EN ÇİRKİN SES HANGİ SESTİR? NİÇİN?

 EN ÇİRKİN SES HANGİ SESTİR? NİÇİN?

   Sizce en çirkin ses, hangi sestir?

Lokman Suresin 19. âyette:

"Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt. Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir." buyuruluyor.

Rabbimizin bazı ayetleri bizleri terbiye etmeye yöneliktir. Bunun için bazen örnekler vererek bizleri düşünmeye ve davranışlarımızı düzeltmeye teşvik eder.

 Yukarıdaki ayet-i kerime de bizi, yürüyüş ve konuşma konusunda ikaz eden ayetlerdendir.

 Bazı ayetlerde konuşma adabı ve nasıl konuşmamız gerektiği belirtilmiş bu ayette ise nasıl konuşmamamız gerektiği  çirkin ses örneğiyle açıklanmıştır.

-Acaba, eşeklerin sesi niçin en çirkin ses olarak belirtilmiştir? Hikmeti ne olabilir?

"Sesini alçalt" denildikten sonra seslerin en çirkininin belirtilmiş olmasından çirkinlik sebebinin ses tonunun yüksekliğiyle alakalı olduğunu anlayabiliriz.

   Çocukluğum ve gençliğim köyde geçtiği için yakinen müşahede etmişimdir ki, eşeklerin anırma sesinin alçak perdesi yoktur. Hep sesinin son perdelerini kullanırlar. Yani ses ayarını 1 den beşe kadar derecelendirsek 1,2,3. dereceyi pek duyamazsınız. Direkt 4. ve 5. dereceyi kullanırlar. Bu da çevresinde bulunanları oldukça rahatsız eder.

  Bu ayet-i kerimede almak isteyenler için çok güzel öğütler var. Çıkardığım dersleri yazayım. Sizler daha fazlasını da çıkarabilirsiniz.

1.Alçak sesle konuşmak asıl olmalıdır. Yüksek ses, istisnai durumlarda, gerektiği kadar kullanılmalıdır. Mesela üç- beş kişi sohbet ederken birbirimizi duyup anlayacak kadar bir sesle konuşmak yeterlidir. Fakat kalabalığa hitap ediyorsak onların duyacağı tonda konuşmanız gerekir ki bu durumlar istisnai durumlardır.

2-Çevredekileri rahatsız edecek tonda ses ve gürültü çıkarmaktan kaçınmalıyız.

3-Öfkelendiğimiz zaman sesimizi kontrol etmeliyiz. Dikkat edilmez ise öfkelenince ses yükselir.

Ayetten yola çıkarak şunların da ayette zemmedilen şeylere girdiğini söyleyebiliriz. 

*Sokak düğünlerinde ve düğün salonlarında hoparlörlerin yüksek ayarda tutulması.

 Bu durum orada bulunanları -hatta çevresindekileri- rahatsız eder, ki ediyor.

*Kasıtlı olarak egzozlarından gürültü çıkartan motor ve araba sesleri, yüksek korna sesleri veya kornayı gerekmediği halde kullanmak.

*TV. nin sesini çok açarak komşuyu rahatsız etmek.

*Gece yarısı yüksek sesle balkonda konuşup konu komşuyu rahatsız etmek.

*Bozuk veya ayarı yüksek hoparlörden ezan okuyarak kulakları tırmalamak. *Camilerde yine hoparlörleri gereğinden fazlar açarak  kamet getirmek, Kur'an okumak, hutbe okumak v.b. Bu durum da camide bulunanların -en azından- bir kısmını rahatsız eder.

Rabbimiz bizleri her konuda Kur'an'ın uyarılarını dikkate alan ve haddini bilenlerden eylesin.

Ali USLU

ÖĞRENCİME NOTLAR

 ÖĞRENCİME NOTLAR...

Değerli kardeşim,

Bir aşçı en güzel, en lezzetli yemekleri yapsa fakat birbirine karıştırarak kötü bir görüntüyle servis yapsa ne olur?

O lezzetli yemekler, yiyenlerin beğenisini kazanamaz değil mi?

Bilmek ve bilgiyi aktarmak arasındaki bağ da böyledir.

 Çok bilgili olunsa bile, onları aktarma/ sunma biçimi bir düzen içerisinde olmazsa dinleyiciler tam lezzet alamazlar ve arzu edilen sonuç elde edilemez.

Ali USLU

RİYA

  Genel anlamda insan, iyi / artı yönleri ve eksi yönleri bulunan bir varlıktır. 

Her yeni gün, iyi yönlerini çoğaltıp eksi yönlerini azaltmaya çalışması mü'min kişinin hedefi olmalıdır.

Fakat şuna çok dikkat edilmelidir:

Kişi artı yönlerini olduğundan daha fazla göstermeye çalıştığında, işte o aradaki farka riya denilir ki mânevi yönden tehlikeli bir durumdur. 

Mesela kişinin takva (Allah'a bağlılığı, Ona saygısı) derecesi yüz üzerinden yetmiş iken bunu yetmişbeş gibi gösterdiğinde (öyle davrandığında) aradaki beş puanlık bölüm riyadır.

Olumsuz yönleri kişilere göstermeğe gerek yoktur fakat olumluları olduğundan fazla göstermeyesin.

Rabbim hepimizi nefsimizin şerrinden muhafaza eylesin.

Selam ve dualarımla…

 


DEĞERLİ ÖĞRENCİM

 Değerli öğrencim,

Farz namazlarını eda etmek için camiye gitmeni tavsiye ederim.

Böylece camiye gelirken ve giderken ve camide geçirdiğin zaman için de sevap kazanacağını belirtmek isterim.

Ayrıca  cemaatle kılınan namazın tek başımıza kıldığımız namaza göre mükafatının kaç misli fazla olduğunu zaten biliyorsun. Hem camilerimiz de garip kalmamış olur.

Ayrıca yatsı ve sabah namazlarını cemaatle kılan kişinin gece boyunca nafile namaz kılmış gibi sevap kazanacağını peygamber efendimiz müjdelemiştir.. 

İşin sevap kısmından ayrı pek çok daha faydası da vardır.

Mesela şu hadis-i şerifi düşünelim.

Bir topluluk Allah’ı  zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekine iner ve Allah Teala onları yanında bulunanlara över.” (Müslim, zikr ,39  Ayrıca bknz Ebu Davut: vitr 14; Tirmizi, daavat 7)

Namazın aynı zamanda Allah'ı zikretmek olduğu Kur'anda haber verilir. Bu sebeple yukarıdaki hadis-i şerifi cemaatle namaz için de düşünebiliriz ki Allah'ın rahmetinin orada bulunanları kaplaması, meleklerle birlikte olmak, sekine denilen manevi bir terapinin üzerimize inmesi çok önemli faydalardandır.

