TEFEKKÜR AYETLERİ



TEFEKKÜR AYETLERİ -1
“Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz. “(Haşr : 21)


TEFEKKÜR AYETLERİ- 2
Bismillahirrahmanirrahim.
"Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ı tespih etmektedir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir."(Haşr : 1)
"Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah'ı tespih ederler. Her şey O'nu hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O, halîm'dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır." (İsrâ : 44)

"Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı tesbih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbihini (öğrenmiş) bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyle bilir."(Nûr : 41)

TEFEKKÜR AYETLERİ- 3

“O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.” (İbrâhîm : 34)
 

TEFEKKÜR AYETLERİ-4 (Kevni ayetler)

“Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere) yol bulabilsinler diye ondan geçitler yollar meydana getirdik.” (Enbiyâ : 31)
“Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah'ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler”(Enbiyâ : 32)
“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.”(Enbiyâ : 33)
  
TEFEKKÜR AYETLERİ-5
 (Casiye suresi)
3-Şüphesiz, göklerde ve yerde, inananlar için (Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren) nice deliller vardır.
4-Sizin yaratılışınızda ve Allah'ın (yeryüzüne) yaydığı her bir canlıda da kesin olarak inanan bir toplum için elbette nice deliller vardır.

5-Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah'ın gökten rızık (sebebi olarak yağmur) indirip, onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, rüzgarları evirip çevirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.

 
Müjdeleyen ve uyaran ayetler için: http://www.aliuslu.net/2018/04/mujdeleyen-ve-uyaran-ayetler.html

 


MUTLU VE MUTSUZ İNSANLARIN EN ÖNEMLİ FARKI

   Mutsuz insanlar devamlı çevresindeki olumsuzluklardan (veya olumsuz zannettikleri şeylerden) sızlanırlar. Bir bakıma mutluluklarını çevresindeki olumsuzlukların düzelmesine bağlarlar.

Tabii olarak bu pek mümkün değildir. Çünkü hayatın akışı içerisinde biten olumsuzlukların- problemlerin- yerine başka problemler gelecektir. Böylece bu tip kimselerin mutsuzlukları devam eden bir sürece dönüşür.
    Mutlu insanlar ise; Hayatı olduğu gibi kabul ederler. Problemlerle baş etmeye çalışırlarken, çevresindeki güzellikleri fark edip onlardan mutlu olmayı bilirler.

 Hele bir de bu hayatın imtihan olduğunun bilincindeyse, olumsuzluklara sabrederek ve bundan kazanacağı sevapları da düşünerek onlardan bile mutlu olabilirler.
Kısaca mutluluk ve mutsuzluk çoğunlukla bizim olaylara bakışımızın sonucudur.

Şöyle bir kıssa okumuştum:
Ayakkabısı delik olan, başka ayakkabısı da bulunmayan bir şahıs yağmurlu bir günde bu durumdan epeyce muzdarip olmuş. Çok mutsuz bir vaziyette evinin önünde otururken, oradan bir bacağı kesik, koltuk değnekleriyle yürüyen ve mutluluğu yüzünden okunan bir şahıs görmüş.
Koşarak yanına varmış ve demiş ki:
"Arkadaş! bacağının birisi yok, ama gördüğüm kadarıyla sen mutlusun. Bunu nasıl başarabiliyorsun."
 Adam öbür bacağını ve kollarını göstermiş. "Evet bacağımın birisi yok ama öbürü var. Yavaş da olsa gideceğim yere gidebiliyorum. Gördüğün gibi kollarım da sağlam ve onlara yaslanabiliyorum. Ayrıca diğer organlarım da Allah'a şükür sağlam" Sonra tebessümler saçarak devam etmiş yoluna.
NOT: Bahsettiğimiz olaylar normal olaylardır. Yoksa psikolojik travmalar elbette herkesi mutsuz yapar
 

MÜJDELEYEN 10 AYET

Euzu billahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim
MÜJDELEYEN BİR AYET- 1
"Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız"(Nisâ : 31)

