HESAP GÜNÜ VAR, HESAP VAR...

Derviş dedi ki:
Bak kardeşim! 
Madem ki hesap gününe ve  hesaba inanıyoruz;
O gün gelmeden, hesabımızı ona göre yapıp Ona uygun davranmalıyız.
Bugünkü genel problemimiz; Hem hesap gününe inanıyor hem de hesap yokmuş gibi yaşıyoruz.

HİKMETSİZLİK

İmkanlarınız müsait, 500 000 lira veya daha fazla  vererek kaliteli lüks bir araba aldınız diyelim.

Her şeyiyle mükemmel bir araba... Fakat yeterli miktarda yağ koymayı ihmal ettiniz. Ne olur?

Arabada çeşitli arızalar meydana gelir değil mi?

 150-200 liralık yağ koyma ihmali, 500 000 liralık arabayı işlevsiz hale getirebilir.

Yaptığımız işlerde hikmetin olması ve olmaması da arabadaki yağa benzer.

Yaptığınız işle ilgili ne kadar donanımlı olursanız olunuz, eğer hikmet boyutunuz eksikse istenilen neticeyi elde edemezsiniz.

Mesela:

Dini bilginiz çok iyi düzeyde diyelim. Eğer bunu hikmetle harmanlayamamışsanız çevrenize pek faydanız olmadığı gibi vatandaşın contasını da yaktırabilirsiniz.

Diğer işleri de buna kıyas ediniz. İdarecilik, çocuk yetiştirme, siyaset v.b.

Neyi, ne zaman, nerede, ne kadar, kime, nasıl söyleyeceğinizi (davranacağınızı) bilmek hikmetin gereklerindendir.

 


KINAYICILARIN KINAMASINDAN KORKMAMAK

"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah'ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir." (Mâide : 54)

Ayet-i Kerimede övülen müminlerin özellikleri.

*Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler.

 *Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı güçlü ve onurludurlar.

 *Allah yolunda cihad ederler.

 *(Allah Teala'nın hükümlerini uygulama konusunda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. 

İşte bu, Allah'ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir." (Mâide : 54)



BENİM KİM OLDUĞUMU BİLİYOR MUSUN?

   Öfkesinden yüzünün rengi değişmiş, burnundan soluyordu... Kapıyı çalmadan bir baskın edasıyla dervişin odasına girdi. İşaret parmağını dervişe doğru uzatarak tehditkar bir tavırla bağırdı:

-Sen benim kim olduğumu biliyor musun???

Derviş, gayet sakin bir şekilde adamın yüzüne baktı ve dedi ki:

-Biliyorum da senin söylediğin anlamda kim olduğunu bilmiyorum.

-Ben falancanın yeğeniyim. Kendine dikkat et!...

Derviş, yüzündeki ifadeyi sertleştirerek kararlı bir ses tonuyla konuştu:

-Beyefendi size haksızlık mı yapıldı?

- .......(cevap yok)

-Ben ne yapıldığını özetliyeyim.

Siz ayrıcalık istiyorsunuz, hakkınız olmayan şeyi talep ediyorsunuz. Talebiniz olmayınca da beni falanca ile tehdit ediyorsunuz. Sonra yüz ifadesini ve sesini sertleştirerek dedi ki:

-Peki, ya siz benim kim olduğumu biliyor musunuz?

Adam, beklemediği bu cevap karşısında afalladı.

-Siz söylemeden ben söyleyeyim.

Her şeye gücü yeten Aziz ve Kahhar olan Allah Teala'nın kuluyum.

Ben çok acizim lakin O çok güçlü. O haksızlık yapanları ve şımarıkları sevmez. Ve Azizün züntikamdır. Sen de kendine dikkat et.

-O ne demekmiş?

-Araştırdığında anlarsın.

DERVİŞİN İSTEDİĞİ MAKAM

Arkadaşı, sohbetteki samimiyetten de cesaret alarak dervişe sordu.

-Derviş! yaşınızın altmışa yaklaştığını söylüyorsunuz.

Dünyada çok arzuladığınız bir makam- mevki oldu mu?

Derviş çok uzaklara bakarak biraz düşündükten sonra:

"Evet oldu kardeşim. Hem de çok arzu ettiğim bir makam oldu.” Dedi.

Biraz durakladıktan sonra devam etti:

“ Arzu ettim etmesine de, bu işte arzu tek başına yeterli olmuyor ki."

