AKLIMIZDA BULUNSUN


AKLIMIZDA BULUNSUN-1
HERHALDE
Cumhuriyet döneminde yazılan, Hasan Basri ÇANTAY Mealinde ve Elmalılı Muhammed Hamdi YAZIR Tefsirinde "herhalde" kelimesi "muhakkak, şüphesiz, kesinlikle" anlamında kullanılmıştır. Demek ki önceleri "herhalde" kelimesi "istisnasız her durumda" anlamında kesinlik ifadesi için kullanılırken, zamanla şüphe ifade eden bir sözcüğe dönüşmüştür. Bu sözcüğü, okuduğumuz kitap veya makalenin yazılış tarihine göre düşünmek gerekiyor.
Örnek:
“... Şüphesiz Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.”Tevbe : 4 (DİB meali)
“…her halde Allah, müttekileri sever.” Tevbe : 4 (Elmalı meali)

                                        ***
AKLIMIZDA BULUNSUN!-2

ZULÜM / ZALİM.
Kuran-ı Kerim'de sıkça geçen "zulüm" kavramı "adalet" kavramının zıttı için kullanılır.
Yani zulüm: haksızlık, adaletsizlik demektir.
Yine aynı kökten türeyen "zalim" kavramı ise haksızlık yapan, adaletsizlik yapan anlamında kullanılır.
ÖRNEK: "Hani Lokmân oğluna öğüt vererek şöyle demişti: "Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür."
(Lokman Sûresi/13. Ayet)
                                   ***
AKLIMIZDA BULUNSUN-3
SAPIKLAR
Kur'an-ı Kerim meallerinde ve dini kaynak kitaplarda gördüğümüz "sapık","sapıklar" ifadesi itikadi anlamda doğru yoldan sapmışlar için kullanılır. Türkçedeki şu andaki kullanımıyla "tacizciler" için kullanılan "sapık" anlamında değildir.
                                                           ***
AKLIMIZDA BULUNSUN-4
ŞEY/EŞYA
Dini kaynak kitaplarımızda ve Felsefe kitaplarında gördüğümüz "EŞYA" kelimesi, şey kelimesinin çoğulu için kullanılır. Ve Allah'tan başka her şeyi kapsar.
Örnek" eşyada aslolan ibahadır." (Mecelle maddesi)
Yani Türkçemizde şu anda kullandığımız "araç- gereç" anlamında kullanılmaz.
                                                       ***

AKLIMIZDA BULUNSUN-5
Çok kişinin yanlış kullandığı bir deyim:
Yanlış: 
Hile-hurda 
Doğru: Hile-hud'a
hud'a: aldatmak,tuzak kurmak demektir
                                        ***

AKLIMIZDA BULUNSUN-6
Yanlış:Hatasıyla -sevabıyla
Doğru: Hatasıyla-savabıyla
savap: doğru demektir
                                          ***
AKLIMIZDA BULUNSUN-7
Genelde karıştırılan iki kavram:
Dalalet: sapıklık (doğru yoldan ayrılmak,yanlış itikatlara sahip olmak )
Delalet: Yol göstermek, işaret etmek

MİNİ ÖYKÜ/ DERVİŞ VE BİLGİ

Arkadaşlarıyla sohbet ederlerken konu ilim ve  üzerine yoğunlaşmıştı.
Mevzuun bitmesine yakın bir arkadaşı dervişe sordu.
-Derviş! Hangi şeyi bilmek daha önemlidir sence?
Derviş uzun süre sustuktan sonra cevapladı:
-Haddini bilmektir. Haddini bilen kendini de bilir. Koca Yunus demiş ya:
"İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir."
Kişiye haddini öğretemeyen ilmin kime faydası olur ki.

AİLELER ÇOCUKLARININ GÜZEL AHLAKLI OLMALARINA NASIL KATKIDA BULUNABİLİRLER?

1-Onlara güzel örnek olarak.
2-Güzel ortamlara gitmesini sağlayarak.
3-Örnek şahsiyetlerin hayatlarından okuyarak veya varsa filmlerini izleterek. Veya anlatarak.
4-Onların güzel davranışları söylenip takdir ve tebrik edilmelidir. Hataları ise uygun bir ortamda uygun bir lisan ile söylenmelidir.
4-Tepkiler vererek. Çocuklar bizim tepkilerimize göre neye ne kadar önem verdiğimizi tesbit ederler. Mesela çocuk dersinden düşük not aldığında telaşlanan ve çareler arayan ebeveynler, ahlaksız bir davranışı karşısında bu kadar telaşlanmıyor, zamanı gelince düzelir diye düşünüyorsa çocuk iyi not almanın güzel ahlaktan daha önemli olduğunu öğrenmiş olur.
   Çocuk parasını kaybettiğinde buna üzülen ve sıkı sıkı tembihleyen ebeveynler, ahlaksız sayılan bir davranışı karşısında bu kadar üzülmüyor ve telaşlanmıyorsa çocuk paranın ahlaktan daha önemli olduğunu öğrenmiş olur.