MÜJDELEYEN AYET -2
"Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size niye azab etsin ki? Allah şükrün karşılığını verendir, hakkıyla bilendir."(Nisâ : 147

TEFSİR (Kur'an Yolu: Diyanet tefsiri)
Allah kullarına lutufta bulunmakla büyümez, ceza vermekle de küçülmez. O, mutlak büyüktür, mutlak kâmildir. O’nun vahiy yoluyla bildirdiği sıfatları ve fiillerine genel bir bakış yapıldığında rahmetinin gazabına galip olduğu, kullarını sevdiği, onlardan iman, ibadet ve güzel davranışlar b...
eklediği, bunlardan hoşnut olduğu, dünyayı imtihan için yarattığından iyilerin mükâfatı, kötülerin ise cezayı hak etmelerinin hikmet gereği bulunduğu, hak edilenin üstündeki lutfu için sınır bulunmamakla beraber azabının, kulların günahlarına ve suçlarına uygun ve bunlarla sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. Bu ilke çerçevesinde iman eden ve verilen imkânları yerinde kullanan, buna ek olarak diliyle de nimetin sahibini zikredip O’na şükranlarını sunan kula rabbi niçin azap etsin? İman yerine küfre, ibadet ve iyilik yerine kötülüğe sapan kimseler, bunların karşılıklarını gördüklerinde kusuru Allah’ta değil, kendilerinde arasınlar!


MÜJDELEYEN AYETLER-3
"De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz... ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."(Zümer : 53)

TEFSİR (Kur'an Yolu Tefsiri: DİB)
“Haddi aşmak”tan maksat, günahlara dalarak Allah’ın hükümlerini çiğnemektir. “Kendi aleyhlerine olarak” diye çevirdiğimiz alâ enfüsihim deyimiyle, günah işleyen kişinin, her şeyden önce kendi ruhunu ve hayatını kirletmiş, kendisine zarar vermiş olacağına dikkat çekilmektedir (Râzî, XXVII, 4). Bu âyet, Allah’ın rahmet ve affının asla ümitsizliğe izin vermeyecek derecede geniş olduğunu en açık bir şekilde ortaya koyan ilâhî müjde olarak değerlendirilir. Allah’ın iradesini sınırlayacak hiçbir güç bulunmadığı için O’nun
bağışlama yetkisine belli şartlarla sahip olduğu gibi bir görüş de ileri sürülemez. Bununla birlikte âyetin “Allah bütün günahları bağışlar” meâlindeki bölümünü, O’nun bir taahhüdü olarak anlayıp, inanan inanmayan, tövbe eden etmeyen, kendisine yönelen yönelmeyen herkesi bağışlayacağını düşünmek, kaçınılmaz olarak dinî ve ahlâkî gevşekliğe hatta anarşiye yol açar. Öte yandan kural olarak Kur’an’ın bir âyetini bütününden kopararak tek başına değerlendirmek ciddi yanlışlar doğurabilir. Nitekim bu âyette “Allah bütün günahları bağışlar” buyurulurken, Nisâ sûresinin 48 ve 116.
âyetlerinde aynı ifadelerle, “Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse hakkında bağışlar” buyurulmuştur. Görüldüğü üzere burada Allah’a ortak koşanların bağışlanmayacağı açıkça belirtildiği gibi bunların dışında kalanları bağışlaması da mutlak olarak ifade edilmeyip Allah’ın dilemesi şartına
bağlanmıştır. Yanlış anlama ihtimalini önlemek düşüncesiyle konumuz olan âyetin meâlinde bu şartı (dilerse) şeklinde göstermeyi yararlı gördük. Esasen bir sonraki âyet de Allah’ın affına lâyık olabilmek için her şeyden önce O’na yönelip teslim olmak gerektiğine işaret etmektedir. Bununla birlikte Ehl-i sünnet âlimleri, affın tövbe şartına
bağlı olmadığını belirtmişler; bu şartı ileri sürenlerin keyfî olarak âyetin kapsamını
daralttıklarını savunmuşlardır (bk. Şevkânî, IV, 538; Allah’ın affının
kapsamıkonusundaki değişik görüş ve yorumlar hakkında bilgi için bk. Nisâ 4/48).