Bir de şunu hatırlatayım:

Gençler birlikte hareket etmekten hoşlanırlar. Camiye giderken arkadaşlarını da çağırırsan onların iyiliğine bir davranışta bulunmuş olursun. Ayrıca onların aldığı sevaptan sana da pay yazılır. Hem de onların sevabından bir şey eksilmez.

Selam ve dualarımla...

SEBEPLİ VEYA SEBEPSİZ İÇ SIKINTISINA KARŞI

 Hicr suresini okurken son ayetleri dikkatimi çekti. Herhangi bir sebeple içimiz daraldığında bize yapmamız gereken terapi yolları gösteriliyor gibi.

وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ

DİB Meali: "Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz."  (Hicr; 97)

DV Meali:  “Onların söyledikleri şeyler yüzünden senin canının sıkıldığını andolsun biliyoruz.” ( Hicr : 97)

فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ

"O halde Rabbini hamd ile tesbih et  ve secde edenlerden ol."  (Hicr; 98)

Yapılması gerekenler:

1- Rabbimizi hamd ile tesbih etmek (Sübhânallâhi ve bihamdihî) tesbîhâtına devam etmek.

2-Farz namazlardan başka da namaz kılmak (Burada secdeden özel olarak bahsedildiği için secdelerin biraz daha uzun olmasının daha etkili olacağını düşünüyorum)

EN HUZURSUZ KİŞİLER (ÖĞRENCİME NASİHATLER)

 Değerli öğrencim 

Tespitlerime göre en huzursuz kişiler, kafaları karışık (düşünceleri net olmayan) iki arada kalmış kişilerdir.

*İnançlarıyla nefsinin arzuları arasında kalmış bocalayanlar...

*Yaptıklarıyla ilkeleri çelişenler...

*Aklıyla gönlü arasında kalmış kararsız tipler...

 Bunlar aklıma ilk gelenler.

Şayet böyle bir durumla karşılaşırsan önce çevreni gözden geçirmeni tavsiye ederim. Çünkü çevre, hem olumlu hem olumsuz yönde etkiler ve değiştirir.

(Çevre deyince arkadaş çevrenden başlayıp, tatile gittiğin yerlere, okuduğun gazetelerden  sosyal medyada takip ettiğin sitelere kadar her şeyi kastediyorum.)

Kafası net, yaptıklarıyla ilkeleri çelişmeyen, inançlarına göre yaşayan müminlerden olup huzurlu bir hayat sürmeni dilerim. Dualarımla...

09/12/2023- Ali USLU / TAVŞANLI.

İNFAK, MALI AZALTMAZ; DAHA DA ARTIRIR

 İnfak (Allah Teala'nın rızası için hayra harcanan mal, para) malı azaltmaz hatta bereketlendirir ve artmasına sebeptir.

Bu durumu matematikle izah etmeye çalışırsak yanılırız. Fakat bunu tecrübe edenlerden dinleyebiliriz.

Bu konuda Rabbimiz bizi teşvik ediyor 

"Allah faizi tüketir (Faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir..." ( Bakara Suresi : 276)

"... Siz hayıra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır." Sebe' Suresi: 39)

KENDİNDE OLANI KENDİNDEN BİLMEK.

Derviş, kendisini dikkatle dinleyen gençlere en son şöyle dedi:İ

nsan kendinde olanları (ilim, servet, makam / mevki, yetenek, fizik özellikler, v.s.) kendinden bilmeye başladığında haddi aşmaya başlamıştır. Bu durum tehlikenin başlangıcıdır, tıpkı yangının küçük bir kıvılcımla başlaması gibi.

Nisa 79. ayeti iyi anlamak gerekir "Sana gelen iyilik Allah’tandır...."
Nimetlerin Allah'tan geldiği bilindiğinde (nimetler ne kadar çok veya büyük olursa olsun) kişi haddini aşmaz. Nimetlerin sahibine şükür makamında olur.
Fakat nimetleri kendinden bilmeye başladığında şımarır, haddi aşar ve nimetler arttıkça kibri de artar ki bu en büyük felaketlerdendir."
Ali USLU - 02/12/2023/ TAVŞANLI.

BİR MİLİMLİK SAPMA

 Takip edilen uzun ve düz bir çizgi üzerinden bir milimetrenin %1'i kadar  bir sapma önceleri pek fark edilmez.

Fakat ileride bu sapma bir milimetre, bir santimetre, bir metre derken makas git gide açılır ve kilometrelerce uzağa düşüverir insan.  O kişi artık, farklı bir kimliğe bürünen başka bir kişi oluvermiştir.

Rabbim muhafaza buyursun.

Bunun için yola ve yol arkadaşlarımıza çok dikkat etmek gerekir.

Bir de Rabbimizin öğrettiği duayı sık sık ve can-u gönülden okuyarak O'na iltica etmeliyiz.

 رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنْتَ الْوَهَّابُ

"Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalblerimizi haktan saptırma, bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin."

(Âl-i İmrân, 8. Ayet: Elmalılı M.H.Yazır Meali)


 

 

 


MÜLK SURESİ

 

DİN ÖĞRETİMİ

29. CÜZ

AYETLER ÜZERİNDE DÜŞÜNELİM…

O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır. Mülk : 2

·         Bu dünya hayatı bir imtihan yeridir. Güzel davrananlar (Allah Teala’nın koyduğu ilkelere göre yaşayanlar) kazanacak ve mükafatını Ahirette alacaklardır.

·         Yaratılanlar için ölüm kaçınılmazdır akıllı insanlar hayatını buna göre dizayn etmelidir.

·         İnsanlar yakınlarının ölümüyle de sınanabilirler. Sabredenler kazanırlar.

·         Rabbimizin her şeye gücü yetmesine rağmen günah işleyenleri hemen cezalandırmak istemez. Onların hatalarından dönmelerini ister ve günahlarından pişman olup tevbe edenleri, durumlarını düzeltenleri affeder, bağışlar.

 

“O ki, birbiri ile âhenktar yedi göğü yaratmıştır. Rahmân olan Allah'ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun?” Mülk : 3

“Sonra gözünü, tekrar tekrar çevir bak; göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.” Mülk : 4

·         Allah Teala bizlere akıl vermiş, gözler vermiş bu sayede  bizlere çevremiz konusunda tefekkür etmemizi (derin düşünmemizi) tavsiye etmektedir.

·         İnsan nerede yaşarsa yaşasın, başını yukarı kaldırdığında göğü görecektir. Çıplak gözle baktığımızda hiç direksiz olarak inşa edilmiş dünyamızın tavanının kusursuz olduğunu hiçbir çatlağının olmadığını görebiliriz. İnsanların yaptığı yapılar zamanla eskiyip çatıları eskidiği  tamir ve bakım istediği halde binlerce yıldır üstümüzdeki göğün mükemmel bir biçimde durduğunu anlayabiliriz. Netice olarak bu muazzam yapıyı inşa edenin varlığını ve gücünü anlayabiliriz.

“Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.”  Mülk : 5

·         İnsanlar geceleri, göğü seyrettiklerinde ise adeta avizelerle süslenmiş bir tavan gibi bir yapı görürler. Bu hem izleyenlerin içini ferahlatır hem de gece lambası gibi istirahat edilen zamanda dünyanın zifiri karanlıkta kalmamasını sağlar.

·          NOT: Yıldızların dünyamıza uzaklıkları, büyüklükleri vb bilgileri bilimsel yayınlardan incelediğimizde hayretimiz kat be kat artacak  bu evren hakkında daha çok bilgi sahibi olmuş oluruz ve bunları yapanın ilmini ve gücünü daha iyi kavramış oluruz.

 

Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. O, ne kötü dönüştür!  Mülk : 6 

Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler. Mülk : 7

Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi? diye sorarlar.  Mülk : 8

   İnkarcılar için Cehennem azabı vardır. Ve Cehennem her yönden korkutucu bir yerdir.

Oraya girenlere oranın bekçileri Cehennemin ne olduğunu ve hangi şeyleri yapanların buraya gireceklerini haber veren Peygamberlerin verdiği haberlerden haberleri olup olmadığını sorarlar.

“Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! demiştik. “

“Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık! diye ilâve ederler.”

Böylece günahlarını itiraf etmiş olurlar. O alevli ateşin mahkûmları artık rahmetten mahrumdurlar. Mülk : 9, 10, 11

Cehenneme girenler peygamberleri dinlemediklerini , onları yalanladıklarını itiraf ederler. Onlara tabi olmadıkları için büyük bir pişmanlık duyarlar.

Ahirette pişman olmamak için Kurandaki öğütleri ve Peygamber efendimizin öğütlerini öğrenmeli ve hayatımızı bu öğütlere göre şekillendirmeliyiz.

“Görmedikleri halde Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır. Mülk : 12

 Onun azabından korkan, yasaklarından sakınan ve Onun koyduğu kurallara uygun yaşayan mü’minlere ise onların yaptığı hatalar, kusurlar bağışlanır ve Cennette çok büyük mükafatla karşılaşırlar.

Bizler kişileri cehenneme götüren her türlü söz ve davranışlardan uzak durmaya çalışmalı, hatalarımız olursa pişman olup af dilemeliyiz. Ayrıca bizi Cennete götürecek olan Rabbimizin tavsiyelerine dikkatle uymalıyız.

 “Sözünüzü gizleyin, yahut onu açığa vurun; (fark etmez). Şüphesiz Allah, sinelerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir. Mülk, 13. Ayet”

-Allah Teala bizim sadece yaptıklarımızı değil gönlümüzden geçenleri de bilir.                                           -Hangi davranışı hangi niyetle yaptığımızı bilir ve buna göre karşılığını verir.                                 -      -Mü’minlerin yaptıklarına dikkat ettikleri gibi düşüncelerine de dikkat etmeleri önemlidir.

“Yaratan bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır.” Mülk, 14

Öyle bir Rabbimiz var ki bizim her halimizi en ince ayrıntısına kadar biliyor.

“O, yeryüzünü  sizin ayaklarınızın altına serendir. Haydi onun üzerinde yürüyün ve Allah'ın rızkından yiyin. Dönüş ancak O'nadır.” Mülk, 15. Ayet

Allah Teala insanı yarattığı gibi insanın yaşayabileceği bir ortamı da onlar için hazırlamış ve adeta onları insanlığın hizmetine sunmuştur. Orada insanlar için birçok rızık yaratmıştır bu rızıkların bazılarına azıcık gayretle ulaşırken bazılarına biraz gayret sarf ederek ulaşabiliriz.

Mesela az bir gayretle suya ulaşıp ondan yararlanırız. veya doğada yetişen bazı meyvelere az bir emekle ulaşabiliriz. Tarlamızda yetiştireceğimiz ürünlerimiz için biraz daha fazla gayret gösteririz

Bu rızıklara ulaşırken helal ile harama çok dikkat etmek gerekir çünkü dönüş Allah'adır ve bir gün yapılanların hesabı verilecektir

“Üstlerinde kanatlarını aça-kapata uçan kuşları (hiç) görmediler mi? Onları (havada) Rahmân olan Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz O her şeyi görmektedir.”  Mülk : 19

Bu ayet bizi kuşlar üzerinde düşünmeye ve araştırmaya teşvik ediyor. Bütün kuşlar havada uçabilecek bir tasarımla yaratılmışlardır. Bu tasarım sayesinde çok kolaylıkla havada uçabilmektedirler. Limossa adı verilen bir kuş türü 11 gün boyunca hiç dinlenmeden 12000 km yolu uçabildiğini bilim insanlarından öğreniyoruz

 Kuşların göç yollarını araştıran bilim insanlarından oluşan Global Flyway Network'ten araştırmacıların yaptığı çalışma kapsamında, çubuk kuyruklu limosa, 16 Eylül'de Alaska'nın güneybatısından yola çıktı ve saatte 90 kilometreye kadar hıza çıkarak, 11 günün ardından Yeni Zelanda’nın Auckland kenti yakınlarındaki bir koya ulaştı. (https://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/limosa-kusu11-gun-boyunca-araliksiz-olarak-12-bin-kilometre-ucarak-dunya-rekoru-kirdi,5dTl5uJF0kGU6rlJ1D9CVg)

Dünyada 10 000 den fazla kuş türü olduğunu yine bilim insanları haber veriyor. Kuş türlerini,yuva yapmalarını, üremelerini, yavrularını beslemelerini, tüylerinin yapısını ve renklerini, uçuş tekniklerini ve avlanışlarını incelediğimizde onları  yaratan Rabbimizin bilgisini, gücünü ,kudretini daha iyi anlamış oluruz.

“Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.” Mülk : 21

Dünyadaki tüm bitkiler, hayvanlar ve insanların besine, suya ve havaya ihtiyacı olduğu halde bunlar hiç bitmemektedir. Çünkü Rabbimiz besin zinciri kurmuş bu sayede birinin artığı diğerinin rızkı olabilmektedir. Bu zincirdeki halkalardan birisini uzun süre kaldırılsa her şey çökerdi. Mesela uzun süre yağmur yağmasa bitkiler olmaz, bitkiler olmayınca ot yiyen hayvanlar olmaz , onlar olmayınca da et yiyen hayvanlar olmazdı. Bitkiler ve hayvanlar olmadığında da insanlar yaşayamazdı.

“(Rasûlüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne az şükrediyorsunuz!” Mülk : 23

Rabbimizin bize verdiği en ön emli nimetlerin ilk sıralarında işitme, görme ve akıl, düşünme gibi nimetler gelmektedir. Bu nimetleri her gün defalarca kullndığımız halde bu nimetleri vereni çoğu kez unuturuz Bu nimetlerin farkına bile varmayız. Ne zaman bunlardan birisi hastalansa o zaman değerini daha iyi kavrarız. Kısa bir süre bu organlarımızın olmadığını düşünelim. Bu nimetlerin ne kadar önemli olduğunu kavrayıp verene şükrederiz. Rabbimiz bu nimetlerin her zaman farkında olmamızı ve şükretmemizi istiyor. Çünkü şükürsüzlük kişiyi nankör yapar.