Şimdiye kadar dervişin amirlikte gözü olmadığını, bu konudaki teklifleri kabul etmediğini bilen arkadaşı  biraz hayretle sordu:

-Hangi makamdı o derviş!?

Derviş:

-"İbadullahissalihin (salih kullardan olmak) "makamı kardeşim. Bizim gibi kullar için ulaşabileceğimiz en büyük makamlardandır.

 O makama da ancak salih amellerle ulaşılır. İhlas, gayret ve devamlılık gerektirir. İşte bunlarda eksikliğimiz var maalesef"

Sonra gözlerini hafif kıstı, arkadaşından gözlerini kaçırdı. Yan tarafa dönüp mendilini çıkardı.

HAKARET

İçinde hakaret barındıran sözler (söylendiği, yazıldığı veya paylaşıldığı) zaman;
Bir faydası oluyor mu acaba?
Kanaatimce bu tür şeylerde sadece provakatörler amacına ulaşır.

TEFEKKÜR ETMEK İSTEYENLER İÇİN...

"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır." (Bakara : 164)

Şimdi üzerinde düşünülerek dersler çıkarılacak, ibret alınacak şeyleri maddeler halinde yazalım ve üzerinde tek tek düşünelim (tefekkür edelim)

*Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında,

 *gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde,

İ*nsanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde,

 *Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda,

*Yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında,

 *rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde

 düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini isbatlayan) birçok deliller vardır."


ATALARDAN KALMA BAHÇEMİZ.

Diyelim ki önceki atalarınızdan kalma nesilden nesile intikal etmiş, çeşit çeşit güzel ağaçlarla dolu bir bahçeniz var.

Her nesil bu bahçeye güzel bakmış,önceki ağaçları korumuş, hem kendisi istifade etmiş hem de gelecek nesillere yeni fidanlar ilave ederek güzel bir miras bırakmıştır.

Fakat son bir kaç nesil bahçeye gerekli önemi göstermemiş, gerekli bakımı yapmamış bu sebeple bahçenin verimi düşmüş, bazı ağaçlar kurumaya yüz tutmuş ve yabani ağaçlar boy göstermeye başlamış. Yabani otlar bahçeyi istila etmiş.

Buna rağmen, yaşları kırkın üzerinde olanlar, atalarından görüp öğrendikleri için yabani ağaçları ve otları tanıyorlar.. Ayrıca az da olsa bahçenin meyvelerinden istifade ediyorlar.

 Anadolu kültürünü atalardan gelen, çeşitli güzel meyve ağaçlarıyla dolu bu bahçeye benzetelim.

Bu güzel kültür, nesilden nesile güzellikler katılarak oluşmuş harika bir kültürdür. Bu kültürde yetişenler iyi öğrenim görmeseler bile bu kültür sayesinde iyi bir eğitim alabilmişlerdir. 

Bu kültürde bir çok irfan sahibi kişiler yetişmiştir ki biz buna Anadolu irfanı diyoruz.

Bu kültür ve irfan sayesinde milletimizi ayakta tutan en önemli değerler toplumun fertlerine benimsetilmiş. Aile yapımız ve aile bağlarımız güçlü olmuş. Millet olarak üçlü bir toplum oluşturmuşuz.

Önceki nesiller hem devraldıkları kültürü korumuş hem de geliştirmişlerdir. Ta ki son bir kaç nesile kadar.

 Son nesiller ise bu kültürü maalesef koruyamamış ve bizi millet yapan değerlerimiz zayıflamaya başlamıştır.

Buna rağmen bizler atalarımızdan gördüklerimiz sayesinde az da olsa güzelliklerimizi tanıyıp bunlardan istifade ediyoruz.

 Fakat endişemiz bizden sonraki nesiller, bahçedeki yabani ağaçları bahçenin gerçek ağacı zannedecek ve kurumaya yüz tutan ağaçların bakımını yapmak yerine belki de  onları keseceklerdir.

Yine bahçedeki zararlı otlara da doğallık kisvesiyle dokunmayacak onlarla mücadele etmiyecektir.



ZİNAYA YAKLAŞMAYIN BİLE...

"Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur." (İsrâ : 32)

    Dikkatinizi çekti mi acaba. Kuran, "zinaya yaklaşmayın" diyor.

Yani değil zina yapmak, yaklaşmayın bile...

Yaklaşmak bile tehlikeli demek ki.

Rabbimiz bizim, biyolojik ve psikolojik yönlerimizi en iyi bilendir.