MÜJDELEYEN AYETLER-4
"Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa
uğratılmazlar."(En'âm : 160)
MÜJDELEYEN AYETLER- 5
ALLAH DOSTU KİMDİR? ONLARA NELER VADEDİLMİŞTİR?
Bismillahirrahmanirrahim.
“Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.”(Yûnus : 62)
“Onlar, iman edip de takvâya ermiş olanlardır.”(Yûnus : 63)
“Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.”(Yûnus : 64)

MÜJDELEYİCİ AYETLER-6

“İman edip de salih amel işleyenler var ya, biz onları mutlaka salihler (iyiler) arasına sokacağız.” (Ankebût : 9 /DİB meali)

"İman edip iyi işler yapanları, muhakkak sâlihler (zümresi) içine katarız.”  (Ankebût -9 / Diyanet Vakfı Meali)

   MÜJDELEYİCİ AYETLER-7
“… Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa Allah ona bir çıkış yolu açar.Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şeye bir ölçü koymuştur.”  (Talâk/ 2-3)
 
MÜJDELEYEN AYETLER-8
Beyyine suresi:
7-İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.(D.Vakfı meali)
7-Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar.(DİB meali)

8-Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan (O'na saygı gösterenler) içindir.
DUA
Rabbimiz bizleri hakiki manada iman eden ve razı olduğu salih ameller işleyenlerden eylesin. Allah Teala'dan razı olan ve O'nun da razı olduğu kullarından eylesin.
MÜJDELEYEN AYETLER-9

"Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz."(Muhammed : 7)
DUA
Rabbimiz bizleri dininin hizmetkarlarından eylesin. Ayaklarımızı istikamet üzere sabit kılsın.


 MÜJDELEYEN AYETLER 10  VE DUA
"Kim bir kötülük yaparsa, ancak onun kadar ceza görür. Kadın veya erkek, kim, mü'min olarak salih bir amel işlerse işte onlar cennete girecek ve orada hesapsız olarak rızıklandırılacaklardır."(Mü'min : 40)
DUA
Rabbimiz bizleri salih amel işleyen salih (ve saliha) müminlerden eylesin. İyilerle beraber Cennetine kabul eylesin....
 

 


 

ÖĞÜT VEREN AYETLER- 1

ÖĞÜT VEREN AYETLER-1 
"Rahmân'ın(has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) «Selam!» derler (geçerler);"(Furkân : 63)
"Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler" (Furkân : 64)
 ****
ÖĞÜT VEREN AYETLER-2
Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhitlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır.(Nisâ : 135)
****
ÖĞÜT VEREN AYETLER-3 (ve dua)
“Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun.” (Tevbe : 119)
DUA
Allah’ım!
Bizleri doğru olan ve doğrularla beraber olan müttaki müminlerden eyle.

UYARICI AYETLER


UYARICI AYETLER-1
Bismillahirrahmanirrahim
"...Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez."(Kasas/ 76:Diyanet Vakfı Meali)

UYARICI AYETLER-2
“Âyetlerimiz hakkında ileri geri konuşmaya dalanları gördüğünde, onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma.”(En'âm : 68)
“Oysa Allah size Kitapta (Kur'an'da) "Allah'ın âyetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz" diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.”(Nisâ : 140)
 
UYARICI AYETLER-3
Bismillahirrahmanirrahim.
"Allah'ı unutan ve bu yüzden Allah'ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fasık kimselerin ta kendileridir."(Haşr : 19)

UYARICI AYETLER -4
Bismillahirrahmanirrahim.
"Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah'a karşı sorumluluklarınızı yerine getirin, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır."(Haşr : 18)
*Buradaki "yarın" kelimesi "ahiret" için demektir. Demekki Ahiret "yarın" kadar yakındır.
*Her günümüzün bir "yarın"ı vardır. Fakat bir gün öldüğümüzde -ki her zaman ölebiliriz- bizim için "yarın" ahiret olacaktır.