 “De ki: Suyunuz çekiliverse, söyleyin bakalım, size kim bir akar su getirebilir?” Mülk : 30

Gerek insanlar gerekse bitki ve hayvanlar için suyun ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliriz.  Yağan yağmur sularının bir kısmı yer altı depolarında toplanır ve yıl boyunca çeşmelerden ve akarsulardan akarlar. Bu sayede bizler günlük su ihtiyaçlarımız daha kolay temin ederiz. Bu suyun çekilmesi , yeryüzüne çıkmaması durumunda insanların karşılaşacağı zorlukları düşünmemiz ve bu sistemi inşa eden Rabbimize şükretmemiz gerekir.

HABİB-İ NECCAR

 Yasin suresini okuduğum zamanların bir keresinde, Habib-i Neccar'ın şehit edilmesi mevzuunu tefekkür ederken şunları hayal etmiştim:

Bu olaya şahit olanları üç grup olarak düşündüm.

1-Azgın güruh: Öfkeli ve içleri kin dolu olduğu halde : "Burada bizim sözümüz geçer. Kim bize karşı çıkarsa sonu ölümdür" diye düşünüyor/ konuşuyorlar.

2-Topluluğun içerisinde olup yapılanları tasvip etmeyen fakat engel olma cesareti gösteremeyen ve sadece seyreden vicdan sahibi kişiler. (Veya iman ettiği halde imanını açıklama cesareti gösterememiş müminler): "Ne yaptın be kardeşim. Ne yaptığını zannediyorsun? Bu azgın güruha karşı tek başına ne yapabilirdin ki. Yazı ettin kendine" diye düşünüyor /kendi kendilerine konuşuyorlar.

3-Olaylara baştan sona şahit olan melekler: Şehide gıpta ile bakıyorlar. Birbirlerine diyorlar ki: " Ne mutlu bu kişiye. Bir tavır ortaya koydu doğru Cennete gönderildi."

DECCAL

   Fakültede okuduğum yıllarda (Kıyamet alametlerinden birisi olarak belirtilen) deccal meselesi çok dikkatimi çekmişti. Sahih bir hadis-i şerifte de Peygamberimiz deccalın fitnesinin şerrinden Allah Teala'ya sığınıyordu. 

Uzun süre, ulaşabildiğim kitaplardan, özellikle hadis kitaplarından deccalin ne veya kim olduğunu anlamaya çalıştım. Fakat bu konuda görüş birliği ve net bilgiler göremedim. Genelde (benim kanaatime göre) mecazi betimlemeler vardı. 

Uzun zamandan beri bu konuyla ilgilenmediğimden, detayları unutmuşum fakat aklımda kalan ortak bilgi şu idi:

"Deccalın çok büyük bir etkileme gücü olacak; doğruyu yanlış, yanlışı doğru olarak gösterecek. Kendisine inananları/ peşinden gidenleri de saptıracak..."

Bu gün bu mevzu aklıma geldi. Dünyaya hadiseleri aktaran fakat istediği bilgileri servis edip istemediklerini vermeyen. Çoğu kez bilgileri ters yüz ederek doğruyu yanlış, yanlışı doğru, haklıyı haksız, haksızı haklı gibi gösteren ve bir çok kişinin beynini yanlışa yönlendiren dünya medyasını (veya bu medyayı yönetenleri) düşündüğümde bunların deccalın yapacağı şeyleri yaptıklarını gördüm. 

Bunlar deccaldir demiyorum fakat onun yapmak istediklerini (en azından bir kısmını) yaptıklarını görüyorum. Özellikle Son Gazze olaylarında bunu daha net müşahede edebiliyoruz.

Rabbim bizleri her türlü saptırıcıların şerrinden muhafaza eylesin.

Ali USLU- TAVŞANLI.

MİDEMİZE GİRENLER /ZİHNİMİZE GİRENLER (Öğrencime Nasihatler)

Değerli öğrencim,
Felsefe profesörü, merhum Ferit KAM, kişinin okuduklarını/öğrendiklerini midesine giren yiyeceklere benzetir.
Gerçekten de öyledir. Nasıl ki, kişi midesinin hazım durumunu hesap etmeden önüne gelen her şeyi yerse, her türlü abur cuburu midesine doldurursa ne olur? Midesi bozulabilir, sancılar çekebilir hatta midesi hastalanabilir değil mi?
Aynen öyle, özellikle dini konularda önüne gelen her bilgiyi okuyan veya sosyal medyadan dinleyen, bu konuda seçici olmayan kişiler bir de alt yapıları çok sağlam değilse kafaları karışabilir, zihinleri bulanabilir.
Bunun için -en azından sağlam bir altyapı oluşana kadar- dini öğrendiğin kişilere/ yerlere dikkat etmelisin.
Bu kişilerin itikadı, dini yaşantısı düzgün istikamet sahibi kişiler olmasını tavsiye ederim.
Sahih bilgilerin yeterli seviyeye ulaşınca istersen değişik bilgileri okuyabilisin, dinleyebilirsin.
Hani bir söz vardır; eşek küçük bir su birikintisine düşüp ölse içinde bulunduğu suyu bozar. Fakat büyük bir göle veya denize düşüp ölse o suyu bozamaz" diye. Zihne giren olumsuz bilgileri de böyle düşün.
Rabbim hepimizi istikamet üzere sabit kılsın.
Dualarımla...
05.10 2023 - Ali USLU - Tavşanlı

ANA - BABANA İYİ DAVRANMANI TAVSİYE EDERİM. (Öğrencime Nasihatler)

 Değerli Öğrencim,

Anne ve babana iyi davranmayı tavsiye ederim.

Çünkü ana - babaya iyi davranmak dinimizin kesin emirlerindendir. Onlar kendi kendilerine yettikleri, başkalarına muhtaç olmadıkları zamanlarda onlara iyi davranmalısın.Yaşlanıp bakıma muhtaç duruma düştüklerinde ise her konuda onlara yardımcı olup onlara karşı davranışlarında çok hassas olmalı, Onları üzecek her türlü tavır ve davranıştan kaçınmalısın.

Unutma! Anne - babaya iyi davranmak, hele yaşlılıklarında onlara yardımcı olmak Rabbimizin razı olduğu davranışlardandır. Onun rızasını kazanmak ise bir müminin en önemli gayesidir.

Dünyada anne-babalarının hayır dualarını alanlar ne kadar bahtiyardırlar...  Bu tür kişilerin dünyada sırtlarının yere gelmediğini bizzat çevremden müşahede etmişimdir.

Anne- babayla çocuklarının arasının açılması için şeytan pek çok bahaneler üretir. Bu vesveselere kulak verirsen şeytanın oltasına takılırsın ve Allah'ın sana hem dünyada hem ahirette ikram edeceği pek çok hayırdan mahrum kalırsın.