Bizim güçlü ve zayıf yönlerimizi en iyi bilendir.

Çünkü O yaratmıştır. "Yaratan bilmez mi?" (Mülk/ 14)

    Zinaya yaklaşanların bir kısmı, aile facialarından cinayetlere kadar bir çok problemin de sebebi olan o çirkin günahı işlemek durumunda kalabilirler..

Ne kadar iyi yüzücü de olsalar nehirde girdaba yakalananların hayati tehlikesi vardır.

Zinaya yaklaşmak da nehirlerdeki girdapta yüzmeye benzer.

Pekii bu ayetten bu gün neler anlamalıyız.

Hangi şeyler, hangi yerler ve hangi davranışlarımız bizi bu ayetin kapsam alanına koyar?

Elimizi vicdanımıza koyalım ve kendi iç alemimizde bunları maddeler halinde sıralayalım.

1-.....   2-.....    3-......   .......

Rabbimiz bizleri ve Ümmet-i Muhammed'in çocuklarını nefislerimizin ve şeytanların şerrinden muhafaza eylesin. 

GENÇLİKTEN ŞİKAYET EDEN KİŞİ İLE DERVİŞ.

-Derviş! gençlik nereye gidiyor böyle?

*-Nereye gidiyormuş?

-Görmüyor musunuz?, sokaklarda hapçısı, tinercisi..., kız erkek ilişkileri desen çığırından çıkmış, neredeyse sokak ortasında...

"Anladım" dedi derviş ve devam etti: " Demek ki şeytan ve avanesi bizden çok çalışıyorlar. Veya biz yeteri kadar çalışmıyoruz.

-Biz ne yapabiliriz ki...

*-Şimdiye kadar neler yaptınız? Kaç kişinin elinden tuttunuz.? Hadi sokaktakileri geçelim. Komşularınızla, onların çocuklarıyla ilgilendiniz mi?

Akrabalarınızla, yeğenlerinizle ilgilendiniz mi? Veya ilgilenenlere yardımcı oldunuz mu?

- ......!

*-Ama şeytan ve avanesi ilgilendi.... TV. proğramlarıyla, internetiyle, modasıyla v.b şeylerle ilgilendi.

Şikayet etmek çok kolay değil mi? Hem sorumluluğu da başkalarına atmış oluyoruz...

Kanaatim odur ki; Rabbimiz bizi, çevremize karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizden sorumlu tutacak. Onların davranışlarından değil.

Haa unutmadan şunu da söyleyeyim. Toplumumuzda çok kaliteli gençlerimiz de var elhamdülillah. Hem erkeklerden hem de kızlardan var. Ben onları zamanın evliyaları gibi görüyorum.

HADDİNİ BİLDİRMEK

   Derviş, bağrışmaların geldiği tarafa döndüğünde, iki kişinin bağrıştıklarını gördü. Ne dedikleri anlaşılmıyordu. Aceleyle yanlarına yaklaştığında birisi susmuş diğerinin gözü dönmüş vaziyette hem bağırıyor hem de hakaretler ediyordu. Onun eski bir arkadaşı olduğunu fark edince biraz hayret etti. Varıp uygun sözlerle arkadaşını sakinleştirirken bir yandan da koluna girerek olay mahallinden uzaklaştırdı.

Yürüyerek çeşme başına götürdü. Arkadaşından ellerini yüzünü yıkamasını rica etti.

Arkadaşı iyice sakinleşmiş, yüzü normale dönmüştü. Derviş dedi ki:

Arkadaşım!Seni hiç böyle görmemiştim. Ne bu şiddet bu celal ! .... şahsa ağzına geleni söyledin.

Arkadaşı:

-Haddini bilmeyene bildirmek lazım hocam.

Derviş:

-Peki ama had bildireyim derken haddi aştığının farkında mısın?

*-Vallaa ben öfkelenince kendime hakim olamıyorum.

- Anladım. Öfkelenince had aşılabilir (hadsizlik yapılabilir)diyorsun yani!

*-...........???

Arkadaşı hatasını anlamıştı. Gözlerini dervişten uzaklaştırmış vaziyette dudakları kıpırdıyordu. Derviş arkadaşının ne dediğine dikkat kesildi.

"Tövbe Ya Rabbii, yanlış yaptığımı yeni farkediyorum. Bağışla.." diyerek mırıldanıyordu.