BEĞENDİĞİM ALINTI YAZILAR.dan

Prof Dr. Muhammed Ratib Nablusi Hoca'dan:
 
En şiddetli hastalıklardan biri SİNSİ hastalıktır.
Belirtileri görülen yahut hissedilen türden değildir. Yakalandığınızda çok ciddi zarar verir...
Bu hastalığın adı “nimete alışma hastalığı” dır.
Dört şekilde kendini gösterir.
1- Allah'ın nimetlerine alışmak. Adeta nimet
değilmiş gibi görmeye başlamak.
Nimetin nimet olduğunu hissetmeyip müktesep hak gibi görmek.
2- Evine giren kişinin ‍ailesini sağ salim görmeye alışması. Onları iyi halde görüp bunun için Allah'a hamdu sena etmemek.
3- Alışverişe gidip market arabasına dilediğini koyup ücretini ödeyerek evine dönerken nimeti vereni ve ona şükretmenin gerektiğini zerre miktar hissetmemek. Bunu gayet normal bir durum olarak görüp adeta en tabii hakkı gibi telakki etmek.
4- Her sabah güven içinde uyanıp sağlığı yerinde bir şikayeti ağrısı sızısı olmadan kalktığında Allah'a hamd etmemek.
Dikkat!
Sen bu durumlardan birisini yaşıyorsan tehlike altındasın.
Evine girdiğinde…
Allah sana anne baba yahut eş çoluk çocuk nimeti vermişse,
Sağlıklı ve iyi bir durumda isen Allah tealaya bol bol hamdet, şükret...
Hayatının nimetlere alışmanı sağlanmasına izin verme.
Sen hayatını bu yüceler yücesi İlaha hamd ve şükre alıştır...
Nasılsın diye sorduklarında "Aynı be ne olsun" deme!...
Sen sayamayacağın nimetler içindesin
Allah teala sana onları yeniliyor. Güncelliyor...
Hem de hergün.
Sana hamd ve Şükrü de farz kılmış.
Niceleri o güne senin sahip olduğun nimetlerinden mahrum başlamıştır.
Nicesi güven içindeyken o gün korkarak kalkmıştır.
Nice çalışan o gün işsiz kalmıştır.
Nice zengin o gün fakir düşmüştür.
Nice gözü gören o gün kör ‍olmuştur...
Nice sağlıklı insan o gün sağlığını kaybetmiştir.
Sana ise nimetler yenilenmiştir.
O zaman de ki:
Allah'a hamd olsun...

PİŞMEMİŞSİN BE ALİ, HALA ÇİĞLİK VAR SENDE.

   Birkaç yıl önce Ramazan ayında teravihe yetişmek için arabamla aceleyle gidiyordum.

Kavşakta yol benim olduğu halde bir araba önüme çıkıverdi. Frene basıp durdum. Çok şükür kaza olmadı. Nefis bu ya... Uzun bir korna bastım. Kendimce rahatladım.
Hemen öbür kavşakta, bu sefer ben hata yaptım. Yol hakkı kendisinde olan araba durdu. Aynen benim bastığım gibi o da uzun uzun kornaya bastı.
"Tövbe yarabbi hatamı anladım" dedim.
Kendi kendime mırıldandım.
"Pişmemişsin be Ali. Hala çiğlik var sende. Kendin hiç hata yapmıyormuşsun gibi (Üstelik Allah Teala kaza yapmaktan koruduğu halde) hata yapana ne diye korna bastın. Demek hala çiğ tarafların var."
Hatalarımızı bizlere gösteren, hatırlatan Rabbimize hamd ü senalar olsun.

HER GÜNE BİR HAMD


HER GÜNE BİR HAMD-1


Ey bizleri yaratan ve yaşatan Allah'ım!
Doğduğumdan bu günüme kadar vermiş olduğun (bildiğim ve bilmediğim) tüm nimetlerin için hamd ü senalar olsun.
Bu nimetlerin adedince, her ni'met için ayrı ayrı şükürler olsun.
Bizleri, nimetlerini idrak edip şükreden müminlerden eyle. Nankörlerden ve gafillerden eyleme.


 HER GÜNE BİR HAMD-2
Ey, gökten temiz su indiren; Yerden temiz su çıkaran, bizlere temiz su içiren ve bizleri temiz su ile temizleyen Allah'ım!
Gökten inen yağmur taneleri adedince, göğe yükselen su buharları adedince sana hamd ü senalar olsun.
İçtiğim ve kullandığım su molekülleri sayısınca sana hamd ediyor şükrediyorum.

Yaptığımız hatalar yüzünden veya başka sebeplerle, bizlere vermiş olduğun nimetlerini geri alma.

****************************
HER GÜNE BİR HAMD-3

Ey bizleri yaratan ve yaşatan Allah’ım!
Doğduğum günden bu günüme kadar, aldığım ve verdiğim nefesler sayısınca sana hamd ü senalar olsun. Aldığım ve verdiğim nefeslerdeki hava molekülleri sayısınca sana hamdolsun.
Teneffüs ettiğim havanın  vücudumdaki her bir işlevi sayısınca sana şükürler olsun.
Bizleri, nimetlerini idrak edip şükredenlerden eyle. Nankörlerden ve gafillerden eyleme eyleme.