Bu konuda Rabbimden sana kolaylıklar diliyorum.

Dualarımla...

Ali USLU - TAVŞANLI

ÂH ALMAK.

 Değerli kardeşim,

Hiçbir kimsenin "âh"ını almamanı; özellikle de gönlü kırıkların (garibanların, yetimlerin, kimsesizlerin, savunmasız kimselerin) "âh"ını almamanı tavsiye ederim.

Atalarımız ne güzel söylemişler:

"Mazlumun âhı indirir şâhı" diye.

Âh almamak için, hiç kimseye haksızlık yapmamalı, herkesin hakkını noksansız ve zamanında vermelisin.

Küçük bir tavsiye daha: Yukarıda belirttiğim gönlü kırıkların hakkını verirken, hak ettiğinden biraz daha fazlasını verirsen sen kârlı çıkarsın. 

Allah Teala'ya emanet ol.

Dualarımla...

İBNÜ'L VAKT OLMAK "ÖĞRENCİME NASİHATLER" den

 Değerli kardeşim, Bazı kimseler hep geçmişte yaşayıp bir türlü yaşadığı zamana gelemezler.

Bazıları geçmişte yaşadıkları olumsuzluklara takılıp onları devamlı yaşarlarken, bazıları da geçmişteki güzellikleri hayal edip, dile getirerek bir özlem veya avuntu içerisinde hayatlarına devam ederler.
İkisinin ortak noktaları geçmişe takılı kalmaları bir türlü yaşadıkları zamana gelememeleridir.
Geçmişten dersler çıkarılır, ibret alınır. Hatalar varsa telafiye çalışılır.
Yaşanılan güzellikler de geride kalmış amel defterlerimize işlenmiştir.
Her yeni gün bizler için yeni fırsatlar demektir. Bunu değerlendirip güzelliklerimizi artırmak, amel defterlerimize güzel şeyler kaydetmek, hayata geliş amacımıza uygun bir şeyler yapmak için yaşadığımız ânı değerlendirmek gerekir. Eskiler buna " ibnül vakt olmak" demişler.
Dualarımla...
25/09/2023 - Ali USLU - TAVŞANLI

KÜSTÜRÜLEN ÜSTÜN YETENEKLİ BAZI ÖĞRENCİLER...

Öğretmenlik hayatımda beni en çok şaşırtan şeylerden birisi; Vasat sayılan bazı öğrencilerin bir konuda gösterdiği yüksek performansı ve o konudaki üstün yeteneği olmuştur.
Mesela: Bu vasat öğrencilerin içerisinden bazen çok güzel şiir yazan, mükemmel şiir okuyan, çok güzel resimler çizen, güzel kompozisyon yazanlar çıkar. Bazılarında müthiş tiyatro yeteneği vardır. Bazıları çok güzel fıkra anlatırlar. Bazılarının harika el becerileri vardır.
İşte bu beklemediğimiz öğrencilerden bu tür yeteneklilerin çıkması bir çok öğretmen gibi beni de hayrete düşürmüştür.
Fakat bu tür, bir konuda üstün yeteneği olan vasat öğrenciler zaman zaman yol kazalarına uğrarlar. Öğrencilerle değişik zamanlarda yaptığım görüşmelerde/sohbetlerde bazıları şunları anlattılar.
Lise son sınıfa giden bir kız öğrencim şunu anlatmıştı:
Orta okuldayken okullar arası resim yarışması düzenlenmişti. Ben de yarışmaya kendi yaptığım resmimle katıldım. Resimleri teslim ettiğimiz hoca beni çağırdı. Yanında başka hocalar da vardı (muhtemelen yarışmaya katılacak resimleri seçen jüri) Bana bu resmi kime yaptırdığımı sordular. Ben kendimin yaptığımı söyledim. Bana inanmadılar. Ben de o günden sonra resimle ilgilenmedim. (Okulda o dönem resim branşı hocasının olmadığını tahmin ediyorum. Olsaydı derslerde bu öğrencinin yeteneğini keşfederdi)
Bir erkek öğrencim de şöyle anlatmıştı: Türkçe dersine giren hocamız kompozisyon ödevi vermişti. Gayet güzel yazdım. Kompozisyonda bazı eski kelimeler kullanmıştım. (Çok kitap okuduğum için o kelimeleri oralardan öğrenmiştim) Hocamız muhtemelen bu kelimeleri benim kullanamayacağımı düşündüğünden bu kompozisyonu nereden aldın veya kime yazdırdın diye beni suçladı. Bana inanmadı. Benim yazı yazma şevkim kırıldı.
Başka birisi ilkokul öğretmeninin ödev olarak verdiği bir konuda yazdığı şiiri öğretmen tarafında "bu şiiri nereden bakarak yazdın" diye suçlamasını anlattı. Bir daha şiir yazmadığını söyledi.
Bu örnekler belki çok değildir. Öğretmenleri bu suçlamaya iten bazı öğrencilerin ödevlerini başkasına yaptırıp veya başka yerlerden kopyalayıp kendi ürünüymüş gibi öğretmene sunmasının da etkisi vardır. Fakat iyice bilinmeyen bir konuda öğrenciyi suçlamak bazen yetenekli bir öğrencinin küsmesine sebep olabiliyor.
Bu gibi şüpheli durumlarda öğretmen şöyle yapılabilir.
"Aferin evladım. Çok güzel yapmışsın/ yazmışsın." diye önce taltif edip, "bir de şu konuda bir çalışma yapıp getirebilir misin?" diye öğrenci görevlendirilir (Ödev için bir kaç saat verilir, gerekirse diğer öğretmenlerden izin istenir) Neticede bu ikinci ödev birinci ödevin öğrenci tarafından yapılıp yapılmadığını az çok belirler.
Böylece belki geleceğin iyi bir edebiyatçısı, belki iyi bir ressamı zayi olmamış hatta keşfedilmiş olur.
19/09/2023 - Ali USLU - TAVŞANLI

KEŞKE BENİ DE BABAM DÖVSEYDİ

 Derviş yolda giderken 8-9 yaşlarında bir çocuğun boynu bükük biçimde ağladığını gördü. Niçin ağladığını sormak, gerekirse yardım etmek niyetiyle çocuğa doğru yürürken, öbür taraftan aynı yaşlarda başka bir çocuk ağlayanın yanına vardı. Çocukların tavırlarından birbirlerini tanıdıkları belli oluyordu. Belki de arkadaş veya akraba idiler. Çocuklara biraz yaklaşan derviş, onları izlerken konuşmalarını  duyabiliyordu.

Gelen çocuk sordu: Niçin ağlıyorsun? Ne oldu sana?

Ağlayan çocuk burnunu çekerek ve hıçkırarak cevap verdi: "Babam dövdü..."