HALK BİLMESE DE

Yaptığınız iyilikleri/ güzel şeyleri Allah ü Teala'nın rızası için yapmış iseniz,
iyilik yaptığınız kişiler nankörlük etseler bile önemli değildir.
Çünkü siz, iyiliğinizin karşılığını Allah Teâlâ'dan zaten tam olarak aldınız.
İnsanların teşekkürü ve vefası, olsa olsa bir ikramiye mahiyetindedir.
Ali USLU - 14 ARALIK/ 2019 TAVŞANLI

BAŞARI

BAŞARI NEDİR?

Bazıları başarıyı başarmak ve kazanmak olarak zannederler. Bunca yıllık tecrübeden sonra başarı konusundaki anlayışım farklılaştı.

Bence başarı:

*Kişinin kendisiyle ve çevresiyle barışık olmasıdır.

*Yeni şeyler üretebilmesidir.

*Her gün kendini geliştirmesidir.

*Sorunları çözmedeki becerisidir.

*Olumsuzluklar karşısında pes etmeyip onu aşacak planlar yapabilmesidir.

*Kendisinin veya çevresinin hatalarından dersler çıkarıp o hataları yapmamasıdır.

*Yaşına uygun olarak olgunlaşmasıdır.

*Çıkarlarıyla ilkeleri çatıştığında kaybetme pahasına ilkelerinden taviz vermemesidir.

***

BAŞARI-2

Elde edilen başarı, hem dünyada hem ahirette kazandırıyor ise esas başarı budur.
Dünyada kazandırdığı halde ahirete pek faydası yoksa; eh buna da başarı diyelim.
Fakat dünyada kazandırdığı halde ahirette kaybettiriyor ise buna başarı denilmez.
Denilse denilse baş belası denir.

Ali USLU

SERAP

        Hiç serap gördünüz mü?
Görmediyseniz bile, ne olduğu hakkında yine de az-çok bilginiz vardır.

Ben serapla ilgili bir şeyler duymuştum, fakat nasıl olduğunu bilmiyordum.

Ta ki 1988 yılında bir otobüs öğrencimin başında görevli olarak umreye gidene kadar.

Çöl ortamında yaptığımız işte o yolculuk esnasında serapın ne olduğunu defalarca  öğrencilerimle birlikte müşahede ettik.

Otobüsle giderken ilerideki bir bölge, küçük bir göl gibi gözüküyor.

Bunu otobüsteki herkes görüyor. Fakat otobüs oraya yaklaştığında oranın su ile alakası olmadığını diğer yerler gibi çöl kumu olduğunu görüyorsunuz.  Bu sefer, göl gibi gözüken su, biraz daha ileride gözüküyor. Nihayet oraya vardığınızda yine bunun su olmadığını görüyorsunuz. Bu durum aynı şekilde devam edip gidiyor.

Bu görüntünün sebebi Güneşin  ve kavurucu sıcağın etkisi imiş.

Hayata dair hedeflerimizin bir çoğu da bu serapa benzer. Önünüze hedefler koymuşsunuzdur. Oraya vardığınızda mutlu olacağınızı düşünürsünüz, bununla ilgili hayaller kurarsınız. Uğraşırsınız, çabalarsınız, hayalinizi gerçekleştirdiğinizde mutlu olursunuz fakat kısa bir süre sonra aradığınızın onda (gerçekleştirdiğiniz hedefte) olmadığını anlarsınız. Bu sefer başka bir hedef koyarsınız. Neticede nereye varsanız aradığınızın o olmadığını fark edersiniz.

Bu durumumuz çölde serap gören susuz kimseye ne kadar benziyor değil mi.

Suyu gördüğünü zannediyor seviniyor oraya varmak için gayret ediyor . Oraya vardığında aradığının orada olmadığını fark ediyor.

Aslında dünyalık hangi şeye ulaşırsak ulaşalım kalıcı mutluluğu yakalayamayız. 

Çünkü mutluluğun gerçek kaynağını, bizleri yaratan haber veriyor.

"... Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." ( Ra'd : 28)


GENÇ DAVA ADAMLARINA

AŞAĞIDAKİ GÜZEL YAZI İKTİBAS (ALINTI) DIR (A.U.)

Genç Dava Adamlarına...

Savunduğun değerleri önce kendin yaşa. Örnek ol ki sözünden ziyade halin tesirli olsun. Yaşamadan savunduğun değerler, zamanla bir ideolojiye dönüşür. Din, bir ideoloji değil hayat nizamıdır. Unutma! Çok güzel savunsan da yaşamadığın değerlerin bu dünyada da ahirette de sana hiçbir faydası olmaz.