UYARICI AYETLER- 5

“(Ey Muhammed!) İnsanları, kendilerine azabın geleceği gün ile uyar. Zira o gün zalimler, "Ey Rabbimiz! Yakın bir süreye kadar bizi ertele de senin çağrına uyalım ve peygamberlerin izinden gidelim" diyecekler. Onlara şöyle denilecek: "Daha önce siz, sonunuzun gelmeyeceğine yemin etmemiş miydiniz?" (İbrâhîm : 44)

UYARICI AYETLER-6


“Nihayet onlardan  birine ölüm gelip çattığında: «Rabbim! der, beni geri gönder;»(Mü'minûn : 99)

«Ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.» Hayır! Bu onun ağzından çıkan (boş) bir laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.(Mü'minûn : 100)

Sûra üflendiği zaman artık aralarında akrabalık bağları kalmamıştır; birbirlerini de arayıp sormazlar.(Mü'minûn : 101)

Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.(Mü'minûn : 103)


UYARICI AYETLER-7

1-Elif Lâm Mîm.

2-İnsanlar, "İnandık" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.
3-Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır. (Ankebut 1-3)
 
 
 
UYARICI AYETLER-8
“Eğer yerde ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha o zulmedenlerin olsaydı, kıyamet gününde azabın fenalığından (kurtulmak için) elbette bunları fedâ ederlerdi. Halbuki (o gün) onlar için, Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır.”  (Zümer : 47)
Onların kazandıkları kötülükler (o gün) açığa çıkmış, alaya aldıkları şey, kendilerini sarmıştır.” (Zümer : 48)

 
    UYARICI AYETLER-9
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir”( Hac : 1)
 (Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah'ın azabı çok dehşetlidir.” (Hac : 2)
 DUA
 Ey Rabbimiz!
Bizleri müttakilerden eyle. Senden gereği gibi korkan, günahlardan sakınanlardan eyle, Hayatın ve ölümün fitnelerinden muhafaza eyle
 
 
UYARICI AYETLER-10 ( ve bir dua)
 
“Kim, Rahmân'ın Zikri'ni görmezlikten gelirse biz onun başına bir şeytan sararız. Artık o, onun ayrılmaz dostudur.”(Zuhruf : 36)
“Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.”(Zuhruf : 37)
AÇIKLAMA:


Zikr: Kur’an da hatırlamak, anmak, düşünmek manalarında kullanıldığı gibi Kur'an’ın kendisine de zikr denilmiştir.

“Zikr” kelimesini Kur'an olarak düşündüğümüzde: “Kim Kur’an’dan yüz çevirirse, uzak durursa ona şeytanı musallat ederiz..” şeklinde anlaşılır.
 Anmak ve düşünmek olarak anladığımızda bu takdirde :
“Kim, Allah’ı anmaz yaptıkları işlerde O’nu hesaba katmazsa ona şeytanı musallat ederiz…” şeklinde de anlaşılabilir.
*Kanaatimce İki mana birden düşünülmelidir.
DUA

Rabbimiz! Senin zikrinden gafil olmaktan sana sığınırız. Yaptığımız işleri ve davranışları seni hesaba katmadan yapmaktan sana sığınırız. Böyle yapmaktan bizleri muhafaza eyle. Kalbimiz ve dilimizle seni zikreden müminlerden eyle.
Bizleri Kur'an'la hemhal olan, O'nu okuyan, anlayan ve prensiplerini hayatına uygulayanlardan eyle.
İnsan ve cin şeytanlarının bize arkadaşlık yapmasından bizleri muhafaza eyle.

Doğru yoldan sapmaktan ve yanlışlarımızı doğru zannetmekten nefsimizi ve neslimizi muhafaza eyle.

 UYARICI AYETLER-11 (ve bir dua)

"Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir." (A'raf/ 179)

DUA:
Ey Rabbimiz! Bizlere hakikati idrak edecek kalpler ihsan eyle, kalplerimizin gaflette olmasından sana sığınırız.
Gözlerimizi hakikati gören gözlerden; kulaklarımızı hakikati işten kulaklardan eyle. Bizleri Cehennemliklerden yapma. Günahlarımızı bağışla.