**************************
HER GÜNE BİR HAMD-4
Ey, bizleri Müslüman olarak yaratan Allah’ım!
Verdiğin bütün nimetlerine hamd ü senalar olsun.
Özellikle iman ni'meti, İslam ni'meti, Kur’an ni'meti ve Hz. Muhammed (SAV) Efendimize ümmet olma ni'metlerine ayrıca hamdolsun.
İşlediğim salih ameller sayısınca sana şükrediyorum.
Bizleri bu nimetlerin kadr ü kıymetini bilenlerden eyle

*************************

HER GÜNE BİR HAMD-5

Ey bizleri yaratan, yaşatan ve koruyup gözeten Allah'ım!


Vücudumdaki eklemler sayısınca ve bu eklemlerin işlevleri sayısınca sana hamd ü senalar olsun.
Vücudumun ve organlarımın her hareketi sayısınca sana şükürler olsun.


Yaptığımız hatalar yüzünden veya başka sebeplerle bize olan nimetlerini geri alma. (Amin)

****************
  
HER GÜNE BİR HAMD- 6
Ey bizleri yaratan, yaşatan ve koruyup gözeten Rabbimiz!
Vermiş olduğun bütün nimetlere hamd ediyor, şükrediyorum.
Doğduğum günden bu günüme, kalbimin her atışı sayısınca  hamdü senalar olsun.
kalbimdeki hücreler sayısınca ve bunların her biri işlevi sayısınca şükürler olsun.
Damarlarımdaki hücreler sayısınca ve içerisinde dolaşan kan hücreleri sayısınca ve bunların işlevleri sayısınca şükürler olsun.
*****************************
HER GÜNE BİR HAMD- 7

Ey bizleri yaratan, yaşatan, koruyup gözeten ve  rızık veren Allah'ım!
Beynimdeki hücreler sayısınca ve bu hücrelerin her bir işlevi sayısınca hamd ü senalar olsun.
Öğrendiğim bilgiler sayısınca, unuttuğum lüzumsuz bilgiler sayısınca sana şükürler ediyorum.

PEYGAMBER EFENDİMİZİ RÜYANIZDA GÖRSENİZ...

PEYGAMBER EFENDİMİZİ RÜYANIZDA GÖRSENİZ,
 Size dese ki: ( sizi kastederek) " Allah Teala, falan kuluma söyle namazını dosdoğru kılsın diyor"
Ne yapardınız?
 Herhalde bu konuda daha dikkatli olurdunuz değil mi?
 Rüyadan çok daha önemli olan Kitabımızda İbrahim suresi 31. ayette Rabbimiz
 Peygamberimize hitaben diyor ki: "İMAN
 EDEN KULLARIMA SÖYLE NAMAZLARINI
 DOSDOĞRU KILSINLAR...".
 Ben bir mümin olarak bu ayeti "Ali Uslu kuluma söyle" biçiminde anlıyorum.
 Siz de kendi isminizi koyarak anlayabilirsiniz.

İNSAN, BU GÜN ÇOK SEVDİĞİ KİŞİDEN YARIN NEFRET EDEBİLİR Mİ?

KALP NEDİR

Arapça olan “kalp” kelimesinin sözlük anlamı “ değişken” demekmiş. “inkılap” kelimesi de aynı kökten türemiş olup, bir toplumdaki köklü değişiklikler için kullanılır.
Kalp değişken olunca bu gün sevdiğini, yarın sevmeyebilir. Başka bir gün nefret bile edebilir. Veya ; Bu gün sevmediğini yarın sevebilir.
Bir kişi size çok sevdiğini söylerken de, sizden nefret ettiğini söylerken de doğru söylüyor olabilir. Kalp değişmiş olabilir.
Dini konularda da böyledir. Kırk yıllık dindar kişi ibadetleri terk edebilir, hatta dinsiz olabilir. Veya ömrünün büyük bir kısmını gafletle geçirmiş bir kişi gece-gündüz ibadetle meşgul hale gelebilir.

 Kalpler Allah’ın elindedir.
  Kalpler Allah’ın elindedir lakin Allah Teala her şeyi bir hikmete göre yapar. Yani bizim kalplerimizi de bir hikmete binaen değiştirir. Mesela, Saff suresi 5. Ayette “…Onlar (yoldan) sapınca Allah da kalplerini saptırdı…” buyurarak kalpleri olumsuza çevirmenin hikmetini bize bildirir. Yani kişi kendi isteğiyle batıla, günaha meylediyor Cenab-ı Hakk da kalbini çeviriyor. O kişi de yaptığı kötü şeyleri güzel görmeye başlıyor.

Enfal/ 24 ise Rabbimiz kalplerimizin olumsuz yönde çevrilmesinin sebebini, hikmetini Allah Teala’nın ve Rasulünün çağrılarına icabet etmemek olarak belirtir.
Peygamber efendimiz şöyle dua edermiş:
“Ey kalpleri ve bakış(tarzlarını) değiştiren Allah’ım!
Kalbimi senin dinin üzerine ve sana itaat üzere sabit kıl. Göz açıp kapayıncaya hatta ondan daha az zamanda bile beni nefsimin eline bırakma.” 