***

Dava yolunda sabrın, direnişin ve istikrarın anahtarı sağlam bir maneviyattır. Namazlarını cemaatle kılmaya gayret et. Her gün Kur’an’dan muhakkak bir bölüm oku. Sünnet konusunda titiz davran ki hayatın bütünüyle ibadete dönüşsün. Dilini sürekli Allah’ın zikriyle ıslak tut. Gözünü haramdan koru ki zihnin berrak, çehren nurlu, kalbin ferah olsun.

***

Yediğine içtiğine dikkat et ki sözün tesirli olsun. Sinirlensen de küfürlü konuşma. Karşı cinsle münasebetlerine dikkat et. İzzetli ol. Laubaliliğe varmayan bir samimiyet, resmiyete varmayan bir ciddiyet sahibi ol ki şahsiyetini koruyasın. Unutma! Asıl Müslümanlık kaliten, en yakın arkadaşının yanındaki kadardır.

***

Protokol uygulamaktan uzak dur. Kapın kardeşlerine açık olsun. Seni arayanların telefonlarına muhakkak dönüş yap. İnsanları dinle, fikirlerine değer ver ki onlar da sana değer versin. Nasihat ettiğin gibi nasihat almasını, tenkit ettiğin gibi tenkit dinlemesini de bil. İnandığın doğruların arkasında duracak kadar cesur, yanlışları söyleyecek kadar mert ol.

***

Unutma! Allah seni emperyalizmle, siyonizmle imtihan ettiği gibi kendi dava kardeşlerinle de imtihan edecek. En çetin imtihan dava içindeki imtihandır. Kırılsan da kalp kırma. Üzülsen de üzme. Sana yapılmasını istemediğin şeyi dava kardeşlerine yapma. Sana nasıl davranılmasını istiyorsan sen de kardeşlerine öyle davran.

***

Laf taşıyan, dedikodu yapan, gıybet eden insanlardan uzak dur. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma. Yüzde yüz emin olmadığın konu hakkında ısrarcı olma. Kimsenin ayağını kaydırmayı, önünü kesmeyi, engel olmayı aklından geçirme. Kulis yapma. İkbal peşinde koşma. Unutma! Allah bir şeyi takdir etmişse buna kimse engel olmaz. O’nun takdir etmediğini ise hiçbir güç ve kuvvet yapamaz. Hiç aklından çıkarma, herkes ettiğini bulur, herkes ektiğini biçer.

***

Her işinde samimi ve ihlâslı ol. Kimseyi de samimiyetsizlikle ve riyakârlıkla suçlama. Kalpleri ancak Allah bilir. Unutma! Niyetlere bakmak Allah’ın işidir. Sen yapılan işin doğruluğuna veya yanlışlığına bak. Sonuç Allah’a aittir.

***

Davamı daha çok insana ulaştıracağım diye inancından taviz verme. Başka kesimlere hoş görüneyim diye eğilip, bükülme. Unutma! İslam kâmil bir dindir. Hakkı savunmak için de adaleti savunmak için de zalimlere karşı durmak için de İslam’ın kavramları yeterlidir.

***

İslam düşmanlarının kavramlarıyla ve sloganlarıyla konuşma. Onların sembollerini kullanma. Onların reklamlarını yapma. Hayırlı ya da faydalı her şeye muhalefet eden müzmin muhaliflerden olma. Bir şeye yanlış diyorsan onun doğrusunu da söyle ki samimiyetin sorgulanmasın. Unutma! Biz, batıla benzememek için saçını, sakalını, bıyığını, giyim ve kuşamını onlardan farklı kılan, onlarla aynı gün oruç bile tutmayan bir Peygamber'in (s.a.s) ümmetiyiz. Hak ile batılı birbirine karıştırma. Senin sebep olduğun bir milimlik sapmanın ileri de kaç bin kilometrelik bir ihtilafa sebep olabileceğini ve bunun vebalini taşıyamayacağını aklından hiç çıkarma.