UYARICI AYETLER-12

“İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz mü'min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.”(Nûr : 23-24)
DUA
Allah'ım!
İftira atmaktan, atılan iftiraya alet olmaktan ve iftiraya uğramaktan sana sığınırım. Laneti hak edecek tüm davranışlardan da sana sığınırım. Lutfunla bizleri muhafaza eyle.

UYARICI AYETLER-13

"Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyor, ahireti bırakıyorsunuz."
(Kıyâmet suresi : 20-21)

BAHARDA SABAH TERAPİSİ

 Artık bahar geldi. Sabah namazından sonra size en yakın ağaçlık bir yerin yakınına (Park, mezarlık, orman gibi) gidebilirsiniz.
Havanın en temiz olduğu saatler. Henüz gürültü başlamamış. Etrafta dikkatimizi dağıtacak pek bir şey yok henüz. 
Kuşların cıvıltısı müthiş bir haz veriyor.

 Adım attıkça vücudumuz, nefes aldıkça ciğerlerimiz faydalanıyor. Gözlerimiz normalde göremediğiniz şeyleri fark ederken,bakışlarımız ibretli bakışlara dönüşüyor. Gözlerimiz seyrettiklerinden büyük bir zevk alırken zihnimiz tefekkür ediyor. 

Dilimizdeki Efendimizin öğrettiği tesbihat ve zikirler kalbimize  gıda olurken ,kuşların ötüşleri –ki onların tesbihatıdır-  psikolojimize müsbet yönde etki ediyor.
   Bu şekilde yarım saat- kırkbeş dakika arasındaki bir yürüyüş, Bedenimiz, ruhumuz, maddi ve manevi kalbimiz için güzel bir terapi olacaktır.
 Ücretsiz bir terapi ve kolay bir mutluluk…

                                                               24 mart 2018- Ali USLU

 

ÜÇ AYLARDA ÜÇ ŞEY

    Malum mübarek üç ayların en önemlisi Ramazan ayıdır.
 Ramazan ayı ise önemini Kur'an'dan alır.
"Ramazan ayı, ki Kur’an o ayda indirilmiştir."(Bakara /185) Bildiğimiz gibi Kur'an-ı Kerim’in inmeye başladığı Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.(Kadir/3)...
O zaman düşünelim:
 Kur'an’ın indiği gece bin aydan daha değerli ise; O’nun indiği ay, diğer aylardan değerli ise Kur'an’ın kendisi ne kadar değerlidir?
 Buradan yola çıkarak şu çıkarımlarda bulunabiliriz:
 Kur'an-ı Kerim’i okuyarak veya anlama gayretiyle geçirdiğimiz bir saat, diğer binlerce günden daha değerlidir.
Ramazan ayı çok değerli olduğundan her anı bizler için mühimdir. Bundan dolayıdır ki -kanaatime göre- Ramazan'a hazırlık için önceki iki ay dahi önemli kılınmıştır.
 Malum, önemli şeylere önceden hazırlanılır, son güne bırakılmaz. Mesela Dünya Kupası maçlarına katılacak takımlar epey önceden hazırlık maçları yapmaya başlarlar. Yoksa sonuç hüsran olur. Bizler de Ramazan ayına ruhi ve beden yönünden hazırlık yapmalıyız. Hiç hazırlanmadan Ramazan’a başlarsak istenilen performansı gösteremeyiz.
Peki bu iki ayda ne gibi hazırlık yapmalıyız?
 1-ZARARLILARI BIRAKMALIYIZ. Rabbimizin hoşlanmadığı davranışlarımız, sözlerimiz, ahlakımız varsa bunları bu iki ayda bırakmaya çalışmalıyız
 2-YARARLI ŞEYLERİ ÇOĞALTMALIYIZ. Rabbimizin emrettiği şeylerde noksanlarımız varsa onları tamamlamalı, O’nun tavsiye ettiği, bizi Rabbimize yaklaştıracak şeyleri çoğaltmalıyız. Mesela nafile namazlar, oruç, Kur’an okumak, tesbihat, zikir, dua gibi nafile ibadetlerimizi çoğaltmalıyız. İbadetlerimizi ve ahlakımızı Peygamber Efendimizinkine benzetmeye çalışmalıyız.
 3- ZARARI DA YARARI DA OLMAYAN ŞEYLERİ TERKETMELİ HİÇ OLMAZSA AZALTMALIYIZ. Bu tür söz ve davranışlarımız her ne kadar zararı olmasa da -kardan zarar- sayılır. Çok önemli zaman dilimlerini boşa geçirmemize sebep olurlar.
İlk iki ayda bunları yaparsak, inşallah Ramazanı daha dolu bir biçimde geçirebilir ve O ayın bereketinden daha çok istifade edebiliriz.
 NOT: Bir davranışın bırakılması ve kazanılması yaklaşık kırk gündür.
 Diğer yazılarımız için: www.aliuslu.net