                                                                                                                    Ali USLU




ÇOCUKLAR SÖZLERİMİZDEN DAHA ÇOK TEPKİLERİMİZDEN ETKİLENİRLER.

   Çocuklar, bizim tepkilerimize göre neye ne kadar önem verdiğimizi tesbit ederler.

Mesela; Çocuğu dersinden düşük not aldığında telaşlanan ve çareler arayan ebeveynler, ahlaksız bir davranışı karşısında bu kadar telaşlanmıyor, "zamanı gelince düzelir" diye düşünüyorsa, çocuk iyi not almanın güzel ahlaktan daha önemli olduğunu öğrenmiş olur.
   Çocuğu parasını kaybettiğinde buna üzülen ve sıkı sıkı tembihleyen ebeveynler, ahlaksız sayılan bir davranışı karşısında bu kadar üzülmüyor ve telaşlanmıyorsa çocuk, paranın ahlaktan daha önemli olduğunu öğrenmiş olur.
Örnekleri çoğaltarak yazıyı Fazla uzatmayayım.
Fakat sizler bu tür örnekleri çoğaltarak düşünebilir ve anlatabilirsiniz.

SÜTTEKİ BAKTERİLER VE TOPLUMDAKİ MİKROPLAR.


  Taze sütün içerisinde bir miktar bakteri ve başka mikro organizmalar bulunur. Belli bir orana kadar süt, içindeki bakterileri ve diğerlerini tolere eder. Yani süt bozulmaz.
Fakat mikroorganizmalar çoğalıp belli oranı aşınca bu sefer sütün bozulmasına sebep olurlar değil mi?
Toplumlar da böyledir. Toplumlarda, ahlaksızlar, sahtekarlar, hırsızlar, rüşvetçiler, haksız kazanç elde edenler, v.b. bulunabilir.
Bunlarla mücadele edilir çoğalmasına izin verilmezse toplumlar bunları tolere edebilirler.
Fakat, yeteri kadar mücadele edilmez ve çoğalırlarsa, sütün bozulması gibi toplumlar da hızla bozulurlar. Gücünü kaybederler ve manevi anlamda sağlıksız bir hal alırlar. 
Kurumlar, STK lar, partiler de böyledirler.

ALLAH'IN ÇARPTIĞI ADAM!

   Derviş, ziyaret için gittiği ilçede arkadaşıyla buluştular. Bir çay ocağının önüne oturup sohbet edip çay içiyorlardı.
O esnada önlerinden bastonuna dayanarak yürüyen altmış yaşlarında bir şahıs geçiyordu.
Arkadaşı dedi ki:
"Şu adam var ya, Bir zamanlar ilçenin en zenginlerindendi. Gayr-i menkulleri çok fazlaydı. İmalathaneleri vardı. Çevresinde çok kişi olan, hatırlı bir kimseydi. Şimdi eski bir evde kirada oturuyor. Onun bunun yardımlarıyla geçiniyor. Çevresinde de pek kimse kalmadı. Sağlığı da gördüğün gibi.
Bazı kimseler "Allah bunu çarptı" diyorlar. Bu söz doğru olabilir mi?"
Derviş biraz düşündü ve dedi ki:
"Sen Kuran'da anlatılan Hz. Eyyüp Peygamberin hayatına benzer bir hayattan bahsediyorsun. Sence Allah Teala Hz. Eyyüb’ü çarpmış olabilir mi?"
....
Sonra ilave etti:
Bak kardeşim! İnsanların başlarına gelen olumsuzlukların sebepleri farklı farklıdır. Mesela:
Yaptıklarının cezasını çekiyor olabilirler.
Allah Teala onların günahlarını affetmek veya derecelerini yükseltmek istemiş olabilir.
Bu onların İmtihanı olabilir.
Bizler Allah Teala'nın muradını bilemeyiz. Kendimizin veya ailemizin başına olumsuzluklar geldiğinde:
"Bu olumsuzluk, yaptığım bir hatanın sonucu mu acaba" diye düşünüp yanlışlarımız varsa düzeltmeli ve tevbe istiğfar etmeliyiz.
Başkalarının başına gelen (bize göre) olumsuz durumlarda ise:
"Allah Teala belki, onun günahlarını affetmek, derecesini yükseltmek istiyordur. Veya imtihan ediyordur." diye düşünmeliyiz.
Bu sayede kendi hatalarımızı düzelme ihtimalimiz olduğu gibi başkaları hakkında da su-i zannda bulunmamış oluruz.
Ayrıca, Allah Teala'nın bildirmediği bir konuda "Allah bunu şundan dolayı şöyle yaptı" demek haddi aşmaktır.

ÇOK DEĞERLİ VELİLER!

   ÇOK DEĞERLİ VELİLER!

   Okullar açıldı, çocuklarınızı okullara gönderiyor ve onları öğretmenlere emanet ediyorsunuz. Öğretmenlerin büyük çoğunluğu onların kendilerine emanet olduğunun bilincindedirler. Onları en güzel biçimde geleceğe hazırlamak için ellerinden geleni yaparlar.

Çocuklarınızın geleceğe daha iyi hazırlanması için sizler de bazı konularda öğretmenleri anlamaya çalışınız.