***

Dini değerleri ve sembolleri hafife alma. Allah'ın ve elçisinin sözlerini dikkate almayan, dini ve dindarları küçümseyip onlara haksız ithamlarda bulunan; iftirayı hakikat, yalanı ifşaat, olmayanı icraat diye anlatanların boyalı sözlerine aldanma. Aman ha aman, kimsenin hakkını ya da âhını alma. Alanların yanında durma. Seninle aynı görüşte olmasalar da farklı görüşteki Müslüman kardeşlerine, ilim adamlarına, Müslüman şahsiyetlere; özel hayatını, ailesini ve çocuklarını kamunun menfaati uğruna feda etmiş yöneticilere saygısızlık etme. Ekmek yediğin devletine, seni makam ve mevki sahibi yapan milletine nankörlük etme. Davanı da muhakkak savun. Ama davan kazansın diye yanında yer almayanları ötekileştirme ki senin ahlakın ve edebin onlar üzerinde de etkili olsun. Unutma! Eldeki kumaş bu ve sen bu kumaşla Müslümanların ve ümmetin derdine çare üreteceksin.

DEVEYE BAKMIYORLAR MI? NASIL YARATILMIŞ!

"Deveye bakmıyorlar mı, nasıl yaratılmıştır!" (
Gâşiye : 17)

Yukarıdaki ayeti çok önceleri okuduğumda dikkatimi çekmiş ve develer üzerinde biraz araştırma yapmıştım. Araştırma neticesinde gördüm ki, develer çöl ortamının her şartına göre dizayn edilmiş harikulade hayvanlar. 

Develere olan hayretimiz, Onu yaratana hayran olmayı beraberinde getiriyor. Deve ile ilgili araştırmaları okumak, belgeselleri izlemek aslında bu ayetin tefsiri gibidir.

Geçenlerde bu ayeti-i kerimeyi tekrar okuduğumda sizinle bu düşüncelerimi paylaşmak istedim. Aşağıdaki internetten indirdiğim kısa yazıyı da bu vesile ile paylaşıyorum.

Not:Buradaki bilgiler özet niteliğinde kısa bilgilerdir.

Develerin özellikleri

Develerin özellikleri oldukça fazladır.

En belirgin özelliği hörgüçlerinde yağ depolayabilme yeteneği olan bu hayvanın; uzun yay biçimli boynu, yarık üst dudakları, geviş getirenlerde görülmeyen üst kesici dişleri, sırt bölümündeki hörgüçleri vardır.

Bunlardan birisi de deve sütünün inek sütünden daha yararlı olmasıdır. Deve sütünde bulunan C vitamini oranı inek sütünden 3 kat daha fazla miktardadır.

Develerde 3 göz kapağı bulunmaktadır. Kum fırtınalarına karşı göz kapaklarını kapatma özellikleri bulunur.

Develerin bacak yapıları oldukça güçlüdür. Uzun bacakları, yastıklı ve iki parmaklı ayakları kumda ya da karda yürümesini kolaylaştırır. Aynı yandaki bacaklarını birlikte kaldırarak kendine özgü bir biçimde koşar. Çöl halkının yaşamında önemli yerleri vardır; 300 kg’lık yükü saatte 5 km’lik hızla günde 160 kilometre yürüyebilme özelliğine sahiptirler.

Ayrıca iki sırada üç tane koruyucu kirpiği, tüylü kulak delikleri, gereğinde kapanabilen burun delikleri, keskin görme ve koku alma duyuları da kum fırtınası gibi elverişsiz çevre koşullarına uyum sağlamasına yardımcı olur. Gövdesini örten iki tip kıldan alttaki ince ve kısa olanlar bazı yumuşak ve dayanıklı kumaşların yapımında kullanılır. Genellikle çökerek dinlendiği ve bu konumdayken yüklendiği için gövdesinin yere değen bölümlerinde nasırlaşmış deri katmanları oluşur.

Develer açlık ve susuzluğa nasıl dayanıyor?

Deve, 50 °C sıcaklıkta 9 gün aç-susuz kalabilir. Bu süre içinde toplam ağırlığının %22’sini kaybeder. İnsan, vücudunda bulunan suyun %12’sini kaybettiği zaman ölürken, develer vücudundaki suyun %40’ını kaybettiği halde ölmezler. Devenin susuzluğa dayanıklılığının diğer bir sebebi de, gündüz vücut ısısını 41°C’ye kadar çıkartan bir mekanizmaya sahip olmasıdır. Bu sayede gündüz aşırı çöl sıcağında su kaybını minimum seviyede tutabilmektedir. Soğuk çöl gecelerinde ise vücut ısısını 30°C’ye kadar düşürebilmektedir. Deve bir su kaynağı bulunca 80-90 litre su içer.