 

HAKLI OLMAK YETERLİMİDİR?

   İlişkilerimizde haklı durumda olduğumuzu düşünmek bize güç verir. Fakat haklı olmak her zaman istediğimiz neticeyi almamıza yeterli değildir. Aynı zamanda akıllı olmak da gereklidir.  
    Örnekle açıklamaya çalışalım. Diyelim ki siz aracınızla çevre yoluna çıkacaksınız. Işıklarda beklediniz ve size yeşil yandı. Tam hareket etmek üzereyken baktınız solunuzdan bir kamyon bastırmış geliyor. Kırmızı ışıkta geçme ihtimali yüksek. Adam dalgın mı, sarhoş mu? frenleri mi patladı bilmiyorsunuz. Bilmenizin de bir önemi yok zaten.
   Bu durumda ne yaparsınız?


   Ya durup kamyonun geçmesini beklersiniz. Bu durumda akıllılık etmiş canınızı ve malınızı korumuş olursunuz.

   Ya da yol benim hakkım deyip bastırırsınız. Haklısınız yol sizin, ama bu haklılık canınıza ve malınıza zarar gelmesini önleyemeyebilir. Haklı olduğunuz halde yaralanabilir veya ölebilirsiniz.

   İnsanlarla ilişkilerimiz de böyledir. Bazen haklı olduğumuz halde firene basmak gerekebilir. Yoksa kaza, kaçınılmaz olur.
   Ayrıca, bizim kendimizi haklı zannetmemiz illaki haklı olduğumuzu göstermez. Belki muhatabımız da kendini haklı görüyordur. Veya gerçekten de o haklıdır.

 Özellikle, evli çiftlerin bu konuya çok dikkat etmesi gerekiyor. Haklı olduğunu zannettiği durumlarda bile firene basmalı. Kontrolü kaybetmemelidir. Biz buna “sabır” diyoruz. Aksi takdirde bir çok aile yuvası kazaya uğrayıp hasar görebilir. Dağılabilir. Bu sebeple kavgalar olabilir. Hatta cinayetle sonuçlanabilir.

  Yüce Kitabımız Kuran'da “...Şüphesiz ki Allah sabredenlerle beraberdir” (Bakara/ 153) Buyuruyor.

Başka ayetlerde de: “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur. Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur.”(Fussilet : 34-35)

Sabırlı olmak, netice itibariyle bizi kazançlı hale getirir.
Diğer yazılarımız için: www.aliuslu.net