Öğretmenler de toplumun birer ferdidirler. Aynen iş yerindeki arkadaşlarınız gibi içlerinde çok kuralcı olanı da vardır, kuralları esnetenleri de. Espriyi seveni de vardır, şakadan hoşlanmayanları da. Hayata hep olumsuz yönlerden bakanı da vardır, pozitif bakanları da. Dindar olanı da vardır dine mesafeli olanı da. Siyasi görüşleri de farklı farklıdır.

Aynen diğer insanlar gibi onlar da bazen hata yapabilirler.

Çocuğunuz, öğretmenle ilgili bir problemi olduğunu söylediğinde onun söylediğine göre hemen öğretmeni suçlamayınız. Önce meselenin aslını araştırınız. Gerekirse öğretmene gidip meseleyi öğrenmeye çalışınız. Önce suçlarsanız, sonra öğretmenin haklı olduğunu anlasanız bile öğretmen kırılır.

Araştırmalar sonunda çocuğunuzun hayatını etkileyecek derecede bir problemle karşılaşırsanız o zaman hakkınızı sonuna kadar arayınız.

Öğretmenler robat değildirler. Bazen mutludurlar, bazen üzgün. Bazen kendilerinin, bazen yakınlarının sıkıntıları/sorunları olabilir. Onların da aileleri vardır, sizin olduğu gibi onların da ailevi sorunları olabilir. Yani psikolojileri tek düze değildir.

Bu durum ister istemez sınıfa yansır. Bazen ufak bir harekete aşırı tepki de verebilirler.

Bu durum süreklilik göstermiyorsa en küçük bir olumsuzlukta soluğu milli eğitime şikayete giderseniz öğretmen kırılır.

Öğretmen kırılınca derslerdeki şevki de kırılır. Şevki kırılan öğretmenin enerjisi azalır. Çocuğunuzun gözünün içine bakmaz. sadece resmi olarak yapması gerekenleri yapar. Çocuğunuz sanki televizyondan öğreniyormuş gibi olur.

Halbuki çocuğun ihtiyacı öğretmenin gözünden enerji almaktır. Öğretmeni şikayet ederek bu enerjiyi tüketmeyiniz.

Çocuğunuzun sınıfı da özel seçilmiş mükemmel kişiler değildir. Belki sınavla alan okullarda seviyeler birbirine yakın olabilir fakat davranış ve huy olarak birbirinden farklıdır.

İşte bu farklılıklardan dolayı bazen arkadaşlarıyla problemler yaşayacaktır. Problemler çok büyük değilse müdahale etmeyin. Bırakın aralarında çözsünler. Böylece hayata daha iyi hazırlanmış olurlar. Çünkü okul hayatından sonra da bu toplumda yaşayacaklar; gerek iş hayatında, gerekse sosyal hayatta çok değişik insanlarla karşılaşacaklardır. Okulda problemlerle başa çıkmayı, problemleri çözmeyi öğrenen çocuğunuz ileriki hayatı için antremanlı olacaktır.

Ali USLU TAVŞANLI

 

BÜYÜK KAYALARI YERİNDEN OYNATMAK.

   Büyük kayaları yerinden oynatma imkanımız olduğu halde, istediğimiz yere koyma ihtimalimiz tam değilse, onu kımıldatmadan önce bir kez daha düşünmeliyiz.

 Çünkü:
1-Yerinden kımıldattığımız kayayı istesek de aynı yerine koyamayabilirsiniz.
2-Kaya yuvarlanıp sizin kontrolünüzden çıkabilir.
3-Kontrolden çıkan kaya kimleri ve neleri ezecek bilemezsiniz.
4-Belki de kaya parçalanıp sizin hiç istemediğiniz bir konuma düşebilir.
 Bu örneği sosyal olaylarla, değerlerimizle, kültürümüzle ve din algılarımızla da irtibatlandırabiliriz.


ORTASINI BULAMADIK.

ORTASINI BULAMADIK.

Eskiden ilgisizlikten heder olurdu çocuklarımız. Şimdi ise aşırı ilgi ve aşırı sevgiden heder oluyorlar. Ortasını bulamadık.

 Eskiden gelinler kaynanalarından korkar ve çekinirlerdi. Şimdi kaynanalar gelinlerinden tırsar oldular. Ortasını bulamadık.

Eskiden Çocuklar babalarından annelerinden korkarlardı. Şimdi ebeveynler çocuklarından çekinir oldu. Ortasını bulamadık.

Eskiden tanıdığı tanımadığı bütün büyüklerinden korkardı çocuklar. Şimdilerde tanıdıklarını bile takmıyorlar. Ortasını bulamadık.

Eskiden utanılmaması gereken şeylerde bile utanır sıkılırdı insanlar,
Şimdi en mahrem şeyleri bile ulu orta gösterir ve söyler olduk.
Ortasını bulamadık.

Eskiden aileler: "eti senin kemiği benim" diye öğretmene teslim ederlerdi çocuğunu. Bazı öğretmenler de öğrencinin en küçük yanlışında bir araba sopa atılabilirdi.
Şimdi, çocuğun psikolojisi bozulurmuş! diye sert bir söz bile söyleyemiyor öğretmenler. Ortasını bulamadık.