Develerin yaşam şekli ve beslenmesi hakkında bilinmesi gerekenler

Deve güç iklim koşullarına dayanıklı, az besinle yetinebilen hayvandır. Gerektiğinde dikenli bitkiler ve kuru otlarla beslenebilir. Yeterli yiyecek bulamayınca hörgüçlerindeki yağı kullanır. İyi beslenmiş devenin yağla dolu olan hörgücü dik durur. Yağ azaldıkça daralır ve ucu bir yana doğru sarkar.

VİRÜS VE TAKVA

   Uzun zamandan beri hemen hemen tüm dünyayı meşgul eden virüsten korunmak için çok dikkat ettiğiniz zamanlar oldu mu hiç.

Olduysa, muhtemelen şunları yapmışsınızdır:

1-Mümkün mertebe kalabalık yerlere girmemeye çalışmışsınızdır. Hatta bazıları belki evden dışarı çıkmamışlardır.

2- Çarşıya çıkmak durumunda kalmışsanız, mümkün mertebe  mesafeye dikkat etmiş ve maske takmışsınızdır.

3-Hijyen kurallarına  dikkat etmişsinizdir.( Elleriniz başta olmak üzere beden ve giysilerinizi  temizlemişsinizdir.)

4-Sağlıklı beslenmeye dikkat edip bağışıklık sisteminizi güçlü tutmaya çalışmışsınızdır.

Bu yaptığınız şeyleri  dinen yasaklanmış veya hoş görülmeyen şeylere karşı uyguladığınızda buna takva diyoruz.

Şöyle ki:

Takva sahibi kimseler (müttakiler)

1-Günah ihtimali olan yerlere yaklaşmamaya çalışırlar.

2-Günah ihtimali olan yerlerde bulunmak durumunda kalırlarsa mümkün mertebe günahla arasındaki mesafeyi açarlar. Ve onun bulaşmaması için önlem alırlar

3-Manevi hijyene dikkat ederler. Günah olma ihtimali olan bir şey yaptıklarında tevbe ve istiğfar ederler. Hatta günah işlemedikleri halde bile tevbe ve istiğfara devam ederler

4-Manevi yapılarını güçlendirecek gıda alırlar. Yani farz ve nafile ibadetlere devam ederler.

18/07/2020  Ali USLU - TAVŞANLI


PROBLEMLERDEN BAHSETMEK...

Problemlerin olduğu bir yerde, problem yokmuş gibi davranmak yanlıştır.

Fakat devamlı problemler üzerine konuşmak da doğru bir davranış değildir.

Bu meseleyi hastalıkla ilgili bir örnekle açıklamaya çalışalım. Diyelim ki (hafazanallah) sizin veya ailenizden birisinin sağlık problemleri var. Önceleri pek önemsemediniz, geçer dediniz. Fakat aradan uzun süre geçmesine rağmen hastalıkta bir düzelme yok, ne yaparsınız?

Tedavi çareleri ararsınız, işin uzmanlarını araştırırsınız değil mi?

 Diyelim ki gittiniz bir uzmana. Uzman size ciddi bir hastalıktan bahsetti, emin olamadınız, başka bir uzman doktora gittiniz, O da benzer şeyleri söyledi.

İyice emin olmak için fakülteye gittiniz, orada da benzer şeyler söylendi.

 Artık zihninizde hastalıkla ilgili  şeyler netleşmiştir değil mi? Hastalığın mahiyeti hakkında karar vermişsinizdir. Yani problemin ne olduğu ortaya çıkmıştır.

Bundan sonra ne yaparsınız? Tedavi yollarını araştırır, çareler üzerinde kafa yorarsınız. Artık teşhisle ilgili araştırmaları bırakırsınız herhalde...

Toplumsal problemler de böyledir. Değişik yer ve zamanlarda, iyi niyetli, işin uzmanı olan farklı kişiler aynı şeyleri problem olarak değerlendiriyorlarsa artık problem belli olmuştur.(Yani hastalık teşhis edilmiştir)

 Bundan sonra, problemleri konuşmaktan daha çok, çözüm odaklı konuşmak gerekir. (Yani tedavi yolları  ve metotları üzerinde konuşmak) gerekir. Veya problemi söyleyip çözüm önerileri sunmak gerekir.

  Problemleri konuşmak  kolaydır , fakat çözüm odaklı konuşmak, çözüm üretmek zordur.

Çünkü bu durum, bilgi  tecrübe ve emek gerektirir.