HORTUM


       Hiç hortum gördünüz mü?  Bu dediğim hortum, içinden suyun aktığı hortum değil, rüzgarın etkisiyle oluşan hortumdur. Ben ufak tefek hortumlara bizzat şahit oldum tozu dumana katıyor. Tozlar kağıt parçaları dönerek havada uçuşuyorlar. Bir karesinde de okulun çatısındaki kiremitlerin bir kısmını aşağı düşürmüştü. Fakat televizyonda izlediğim hortum oldukça kuvvetliydi. Antalya taraflarında seraları kökünden sökmüş köyün birisini de oturulamaz hale getirmişti. Evlerin birçoğunun çatıları uçmuş ahşaptan yapılan yerler odun yığını haline gelivermişti.
     Sonra başka ülkelerde olan hortumlara baktım internetten. Ne büyük bir olay. Koca koca ağaçları kökünden söküyor direnenler gövdeden bir çomak gibi kırılıyor.
     Amerika’da okuyan bir öğrencimin anlattıkları da ilginçti. Hocam dedi “televizyonda haber seyrederken gördüm Amerika’daki bir hortum “TIR”ı   havalandırmış kağıt gibi döndürüyordu.”
      Kuvvetli bir fırtına da aynı şekilde önüne gelen bir çok şeyi yıkıyor, sürüklüyor değil mi?
      Bu fırtına ve hortum olaylarını düşünürken aklıma şu düşünceler geldi. Rüzgar çok büyük bir nimet aslında. Hava akımını sağlıyor. Yaz günlerinde rahat nefes aldırıyor, kış günlerinde bacalardan çıkan dumanın dağılmasını sağlıyor. Ama aynı rüzgar şiddetini artırıp fırtınaya, hortuma dönüştüğünde zararlı hale geliyor.
    İnsanlarda bulunan bir çok duygu (mal-mülk sevgisi, makam sevgisi gibi) normal dozda olduğunda rüzgara  benzer.
Mesela, mal –mülk sevgisi. Bu duygu olmasa insanları çalıştıramazsınız. Hayat sıkıcı olur. Bu duygu normal bir dozda olursa insanları çalışmaya, kazanmaya teşvik eder yani rüzgar gibi faydalı olur.
Fakat bu duygu çok aşırı olursa hırs halini alırsa, fırtınaya dönüşür, çevresine zarar vermeye başlar. Mal-mülk için gönüller kırar, rüşvete bulaşabilir, sahtekarlık yapabilir, yalan söyleyebilir, hırsızlık-gasp yapabilir. Hatta cinayet işleyebilir. Dolayısiyle çevresine zarar verir ve çevresi tarafından sevilmeyen, istenilmeyen bir kişi haline gelir. Diğer duyguları da buna kıyas edebilirsiniz
   Ahireti tehlikeye girdiğinden ayrıca en çok zararı kendisine de vermiş olur.
Peygamber Efendimizin bizleri uyarıp şöyle buyurduğu rivayet edilir:" Bir sürüye salınan iki aç kurdun sürüye verdiği zarar, kişinin mal ve şeref (makam-şöhret) hırsıyla dine verdiği zarardan daha az değildir." (Tirmizi/ züht)
Önceki yazımız: http://www.aliuslu.net/2018/02/sevgi-saygi-uzerine-egitim-yazlar5.html





DERVİŞ VE CAMİ (Tefekkür yazıları)

   Derviş, bütün camileri Mescid-i Nebi'nin birer şubesi olarak görür, yeni gittiği yerlerde  değişik camileri, imkanı varsa tarihi camileri ziyaret ederdi.
İstanbul’a gittiğinde de aynı şeyleri yaptı. Süleymaniye, Sultanahmet ve Fatih Camilerini ziyaret etti.
 Ziyaret ettiği camilerin her birinde tahiyyatü’l-mescid namazı kıldı. Sonra fatiha ve üç ihlas okudu.  Bu okuduklarından meydana gelen sevapları Peygamber efendimize, O'nun ailesine, sahabe efendilerimize, alimlerimize, şehitlerimize, kendi geçmişlerine sonra da tüm müminlerin ruhlarına bağışladı.
Sonra da bu camiyi yapan, yaptıran, yapımında emeği geçen, bu camide dua ve ibadet eden tüm müminlerin ruhlarına bağışladı.
Aslında derviş bunu ilk girdiği bütün camilerde yapmaya çalışırdı.
"İşte o gün yer Rabbinin ona vahyetmesiyle bütün olayları haber verir"(Zilzal /4-5) Ayetini öğrendiğinden beri değişik camilerin kendi iman ve ibadetine şahitlik etmesini isterdi.
 Ayrıca Tarihi camilerde ibadet ve dua ederek  farklı zaman dilimlerinde bu mabetlerde ibadet etmiş Allah dostlarıyla aynı karelerde yer almak isterdi.