Eskiden okumak isteyen bir çok zeki çocuk, imkansızlıktan veya ailesinin istememesi sebebiyle okuyamıyordu. Şimdilerde okumak istemeyen çocuğu zorla sıralarda oturtuyoruz  Ortasını bulamadık.

 Eskiden camiye giden çocuklar çocukça masum bir yanlışlık yaptıklarında bazı büyükler tarafından azarlanır adeta camiden soğutulurdu. Şimdi ise safların arasında koşup namaz kılanların dikkatini dağıtıyorlar. Kimse de bir şey diyemiyor. Ortasını bulamadık.

Eskiden gençlerin bazıları karşı cinse aşık olduğu halde utancından kimseye söyleyemeyip kara sevdalara düçar olurlarmış. Şimdilerde (söylemesi ayıp…)  Ortasını bulamadık.

 İnsanların çoğu  ya zalim oluyorlar, ya da mazlum (haksızlığa uğrayan) Zalimlik yapmadan, mazlum da olmadan yaşamasını beceremedik. Ortasını bulamadık.

Sevgili Peygamberimiz "İşlerin hayırlısı (evsat) orta olanıdır" buyurmuşlar. Yani aşırılıklardan uzak durmayı öğütlemişler, ama biz ,ortasını bulamadık.

 

DERVİŞİN AYNASI (Tefekkür yazıları)