İNSAN KENDİNİ GÜÇLÜ GÖRDÜĞÜNDE...

İnsan Kadir değil, abdülkadir'dir. (Kadir olan -Her şeye gücü yeten -Allah'ın kuludur)
Hal böyleyken insan, kendisini kadir olarak görüp kendisinde güç vehmetmeye başlayabiliyor.
Kişinin böyle bir vehme kapılması, başına büyük badireler açılmasının sebeplerindendir.
Taki "kadir"in kim olduğu, insanın abdülkadir olduğu iyice hissedilip kavransın.
İnsan haddini bilmediğinde zaman zaman kendisine haddi bildirilir.
Bu durum, doğrudan olabildiği gibi, bazen de başkalarının eliyle olur.
Ve sonunda insan, kendisinin aciz ve muhtaç olduğunu, mutlak kadir olanın yalnızca O olduğunu anlar.
Bu durumu iyice anladığında "la havle vela kuvvete illa billah" cümlesini de idrak etmiş olur.
Not: "insan kadir değil abdülkadirdir" cümlesi alıntıdır.

DERVİŞİN KISKANÇLIĞI

  

   ...

  O gün, gelen misafirleriyle Felak suresi üzerinde konuştular.

"Haset ettiğinde hasetçinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım" ayetine geldiklerinde kıskançlık ve kıskançlığın kişisel, toplumsal ve manevi anlamda zararları üzerinde durdu derviş.

“kıskançlıktan (hasetten) sakınınız. Çünkü ateşin odunu yakıp tükettiği gibi kıskançlık ta iyilikleri yer bitirir” hadis-i şerifi üzerinde konuştu.

  O sırada misafirlerden birisi pat diye bir soru yöneltti dervişe.

-Sizin kıskançlık duygunuz yok mudur? Veya şöyle sorayım, sizin de birilerini kıskandığınız olur mu?

Arkadaşları, dervişin şahsıyla ilgili böyle bir sorudan dolayı, biraz mahcup bir tavırla soru soranı ikaz etmeye çalıştılar.

Derviş, müdahale etti. "Bırakınız kişiler kafalarına takılanları sorsunlar. Her şeyi bilemeyiz. Fakat bildiklerimiz olursa cevap vermeye çalışırız" dedi.

Beklemediği bu sual karşısında bir müddet düşündü ve dedi ki,

-Bak kardeşim! Bu duygu bizlere imtihan için verilmiş bir duygudur. Peygamberleri  ve nefsini iyice terbiye etmiş kişileri bilemem ama bizim gibi kişilerde bu duygu vardır ve zaman zaman depreşmek ister. İşte o zaman bizim irademiz devreye girer. Bu kıvılcımı ya üfleyerek ve üzerine odun atarak alevlendiririz ya da üzerine biraz daha kül atıp kimseye zarar veremez haline getirebiliriz.

   Böyle yaptığımızda ve bu konuda Allah Teala'dan yardım istediğimizde zamanla bu duygu iyice zayıflar.

Çok şükür Rabbimin yardımıyla bu duygumun iyice zayıfladığını hissediyorum. Kadere inanmanın ve bunu hayatına yansıtmanın da bunda çok büyük etkisi var.

   Bir de şöyle yapmaya çalışıyorum.

Eğer içimdeki o kıvılcımın harekete geçtiğini hissedersem hemen o kişi hakkında dua ediyorum. Hem de kıskançlığa sebep olan konuyla ilgili.

Mesela mal ile ilgili ise "Allah’ım bu kardeşimizin malını helalinden daha da artır." diyorum.

Yani hangi konuda nefsim kıskançlığa meylederse o konuda muhatabıma samimi bir biçimde dua ediyorum. Bu da kıvılcımı iyice zayıflatıyor. Bitkisel hayattaki bir canlı gibi kalıyor.

   Bu tür mevzularla ilgili Yusuf suresinde Hazreti Yusuf'un görüşünü bildiren ayeti kerimeyi aktarayım.

"Ben nefsimi temize çıkarmıyorum. Muhakkak ki nefis kötülüğü emreder (teşvik eder) Ancak Rabbimin merhamet ettikleri müstesna"

Peygamber efendimiz şöyle dua edermiş. Biz de bu duaya amin diyelim ve bu duayı her gün yapmaya çalışalım.

“Allah’ım göz kapayıp açıncaya kadar hatta daha az zaman için bile beni nefsime bırakma”

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...