Öbür çocuk uzaklara baktı... bir müddet sustu. Yutkundu ve gözlerini sildi. Sonra arkadaşına dönüp dedi ki:

- Keşke beni de babam dövseydi…  Keşke sağ olsaydı da sadece onun dayağını yeseydim... Sonra sustu... başını çevirdi uzaklara çook uzaklara baktı.

Konuşmaları duyan dervişin gözleri doldu. Hızla oradan uzaklaştı. Çocuğu teselli etmeye giderken kendisi teselli olacak hale gelmişti. Giderken bir yandan gözyaşlarını siliyor bir yandan da çocuğun sözlerini düşünüyordu.

"Keşke sağ olsaydı da sadece Onun dayağını yeseydim..."  Acaba çocuk neyi kastediyordu? Evet, bu sözde babasına özlem vardı, belki arkadaşını teselli etmek istiyordu. Fakat, başka kimlerin dayağından bahsediyordu? Yoksa hayatın sillesini yeyip de mecaz olarak mı bunu söylemişti? Bu sözlerin altında acaba hangi dertler, hangi sıkıntılar gizliydi?

Derviş evinin kapısını açtığında zihni hala çocuğun sözleriyle meşguldü. Hanımı sordu: "Sen markete gitmemiş miydin? Ellerinde bir şey yok !"

Derviş, gözlerindeki anormalliği karısından gizleyerek hızla lavaboya yöneldi.

Ali USLU -16/08/2023 -   TAVŞANLI

 

 

 


GÜÇLÜ BİR STRES ÖNLEYİCİ VE ANTİ DEPRESAN

Okuduğum iki hadis-i şerifin stres ve depresyonu önleme, varsa onlardan kurtulma  noktasında çok etkili olduğunu düşündüm. Konu ilginizi çektiyse aşağıdaki yazımı okuyabilirsiniz. 

Günümüz insanının çoğunun maruz kaldığı şeylerden birisi kendisinin ve çevresinin (değişik sebeplerle) stres içerisinde olması ve buna bağlı değişik rahatsızlıklarla uğraşmak durumunda kalmasıdır.

 Konunun uzmanlarına göre stres bir çok psikolojik ve biyolojik hastalığın tetikleyicisidir. Uzun süre devam eden stres kişinin psikolojisini ve duygularını olumsuz yönde etkilerken aynı zamanda bağışıklık sistemini baskıladığı için hastalıkların ortaya çıkmasına sebep oluyormuş.

Stresin beyin hücrelerinde hasar meydana getirdiği, ayrıca kronik stresin depresyona neden olabildiği de yine konunun uzmanları tarafından bildiriliyor.

Konunun uzmanlarının stresle başa çıkma  konusunda önerileri elbette mevcuttur.

Burada ele alacağımız konu ise Peygamber efendimizin bu konudaki tavsiyeleri.

Önce Riyazus salihin'den alıntı yaptığım iki hadis-i şerifi manalarıyla birlikte verelim sonra açıklamaya çalışalım inşaallah:

 Riyazus Salihin, 1025 Nolu Hadis

Ebu Hureyre radiyellahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular:

وعَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رَضيَ اللَّه عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : «ومَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ في بَيْتٍ من بُيوتِ اللَّهِ يَتْلُونَ كتاب اللَّهِ ، ويتَدَارسُونَه بيْنَهُم ، إِلاَّ نَزَلتْ علَيهم السَّكِينَة ، وغَشِيَتْهُمْ الرَّحْمَة ، وَحَفَّتْهُم الملائِكَةُ ، وذَكَرهُمْ اللَّه فيِمنْ عِنده » رواه مسلم

“Bir topluluk Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın Kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekine iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teala da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.”

(Müslimizikr 38,Tirmizi , Kıraat 12)

İkinci hadisimiz:

وعنهُ عنْ أَبي سعيدٍ رضِي اللَّه عنْهُمَا قالا : قَالَ رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « لا يَقْعُدُ قَوْمٌ يذْكُرُونَ اللَّهَ إِلاَّ حفَّتْهُمُ الملائِكة ، وغشِيتهُمُ الرَّحْمةُ ونَزَلَتْ علَيْهِمْ السَّكِينَة ، وذكَرَهُم اللَّه فِيمن عِنْدَهُ »رواه مسلم .

Ebu Hureyre ile Ebu Said el-Hudri radiyallahu anhüma’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Bir topluluk Allah’ı  zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekine iner ve Allah Teala onları yanında bulunanlara över.”

(Müslim, zikr ,39  Ayrıca bknz Ebu Davut: vitr 14; Tirmizi, daavat 7)

Stresin kişi üzerindeki etkileri; huzursuzluk, mutsuzluk, tedirginlik, gerginlik gibi durumlar olup bunlara bağlı olarak da öfke, çevresine karşı kırıcı olmak, uykusuzluk, geçimsizlik, iş kaybı, dengesiz beslenme  gibi durumlar ortaya çıkar.

1. ve 2. Hadis-i şeriflerdeki tavsiye edilen şeyler yapıldığında üç türlü güzellikten bahsediliyor. Bunlar:

1-Sekine inmesi.

2-Oraya rahmet inmesi ve oranın rahmetle dolması.

3-Meleklerin orayı kuşatması.

SEKİNE Nedir? Stresin tam zıttı bir durumdur. Kişinin üzerine sekine indiğinde, stres halinde kişide oluşan huzursuzluk yerini tam bir iç huzuruna, mutsuzluk mutluluğa, tedirginlik hali, güven duygusuna, gerginlik rahatlama duruma dönüşür. O anda kişinin  kalbi itminan durumunda olur. kalbi, beyni ve diğer organları huzur ve mutluluğun üst seviyelerinde olurlar. 

Bu durumun kişinin fiziksel ve ruhsal sağlığı için ne kadar önemli olduğu tahmin edilebilir. Ayrıca strese bağlı olarak oluşan yukarıda saydığımız negatif şeyler (öfke, çevresine karşı kırıcı olmak, uykusuzluk, geçimsizlik, iş kaybı, dengesiz beslenme gibi durumlar) ortadan kalktığından hayat kalitesi yükselecek ve iş gücü artacaktır. Çevresine karşı daha hoşgörülü olduğundan çevresine verdiği rahatsızlıklar da oluşmayacaktır. Çevresiyle iletişimi güzelleşecek ve buna bağlı olarak da karşılıklı sevgi-saygı durumu artacaktır.

Yazımız biraz uzadığından devamını inşaallah başka bir yazıya bırakalım.

 


NİMETLERİN FARKINA VARMAK

 Değerli öğrencim,

İnsanlar kendisine bahşedilen bazı nimetlerin farkına iki şekilde varırlar:

1- Bir kısım insanlar, nimetler kişiyle beraberken onu fark edip önemini kavrarlar, değerini bilirler, şükrederler. Ki şükür, nimetlerin artması veya devamı için önemli bir etkendir.