   Derviş, sıcak bir temmuz günü ikindi namazını Ulucamiide kıldıktan sonra caminin bahçesine geçip boş bir masaya oturdu. Çayını ısmarladı. Gözleriyle ağaçları seyrederken zihni tefekkür halindeydi.
   Oradan geçmekte olan iki genç selam verdiler. Selam veriş tarzlarından ve tavırlarından yanına gelmek için davet beklediklerini hissetti derviş.
"Ve aleyküm selam gençler, vaktiniz varsa buyurun çay içelim" dedi. Gençler gözlerinde memnuniyet ifadesi olduğu halde biraz çekinerek davete icabet ettiler.
Derviş çaycıya" iki çay ilave" diye seslenirken zihni gençleri nereden tanıdığıyla meşguldü.
Hal hatır sordu gençlere. Gençler cevap verirken bir tanesi kendilerini tanıttı. Dervişin iyi tanıdığı bir lise öğrenci arkadaşıyla birlikte giderlerken yolda ayak üstü sohbet etmişlerdi. Genç söyleyince derviş hatırladı.
Aynı genç devam etti:
- Sizinle yolda karşılaştığımızda bizi tanıştıran arkadaş sık sık sizden bahseder. O arkadaş sayesinde sizi az da olsa tanımış olduk. Arkadaşımız sizin anlattıklarından çok etkilenmiş. Bizlere de biraz nasihatte bulunur musunuz?
Derviş biraz mahcup bir ifade ile önüne bakarak:
"Estağfirullah. Bütün güzellikler Allah'a aittir. Eğer bu güzelliklerin aktarılmasında bizi aracı kıldıysa O'na hamd ederiz" dedi.
İsimlerini sordu, birisi "Savaş" dedi.
Diğerine sordu "Necati" diye cevapladı. "Necati isminin kurtulan kişi demek odluğunu elbette biliyorsundur" dedi derviş. Genç, başını evet anlamında salladı.
Kişinin esas kurtuluşu Cehennemden kurtuluştur. Onun yolları da Kur'anda ve Peygamberimizin sözlerinde belirtilmiştir. dedi. Aynen başarılı olmak isteyen öğrencilerin yapması gerekenlerin belli olduğu gibi diye ilave etti.
Sonra Savaş'a döndü.
- Peygamber Efendimiz adı "Savaş" olan bir Müslümanın adını "Barış" olarak değiştirmiş. Savaş bazen gereklidir ama Kuranda "Barış hayırlıdır" der.  dedi.
Ailelerini, okullarını sorduktan sonra yaşlarını sordu.  İkisi de "on altı" dediler.
Kendisine sormak istedikleri özel sorularının olup olmadığını sordu. "Şimdilik yok" dediler.
Zaman zaman hayal kurup kurmadıklarını sordu.
İkisi de "evet kurarız" dediler.  Derviş dedi ki:
-O zaman bir ayna hayal edin. Bu aynada kendinizi hayalen seyredeceksiniz. Bu aynanın özelliği, geleceği gösterebilmesidir.
Şimdi gözlerinizi kapatın ve söylediklerimi, aynada hayal edin.
-18 yaşınızdasınız kendinizi nasıl görüyorsunuz?
Biraz bekledikten sonra.
-Şimdi 20 yaşındasınız.
-25 yaşındasınız.
-30 yaşınızdasınız.
beşer yaş ilerleyip biraz bekleyerek 90 yaşlarına kadar gitti.
Seksenlerden sonra ikisinin de yüzünde hoş olmayan ifadeler görülmüştü.
"Gözlerinizi açın" dedi.
-Necati önce senden başlıyayım.
-18 yaşında ne gördün.
Necati gözlerini tekrar kapadı.
-Okul bitmiş Üniversitede Tıp fakültesini kazanmışım.
-20 yaşında?
-Fakültede öğrenciyim arkadaşlarla evde kalıyorum.
-25 yaş?
-Okul bitmiş aynı okuldan mezun bir kızla evlenmişim.
- 30 yaş?
-Saçlarım biraz dökülmüş. Uzman olarak atanmışım. Bir kızımız var 2 yaşında. Arabamız var ve kirada oturuyoruz.
-35 yaş?
-Saçlarım biraz daha dökülmüş biraz da kırlaşmış. Kızım ilkokula gidiyor 3 yaşında bir oğlumuz var. Mutlu bir aileyiz. Yeni bir araba almışız
-40 yaş?
-Bahçeli, iki katlı bir evimiz var. Oğlum ilkokula gidiyor. Kızım orta okula. Bazen derslerinde yardımcı oluyoruz. Ben ve eşim biraz kilo almışız. İkimizin de saçlarındaki beyazlar artmış.
-45 yaş?
 -Başımın üst tarafındaki saçların çoğu dökülmüş. Kalanlardaki beyazlık siyahlardan fazla. Kızımız genç kız olmuş. Babam vefat etmiş.
-50 yaş?
- Saçlarım biraz daha beyazlamış. Dizlerimde problemler var. Eşimin bazı sağlık sorunları var. Kızım üniversitede mimarlık okuyor. Oğlum üniversite sınavına girecek.
-55 yaş? 
-Annem vefat etmiş. Kızım evlenmiş. Bir erkek torunumuz var. Eşim emekli olmuş baya bir yıpranmış görünüyor. Torunuyla daha çok vakit geçiriyor. Oğlum tıp fakültesi 5. sınıf. Gücümün azaldığını hissediyorum. Merdivenlerden çıkarken dinlenesim geliyor.
-60 yaş?
-Oğlumuz doktor olmuş. İki yıl önce evermişiz. Bir kız torunumuz var. Kızın bir tane daha çocuğu olmuş. Torunlar sık sık bizde kalıyorlar. Bize dede, nene diyerek sevgi gösteriyorlar. Ben de emekliliğe müracaat ediyorum. Kendimi orta yaş ile yaşlı arasında bir yerde hissediyorum. Hacca gitmek için müracaat ettik.
-65 yaş?
 Torunlarla vakit geçirmek hoşumuza gidiyor. Sağlık sorunlarım var. Bahçeyle uğraşıyorum. Sosyal hayattan uzaklaşıyorum.
-70 yaş?
Yüzlerimdeki kırışıklar artmış. Biraz zayıflamış görünüyorum. Gözlerim iyi görmüyor.  Eşimin sağlık problemleri artmış. Torunlar bize fazla uğramıyorlar artık.
-75 yaş?
Eşim vefat etmiş. Hayatın tadı yok gibi. Evimde yalnız kalıyorum. Çocuklar da baya olgun yaştalar. Kızım emekli olmuş. İlk torunum evlenmiş.
-80 yaş?
İyice güçsüz hissediyorum kendimi. Kendime tam bakamıyorum. Hizmetçiden yardım alıyorum. "Çocuklar beraber kalalım" diyorlar. Karar veremiyorum. Bazı tereddütlerim var.
-85?
Huzur evindeyim. Hayattan hiç bir beklentim yok. İbadetlerimi yapmaya çalışıyorum. Ölümü arzuluyorum.
-90 yaş?
O yaşa gelmeden ölmüşüm. mezarımın başında ölüm tarihim yazıyor. Mezarımın toprağı iyice yerleşmiş. Yaklaşık üç yıl önce ölmüşüm.
-Peki mezarın içini de hayal edebiliyor musun? dedi derviş.
Biraz bekledi. Gözlerini açabilirsin dedi. Genç gözlerini açtığında gözleri nemliydi. Farklı duygular içerisindeydi.
   Aynı soruları diğer gence de sordu. Ölüp mezarının içerisini hayal ettirdikten sonra Onun da gözlerini açtırdı.
Gençlerin ikisi de şoke olmuş gibiydiler. Dervişin sözüyle toparlandılar. Derviş diyordu ki:
Büyüklerimiz akıllı kişileri tarif ederken; Sadece bu gününü değil geleceğini de düşünerek yaşayanlar olarak tarif etmişlerdir."

EĞİTİMDE METOT (ÖZELLİKLE DİN EĞİTİMİNDE) AYETLERE VE HADİSLERE GÖRE NASIL OLMALIDIR?