Camilerin özellikle tarihi camilerin insana huzur veren manevi bir atmosferi olduğunu düşünür ve söylerdi.
Sadece camilerin değil, her mekanın oradaki yaşanan olaylardan etkilendiğini ve sonra da etkilediğini düşünürdü.
Peygamber efendimiz bir seferden dönerken, yoruldukları halde bir mahalde arkadaşlarının mola isteklerine izin vermeyip "burada helak olan bir kavim var" mealinde konuşmasından dolayı böyle düşünürdü.
Tarihi camilerde de yüz yıllardır  ibadet ediliyor, dualar ediliyor. Kuran okunuyor, her namazdan sonra tesbih, hamd ve tekbirler okunuyordu.
Belki de büyük-küçük günahların, hatta mekruhların işlenmediği yerlerdi buralar. Mesela buralarda içki, kumar, zina gibi büyük günahlar işlenmemişti. Buraya müminler temiz elbiseleriyle, temiz bedenleriyle  gelmişler, dua ,edip namaz kılmışlar, bazıları tevbeler edip günahlarından arınmışlardı.
Yüz yıllardır kim bilir kaç Allah dostu, Rabbinin yanında kıymetli nice insanlar buralarda ibadet etmişlerdi. Kim bilir kaç bin müminin duasına icabet edilmişti buralarda.
Topluca yapılan dualarda acaba kaç binlerce amin sözü buradan semalara yükselmişti. Buralara Rabbimizin rahmet hazinelerinden kaç defa yağmur gibi rahmet ve mağfiret yağmıştı. 
Elbette bütün bu güzellikler caminin duvarlarına, sütunlarına, kubbelerine pozitif olarak etki etmiş ve bu pozitif enerji oraya girenlere yansıyordu.
 Derviş, camileri manevi bir korunak olarak da görürdü. Özellikle yaz günlerinde gittiği yerlerde çevredeki maddi ve manevi olumsuzluklardan rahatsız olduğunda  hemen uygun bir camiye giderdi.
   Temmuz ayının sıcak bir gününde  gittikleri Bursa'da da aynı şeyleri yaşadı derviş. Çevredeki olumsuzluklardan iyice bunalmıştı. Arkadaşlarından müsaade isteyip öğle namazından sonra Ulucami'de buluşmayı kararlaştırdılar.
Yakınlarında bulunan Ulucami'ye gidip önce yavaş yavaş abdest aldı. Abdest onu baya bir rahatlatmıştı. Camiye girdiğinde güçlü bir manevi hava ile karşılaştı. Bu havayı kuvvetlice çekti içine.
 Önce selam verdi kendi işiteceği bir sesle camiye ve içindeki  varlıklara. Hafif loş bir mekanı seçti. İki rekat namaz kıldı.
Sonra eline bir tesbih alıp Peygamberimizden bize ulaştığı şekliyle yüz kere istiğfar getirdi.
Sonra sırayla yüzer kere "Sübhanallahi ve bihamdihi" "Elhamdülillah" "La ilahe illallah" "Allahuekber", "La havle vela guvvete illa billah" dedi. Sonra da yüz kere salatü selamlar okudu. Dualar etti. Dualarında Camiyi yapan, yaptıran, imar eden ve burada ibadet edenleri de duasına kattı.
 Camiden ayrılırken iç ve dış sıkıntılarının tamamen kaybolduğunu ve yerine inşirah geldiğini hissetti.
Camiden çıkıp biraz uzaktan tekrar camiye bakarken şöyle diyordu." Camileri müminler için terapi merkezi yapan Allah'mıza hamdolsun."
Diğer derviş yazıları: http://www.aliuslu.net/2017/11/tefekkur-hikayeleri.html

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...