Ne zaman ki  onlar doğru yoldan saptılar, Allah da kalplerini saptırdı. Allah fasıklar topluluğunu doğru yola iletmez." buyurarak niyetlerimizin ve davranışlarımızın kalplerimizin sapmasında ve hidayetinde ne derece önemli olduğunu bize bildirmiştir.

 

AZİZ VE HAKİM İSİMLERİNİN PEŞPEŞE GELMESİ

AZİZ VE HAKİM İSİMLERİNİN PEŞ PEŞE GELMESİ 

Sayımımda hata yoksa Kur'anda 89 yerde "Aziz" ismi Allah Teala'ya nisbet edilerek geçmekte 47 yerde ise "Aziz'"den sonra "Hakim" ismi gelmektedir. "Aziz" isminden sonra "Hakim" isminin gelmesinin hikmetini düşündüğümüzde Kur'andaki bazı ayetleri daha iyi kavrayabiliriz.

Önce "Aziz" ve "Hakim" isimlerinin anlamlarını aktaralım sonra bahsettiğim ayetlere geçelim.

AZİZ

Değişik tefsirlerden araştırdığımızda "Aziz" isminin aşağıdaki şekillerde açıklandığını gördük:

*Hiç kimsenin âciz bırakmayacağı bir güce sahip olan.

*Her şeye galip ve üstün olan, asla gücüne karşı konulamayan.

*Asla yenilmeyen, mutlak galip olan.

*Kendisine zarar verilemeyen. 

*Kendisine galip gelinemeyen, "kadir" kimse

*Çok güç ve kuvvet sahibi, Onun dengi yoktur.

*Her şeye galib ve üstündür, kahhardır. O'nun iradesine karşı hiçbir kuvvet duramaz. 

*Yenilmeyen ve istediğini yapmaya engel olunmayan 

Hepsinin ortak yönü: Güç ve kuvveti sınırsız, istediğini yapma güç ve kudretine sahip hiç kimse Ona engel olamaz. 

 HAKİM

Tefsirlerden Ebussuud efendinin tarifi dikkatimi çekti. Diyor ki:

 Allah hükümlerinde hikmet sahibidir. Hikmet ve maslahat gereği olmayan hiçbir şeyi de irade buyurmaz.

TDV İslam Ansiklopedisinde konuyla ilgili özet bilgiler şöyledir:

“bütün sözleri ve fiilleri adalete, ilme ve teenniye (hilm) uygun olan”

“bütün nesneleri ve olayları en üstün ilimle bilen”

“bütün tabiat nesnelerini âhenkli, sağlam ve sanatkârane yaratıp sürdüren” 

“bilerek hükmetmek ve her şeyi yerli yerine koymak” 

“Hakîm hükmünde ve yönetiminde yanılmayan."

Şimdi esas konuya gelebiliriz. "Aziz" ve "Hakim" isimlerinin ard arda gelmesinin hikmetini düşündüğümüzde şunları söyleyebiliriz:

*Allah Teala Azizdir. Yani her şeye gücü yeter. İstediği her şeyi yapma kudretine sahiptir buna kimse engel olamaz ve kimseye de hesap vermez. Fakat bu sınırsız güce rağmen O, istediklerini ve yaptıklarını bir hikmete göre yapar. Çünkü O "Hakim"dir. Yani yaptıklarını bir ilme, adalete, bir hikmete göre yapandır.

Bu durumu tesbit ettikten sonra "Allah dilediğine hidayet verir" "Dilediğini saptırır" "Dilediğine rızkı bol verir dilediğine rızkı kısar" gibi ayetlerdeki dilemenin de rastgele değil, bir hikmete göre olduğunu daha iyi kavrayabiliriz. Bu konudaki hikmetlerin neler olduğunu başka bir yazıya bırakalım inşaallah.

ALİ USLU.

HER KES TAŞIYAMAZ

Dervişle tanışıklıkları bir kaç yıl öncesine dayanan üç samimi arkadaş dervişi ziyarete geldiler.
Selamlaşma, hal hatır sorma faslından sonra çaylarını içerlerken, bu idealist gençlerden birisi ziyaret sebeplerini açıkladı. Üçünün de hayalleri, hedefleri vardı. Sırayla hepsi hayallerini ve hedeflerini anlattılar. Sonunda da hedeflerine ulaşabilmeleri için dervişten dua istediler.
Derviş, konuşanları ve konuşulanları can kulağı ile dinledi. Onlar konuşmalarını bitirince dedi ki:
"Rabbim hayırlı hedeflerinizde sizlere yardım eylesin ve bu hedeflerinize giderken ancak kaldırabileceğiniz kadarını versin. İsteseniz bile fazlasından muhafaza eylesin."
Gençler duaya "amin"dediler fakat son cümleyi pek anlayamadıkları bakışlarından belli oluyordu. Derviş dedi ki:
"Bakın gençler! Herkesin kapasiteleri farklı farklıdır. İnsanlar kapasitelerini aşan şeyleri taşıyamadıkları gibi bundan zarar bile görebilirler. Mesela sekiz yaşındaki bir çocuk çantasını taşıyabilir fakat 50 kg lık bir çuval çocuğu sakatlayabilir.
Yukarıdaki örneğe kıyasla anlatayım; Makam ve mevki bir yüktür. Birisinin taşıyabildiği makamın daha küçüğünü diğeri kaldıramayabilir. Bulunduğu makamın hakkını veremeyenler rezil olabilirler. Ayrıca ahirette pişmanlık vesilesi de olabilir. Bazen de makam ve mevki sebebiyle kibirlenen, gurura kapılan, şımaranlar vardır. Hatta bazıları makam ve mevkisini kötüye kullanıp dünya ve Ahirette ziyana uğramışlardır.
Zenginlik, servet te bir yüktür, herkes taşıyamaz. Zenginlik ve servet sebebiyle şımaranlar, kibirlenenler, daha fazla kazanma hırsıyla haksızlık yapanlar da vardır. İşte bunlar da zenginliğin yükünü taşıyamamış kimselerdir. Halbuki onlardan daha zengin olup da hiç şımarmayanlar da vardır.
Aynı şekilde şöhret de bir yüktür, herkes taşıyamaz. Şöhret sahibi olmuş alimlerin bile bir kısmı bunu kaldıramayıp yolunu şaşırmışlardır.
Bazı kimseler de "ben kendime güveniyorum, ben şımarmam" gibi düşünebilir. Denenmediğimiz, sınanmadığımız konularda iddialı olmamak gerekir. Bir de şeytan faktörünü de unutmamalıyız.
Bunun için dualarımızda Rabbimizden taşıyamayacağımız yüklerden muhafaza etmesini de talep etmeliyiz.
Ahirette "keşke" diyeceğimiz şeylerden Rabbim dünyada muhafaza eylesin, bizlerden uzak eylesin.
Tüm ifadel

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...