1-Kolaylaştırınız,zorlaştırmayınız; Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz (Hadis- şerif)
"müjdeleyiniz" sözünü eğitimde: teşvik ediniz, cesaretlendiriniz şeklinde de anlayabiliriz.
"nefret ettirmeyiniz" sözünü ise bıktırmayınız, sevdiriniz biçiminde de anlayabiliriz
2-Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.(İsrâ : 53)
Bu ayeti eğitimciler: (öğretmen)kullarıma söyle (öğrencilerine)en güzel şekilde konuşsunlar. Yoksa şeytan aralarını bozar..." biçiminde anlarlarsa daha güzel eğitim verirler. Sözlerimizi dörde ayırabiliriz:
1-Kaba ve kötü  konuşma.
2-normal konuşma.
3-güzel konuşma.
 4-En güzel konuşma.
Ayet-i Kerimede bizlerden istenen "en güzel konuşma -ahsen-" dır. Bu durum, ancak seçerek ve dikkatli bir biçimde konuşmakla mümkündür.
3-"Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et..."(Nahl : 125)
Bu ayet-i kerimede, Allah Teala dinini öğretmenin ve ona çağırmanın iki temel ilkesini bizlere öğretmiştir.
a-Hikmet: Neyi, nerede, ne zaman, ne kadar, ve nasıl anlatacaksın (öğreteceksin) bunlar hikmetin eğitimdeki tezahürleridir.
b- Güzel öğüt: Gönlüne ve aklına hitap ederek, bağırıp çağırmadan, hakaret etmeden, seviyesine uygun örneklerle muhatabı iknaya çalışmak.
4-Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah'tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah'a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.(Âl-i İmrân : 159)
Bu ayetten çıkardığımız eğitimle ilgili mesajlar:
*Eğitimci merhametli, yumuşak huylu, tatlı dilli olacak. Nazik ve güler yüzlü olacak, öğrencilerinin kalbini fethetmeye çalışacak
*Kin gütmeyecek kendisine karşı yapılan hataları (gerektiğinde uyaracak) fakat affedecek.
*Gerektiğinde sınıfla ilgili kararlarda onlara danışacak. Alınan kararlara da uyulmasını sağlayacak.
*Güzel bir eğitim-öğretim için tüm tedbirleri aldıktan sonra hedefe ulaşmak için Allah'a tevekkül edip Onun yardımını dileyecek.
*Öğrencileri için dua edecek.
Kaba söz ve davranışlardan uzak duracak.

NOT: Bu hatırlatmalarımın, özellikle öğretmenliğimin ilk yıllarında bu ilkelere aykırı  bazı tavır ve davranışlarıma keffaret olmasını dilerim.

ÖĞRETMENİM! BEN OKUMAK İSTEMİYORUM. (Eğitim yazıları)

İlköğretimde öğretmenlik yaptığım yıllarda, 8. sınıflardan birisinin de sınıf rehber öğretmeniydim.
İngilizce öğretmeni bayan arkadaş, sınıfımdaki Ahmet isimli öğrencinin sınıfın huzurunu bozduğunu bildirdi. Biraz şaşırdım. Çünkü bahsedilen öğrenci uyumsuz bir öğrenci değildi. Çalışkan değildi ama şımarık da değildi.
Müsait bir zamanda Ahmed'i çağırdım. Hal-hatır sorduktan sonra. Onun iyi ve terbiyeli bir öğrenci olduğunu, fakat İngilizce dersinde dersin huzurunu bozmasına şaşırdığımı ifade ettim.
Ahmet, açık yüreklilikle anlattı:
Öğretmenim, ben okumak istemiyorum. Mecbur olduğu için okula geliyorum. Bu yıldan sonra da okumayacağım (O zaman lise zorunlu değildi) Ben kasap olmak istiyorum.
İngilizce dersinin benim işime yarayacağını düşünmüyorum. Bundan dolayı derse ilgi göstermiyorum ve dinlemiyorum. Öğretmenim de bana soru soruyor. Cevap veremeyince bana kızıyor.  Ağır sözler söylüyor. Arkadaşlarımın yanında küçük düşüyorum. Ben de O'nun dersinde huzursuzluk çıkarıyorum.
Ahmed'e dedim ki:
-Evladım! İşine yaramayacağını düşündüğün dersi öğrenmek istememekle haklı olabilirsin. öğretmenin görevi de öğretmek olduğu için o da sana öğretmek istiyor.
Okumak istemediğine göre, sana bu yıldan sonra İngilizce lazım olmayacak ama, liseye gidecek arkadaşların bu dersi öğrenmesi gerekiyor. Senin yüzünden bazı konuları anlamazlarsa onlara zarar vermiş olursun.
Ben öğretmeninle konuşayım derste sana soru sormasın. Sen de sınıfı rahatsız etmeden başka bir şeyle meşgul ol.
 “Tamam hocam” dedi. Hocasıyla da konuşarak meseleyi hallettik.
Okumak istemeyen çocuğu zorla okula getirirsen problem çıkartır.
Bizim köyde, camiye gitmek istemeyen çocuğu, babası namaz için zorla camiye götürmek isteyince çocuk:
"Namaz kılarım, ama okumadan kılarım" demiş. Zoraki eğitim de o hesap. Okula gelir ama derse katılmaz.
Üç ay kadar önce bir şeyler almak için bir kasap dükkanına girdim. Baktım bizim Ahmet kasap olmuş. Elimi öptü. "Çay içmeden bırakmam" dedi.  Sohbet ederken ben Ahmet’in sekizinci sınıf yıllarına gittim.
Demem o ki, okumak istemeyen çocuğu zorla okula getirmek hem çocuğa zulüm,
 hem öğretmenlerine zulüm,
hem de arkadaşlarına zulümdür.

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...