2- Bir kısım kimseler de o nimetler kişiden gittiğinde veya geri alındığında onların kendisi için ne kadar önemli olduğunun farkına varırlar. Fakat bu durum pek bir işe yaramaz.

Nimetlere sahip olmak önemli olduğu gibi onların farkına varıp verene teşekkür etmek ise daha önemlidir. Bu hem dünya hem ahiret için bir kazançtır.

Boş zamanlarında, hatta vücudun çalışıp zihnin boş kaldığı durumlarda (en azında ara sıra) sana verilen nimetleri ve onların senin için ne kadar önemli olduğunu düşünüp şükretmeni, onların olmaması durumunda ne gibi zorluklarla karşılaşacağını tefekkür etmeni tavsiye ederim.

Dualarımla... 

11/09/2023     Ali USLU - TAVŞANLI

DİKKAT!... BAZI ORTAMLAR MANEVİ HAYATIMIZA ZARAR VERİR

Değerli, kardeşim,

Nasıl ki bazı ortamlar kişinin sağlığına olumsuz yönde etkiler ise (radyosyona maruz kalmak, zehirli hava veya duman teneffüs etmek gibi) bazı ortamlar da manevi hayatımızı olumsuz yönde etkiler.

Aşağıdaki ayet-i kerimeler üzerinde düşünürsek bunu daha iyi kavrayabiliriz.

"Âyetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar kendilerinden uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma!" (En'âm : 68)

“O size kitapta şunu indirmiştir: Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onların alaya alındığını işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe kendileriyle beraber oturmayın; aksi takdirde şüphesiz siz de onlar gibi olursunuz. Allah elbette münafıkların ve kâfirlerin tamamını cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisâ : 140)



ACZİYETİ İDRAK ETMEK

 İnsan, âciz bir varlık olduğu halde, çoğu zaman kendini bir çok konuda güçlü olarak vehmeder. Bu, onun haddini aşması demektir. Eğer önlem alınmazsa bu durum firavunlaşmanın ve şeytanlaşmanın başlangıç noktalarından birisidir.

Zaman zaman insana acizliği hatırlatılır. (Gerek kendi nefsinde, gerek çevresinde, ne kadar âciz olduğunu gösteren olaylarla karşılaşır. Aslında olaylara ibret gözüyle bakabilenler, günde defalarca kendi acizliklerinin farkına varırlar.)

 Kişinin, güç ve kuvvetin gerçek anlamda kime ait olduğunu kavraması insan olmak ve haddini bilmek açısından çok önemli bir eşiktir.

"Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" cümlesinin anlamını nefsinde hissettiğinde bu konuda doğru çizgiyi bulmuş ve kulluğa adım atmış olur.

İnsanlık "kul "olduğunun ve aciz olduğunun idraki ile başlar.

Hergün defalarca tekrar ettiğimiz "Allâhu ekber" cümlesiyle Allah Teala'yı en büyük/ Tek büyük olarak tanırken, aynı zamanda O'na karşı kendi acziyetimizin de itirafı vardır.

Bu "Tekbir" cümlesi bilinçli olarak söylenildiğinde, insanın kendi sınırlarına çekilmesi / haddini bilmesi için önemli bir hatırlatmadır.

Ali USLU -  TAVŞANLI

BİZİM HANIM İYİCE COZUTTU HOCAM.

BİZİM HANIM İYİCE COZUTTU HOCAM.

Bir kaç yıl önce ailevi sorunları olan eski öğrencilerimden birisi yanıma gelmiş dertlerine çareler arıyordu. Boşanmanın eşiğine gelmişlerdi. Öğrencim en çok altı yaşındaki kızına kıyamıyordu.

Biraz konuşmadan sonra ona bir aile danışmanına gitmelerinin faydalı olabileceğini söyledim.

Bu tavsiyemin sebebi, değerli bir arkadaşımın, başka bir ilde yaşayan biraderiyle ilgili anlattığı olaydı. Şöyle anlatmıştı:

"Bizim biraderle gelinimizin aralarındaki problemler iyice artmış, hatta kendi aralarında boşanma kararı almışlar. (Arkadaşın biraderi de gelinleri de üniversite mezunu ve aynı dünya görüşüne sahiplermiş) Benim bu durumdan haberim olduğunda boşanmaya karar vermişler ve iş mahkeme safhasına gelmişti. Onlara "nasıl olsa kararınızı vermişsiniz bir de aile danışmanıyla görüşünüz bundan dolayı üç beş kuruş haricinde bir kaybınız olmaz, belki faydası olur" dedim. Onlar da sözümü dinleyip bulundukları ilde bir aile danışmanına gitmişler. Şahıs işinin ehli birisiymiş. Bir kaç görüşmeden sonra bakış açıları değişmiş ve evlilikleri kurtuldu. Hem kendileri hem de çocukları (tek çocuk) için çok sevindim."

Ben aile danışmanı tavsiye edince öğrencim:

"Hocam tavsiye edeceğiniz bir aile danışmanı var mı ?" diye sorunca "yok, bilmiyorum" dedim ve arkadaşın bahsettiği olayı anlattım.

Öğrencim devam etti: "Hocam Eskişehir'e bir aile danışmanına gittik. Bayan kırk yaşlarında bekar birisiymiş. Konuşmanın bir yerinde dedi ki:

"Evlilikte fedakarlık diyorlar. Ne kadar saçma bir kelime… Ne demek fedakarlık...Böyle saçma şey olmaz vb." dedi. Evliliğin kimsenin özgürlüğünü kısıtlamaması gerektiğini falan bahsetti. Sonunda ne oldu biliyor musun hocam. Bu terapiden(!) sonra bizim hanım iyice cozuttu. Artık beni hiç takmıyor, kafasına göre takılıyor.

"Sübhanallah" dedim, Fedakarlık olmadan aile nasıl olunur ki? Bu bayanın danışmanlığı aileyi kurtarmaya değil de, aile düzenini bozmaya yönelik sanki.

Daha sonra bir kaç dost ortamında bu olayı anlattığımda bir arkadaş da “bu durumun psikologlar için de geçerli olduğunu, bizim kültürel yapımıza göre çözümler üretmek yerine bazılarının kendi dünya görüşüne göre öneriler sunduğunu, bu önerilerin bazen var olan problemleri daha da artırdığını” söyledi, hatta bir örnek verdi:

Bir tanıdığı genç kızlarıyla yaşadığı problemleri kendisi aşamayınca bir psikoloğa gitmişler. Kız, ailenin çizdiği sınırlara riayet etmiyormuş. (eve geç gelmeler, kafasına göre takılmalar, aşırı özgürlük anlayışı gibi ailenin rahatsız olduğu şeyler) Psikolog, anne-babayı ve kızı dinledikten sonra kızın yaptıklarının normal olduğunu söylemiş. Bundan sonra kız, ailenin rahatsız olduğu şeyleri daha bir öz güvenle yapmaya ve savunmaya başlamış."

Buradan şu dersleri çıkardım: Gerek ailevi sorunların çözümünde, gerekse çocuklarımızla ilgili yaşadığımız problemlerin çözümünde danışacağımız aile danışmanı veya psikologların hayata bakışı çok önemli imiş ve rastgele kimselere gitmemek gerekiyormuş. İşinin ehli psikologlar ve aile danışmanlarını araştırmak gerekiyormuş. Aksi takdirde problemlerimiz içinden çıkılmaz hale gelebiliyormuş.

Rabbim nefsimizi ve neslimizi şerlerden ve şerlilerden muhafaza eylesin.

29/08/2023 - Ali USLU

 

ALLAH TEALA’YI TESBİH ETMEYİ TEŞVİK EDEN AYETLER..


 
اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلاًۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

"Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!"  (Âl-i İmrân; 191)

 

وَاذْكُرْ رَبَّكَ ف۪ي نَفْسِكَ تَضَرُّعاً وَخ۪يفَةً وَدُونَ الْجَهْرِ مِنَ الْقَوْلِ بِالْغُدُوِّ وَالْاٰصَالِ وَلَا تَكُنْ مِنَ الْغَافِل۪ينَ

"Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gafillerden olma."  (A'râf; 205)

اِنَّ الَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَيُسَبِّحُونَهُ وَلَهُ يَسْجُدُونَ

"Kuşkusuz Rabbin katındakiler O'na kulluk etmekten kibirlenmezler, O'nu tesbih eder ve yalnız O'na secde ederler."  (A'râf; 206)

 

فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ

"Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol!"  (Hicr; 98)

وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ

"Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!"  (Hicr; 99)

 

 

وَلَهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَمَنْ عِنْدَهُ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِه۪ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَۚ

"Göklerde ve yerde kimler varsa O'na aittir. O'nun huzurunda bulunanlar, O'na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar."  (Enbiyâ; 19)

يُسَبِّحُونَ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ لَا يَفْتُرُونَ

"Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah'ı) tesbih ederler."  (Enbiyâ; 20)

 

وَتَوَكَّلْ عَلَى الْحَيِّ الَّذ۪ي لَا يَمُوتُ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِه۪ۜ وَكَفٰى بِه۪ بِذُنُوبِ عِبَادِه۪ خَب۪يراًۚۛ

"Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter."  (Furkân; 58)


فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ وَح۪ينَ تُصْبِحُونَ

وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَعَشِياًّ وَح۪ينَ تُظْهِرُونَ ﴿١٨﴾ 

"Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah'ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur."  (Rûm; 17-18)

 

اِنَّمَا يُؤْمِنُ بِاٰيَاتِنَا الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِّرُوا بِهَا خَرُّوا سُجَّداً وَسَبَّحُوا بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ

"Bizim âyetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde, büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rablerini hamd ile tesbih ederler." (Secde; 15)

Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar. (Secde : 16)

Yaptıklarına karşılık olarak, onlar için ne mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez.  Secde : 17

 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْراً كَث۪يراًۙ ﴿٤١﴾ 

وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً ﴿٤٢﴾ 

Ey inananlar! Allah'ı çokça zikredin. Ve O'nu sabah-akşam tesbih edin. Ahzâb :41- 42

 

فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ بِالْعَشِيِّ وَالْاِبْكَارِ

"(Resûlüm!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah'ın vâdi gerçektir. Günahının bağışlanmasını iste. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbîh et."  (Mü'min; 55)

 

فَاِنِ اسْتَكْبَرُوا فَالَّذ۪ينَ عِنْدَ رَبِّكَ يُسَبِّحُونَ لَهُ بِالَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُمْ لَا يَسْـَٔمُونَ

"Eğer insanlar büyüklük taslarlarsa (bilsinler ki) Rabbinin yanında bulunan (melekler) hiç usanmadan, gece gündüz O'nu tesbih ederler."  (Fussilet; 38)

 

لِتَسْتَوُ۫ا عَلٰى ظُهُورِه۪ ثُمَّ تَذْكُرُوا نِعْمَةَ رَبِّكُمْ اِذَا اسْتَوَيْتُمْ عَلَيْهِ وَتَقُولُوا سُبْحَانَ الَّذ۪ي سَخَّرَ لَنَا هٰذَا وَمَا كُنَّا لَهُ مُقْرِن۪ينَۙ (13)

وَاِنَّٓا اِلٰى رَبِّنَا لَمُنْقَلِبُونَ ﴿١٤﴾ 

O bütün çiftleri yaratan, üzerlerine kurulasınız, sonra da, kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlayasınız ve "Bunu hizmetimize veren Allah'ın şanı yücedir. Bunlara bizim gücümüz yetmezdi. Şüphesiz biz Rabbimize döneceğiz" diyesiniz diye sizin için bindiğiniz gemileri ve hayvanları yaratandır.  Zuhruf: 12-14

 

فَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ وَقَبْلَ الْغُرُوبِۚ

"(Resûlüm!) Onların dediklerine sabret. Güneşin doğuşundan önce de, batışından önce de Rabbini hamd ile tesbih et."  (Kâf; 39)

وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاَدْبَارَ السُّجُودِ

"Gecenin bir bölümünde ve secdelerin ardından da O'nu tesbih et."  (Kâf; 40)

 

وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا وَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ ح۪ينَ تَقُومُۙ

"Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman da Rabbini hamd ile tesbih et."  (Tûr; 48)

وَمِنَ الَّيْلِ فَسَبِّحْهُ وَاِدْبَارَ النُّجُومِ

"Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışından sonra da O'nu tesbih et."  (Tûr; 49)


فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ۟

"Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et."  (Vâkıa; 74)

فَسَبِّـحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ

"Öyleyse ulu Rabbinin adını tenzih ile an."  (Vâkıa; 96)

 

فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ

"O halde, ulu Rabbinin adını yüceltip noksanlıklardan tenzih et."  (Hâkka; 52)

 

وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ بُكْرَةً وَاَص۪يلاًۚ

"Sabah akşam Rabbinin adını an."  (İnsân; 25)

وَمِنَ الَّيْلِ فَاسْجُدْ لَهُ وَسَبِّحْهُ لَيْلاً طَو۪يلاً

"Gecenin bir kısmında ona secde et; geceleyin de onu uzun uzadıya tespih et."  (İnsân; 26)

 

سَبِّحِ اسْمَ رَبِّكَ الْاَعْلٰىۙ

"Yüce Rabbinin adını tespih et."  (A'lâ; 1)

اَلَّذ۪ي خَلَقَ فَسَوّٰىۙۖ

"O, yaratıp şekillendiren, âhenk veren ve düzene koyandır."  (A'lâ; 2)

 

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُۜ  اِنَّهُ  كَانَ تَوَّاباً

"Artık tesbîh et Rabbi’ne hamdiyle ve mağfiretini dile, muhakkak ki o bir Tevvab bulunuyor."  (Nasr; 3)

 

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...