BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım.
Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı yazacağım inşaallah:

Yıllar önce Cumhuriyet ilköğretim okuluna derse gidiyordum.
Yine oraya derse gittiğim bir gün öğleden sonra yedinci sınıflara dersim vardı. Dersin ortasında nereden icap ettiyse bir öğrencim:
"Hocam siz şu köylü müsünüz?" dedi
"Evet" dedim.
"O köyden şu isimde birisini biliyor musunuz?" dedi.
"Evet" dedim. (Bahsettiği çocuk akli dengesi biraz problemli davranış bozukluğu olan bir çocuktu. Uzun zamandan beri de görmemiştim.)
"Sen nereden biliyorsun?" dedim.
"Biz şu okulda, ilkokulda aynı sınıfta okuduk, o, öğretmenimize "yenge" derdi" deyince çocuğu da tanıdığım için olayı hayalimde canlandırıp tebessüm ettim.
"Başka neler yapardı?" dedim. Şimdi hatırlayamadığım bir iki şey daha anlattı ve biz dersimize döndük.

Okul çıkışı eve vardığımda eşim, köyümüzden akrabalardan bir kızın Çukurköy düğün salonunda kınası olduğunu söyledi. "Ben salona girip biraz durup tebrik edip çıkayım, sen de bahçede biraz bekleyiver. İkinci kez gelip -gitme olasın istersen" dedi. Bana da teklif ma'kul geldi.
Akşam, uygun zamanda salona gittik. Hanım içeri girdi ben de bahçedeki köylülerimizin yanına vardım. Aaa bir de ne göreyim? Bu gün okulda bahsettiğimiz, uzun zamandır görmediğim o çocuk orada. Tabi çocukluktan çıkmış, tipi ergen tipi olmuş.

Farkına varmadan bakışlarımı ona yöneltmiş olmalıyım ki, sert bir ifade ile:
"Ne bakıyon len...Valla o şişko karnına bıçağı bi saplarsam top patlar gibi patlatırım" dedi.
Hiç bir şey demedim. Zihnim bir kaç saat önce o çocukla ilgili yaptığımız konuşmaya, tebessüm edişime gitti.
Hemen tevbe istiğfar ettim. Gerçi engelli veya bu tür farklı kişilere karşı hassas olurum ama demek ki boş bulunmuşum, hata etmiş, yapmamam gerekeni yapmışım. Hatanın karşılığını ise bir kaç saat geçmeden dünyada gördüm" diye düşündüm.

Hacca giden .vatandaşlarımızdan birisi orada gördüğü zenci bir müslümana biraz garip şekilde bakınca, ingilizcesi iyi olan bu zenci kardeşimiz dönüp demiş ki:
"Boyayı mı beğenmediniz yoksa boyacıyı mı?"

Evet... bizler bazen gaflet edip boyaya odaklanıyor ve boyacıyı unutuyoruz.
Rabbimiz razı olmayacağı davranışları yapmaktan bizleri muhafaza eylesin.
Daha önce yaptığımız hataları, kusurları da af eylesin .

14/05/2024 Ali USLU - TAVŞANLI.

"AH"LI MAL

Yaşım altmışı geçti.

"Ah"lı mal- mülk konusunda çevremde gözlemlediğim epeyce olay var. Yine bu konuda çevremden duyduklarım da var. Ki özeti şudur:
Bir kişi mal mülk edinirken birilerine zulmetmişse (kandırmışsa, hakkını / ona olan borcunu vermemişse v.b) hele bu mağdurlar gariban kişilerse, o mal-mülk o kişiye, çocuklarına, hatta torunlarına yaramıyor. Neticede o mal - mülk o aileden çıkıyor.
İşin Ahiret boyutu ise ayrıca duruyor.
Atalarımız "az olsun temiz olsun" diye boşuna dememişler.
Rabbimiz mala- mülke tamah edip haksızlık yapmaktan, insanları mağdur etmekten muhafaza buyursun.
13/05/2024 Ali USLU - TAVŞANLI.

EFENDİM...

Yıllar önce, Ramazan ayında bir akşam, teravih namazından önce Ulu camiide vaaz görevim vardı.(Vaaz merkezi sistemden diğer camilere de dağılırdı)
İftardan sonra arabama binip camiye giderken AKRA FM i açtım. Merhum Es'at Coşan hocamızın konuşması vardı.
(Hocamız fakültede dersimize giren sevdiğim ve hürmet ettiğim hocalarımdandı. Ayrıca 15 günde bir Demetevler'deki Özelif camiinde yaptığı konuşmalarına/sohbetlerine katılmaya çalışırdım. Hocamız her zaman yumuşak uslupla hitap ederdi.)
Hocamız radyodaki konuşmasında da aynı yumuşak uslubuyla vaaz ediyordu. Konuşmasında bir şey dikkatimi çekti. Hocamız daha önce duymadığım veya dikkat etmediğim kadar "efendim" sözcüğünü kullanıyordu. Bazen bir cümlede iki kez kullandığı da oluyordu.
Zihnimden "Esat hocam bu kelimeyi ne kadar sık kullanıyor" diye geçirdim ve sohbeti dinlemeye devam ettim.
Neyse, Ulucamiye varıp vaaza başladığımda cümlelerimin sonunda, bazen ortasında ben de "efendim" demeye başladım. "Demeyeyim" diyorum fakat dedikten sonra fark ediyordum. Zihnimi oraya verince de bu sefer söyleyeceğim söz aklıma gelmiyordu. Kendimi serbest bıraktım konuşmam bitene kadar defalarca hiç bir konuşmamda kullanmadığım kadar"efendim" kelimesini tekrar ettim..
Acizane ben bu olaydan kendime dersler çıkardım.
Sizler:
"Gülme komşuna, gelir başına" mı dersiniz.
"Hocanızdan etkilendiğin için, konuşmasından da etkilenmişsin" mi dersiniz.
Yoksa başka bir şey mi dersiniz, bilemem.
Bu vesile ile Allah Teala hocamıza ve tüm geçmişlerimize rahmet eylesin.
06.05.2024 Ali USLU- TAVŞANLI.

BURUN TIKANMASI

 Grip olduğumda ve hava değişimlerinde genelde uyku esnasında burun deliklerimden birisi tıkanır.

Geçen gün de böyle bir durumla karşılaştım. Burun deliğinin birisi ve ağzım açık olmasına rağmen geceleyin defalarca uyandım, uyku kalitem düştü. Burundan yeterli hava akışı olmadığından olsa gerek ağzımdan da nefes alıp verdiğim için ağzım kuruyor ve acı bir tat oluşuyordu. Bu sebeple kalkıp bir kaç kez de ağzımı çalkaladım.

Düşündüm de insan ne mükemmel bir biçimde yaratılmış...Ne mükemmel bir solunum sistemi yaratmış Rabbimiz...

 Aldığımız havanın içindeki karışımdan akciğerlerdeki muazzam sisteme ve işleyişine kadar her şey problemsiz olmasına rağmen hava giriş yerlerinden burun deliğinin birisinin tıkanması uyku kalitesini düşürüp rahatsız olmamıza sebep oluyor.


Her gün binlerce kez nefes alıp verdiğimiz halde solunum sitemimizin farkına bile varamıyoruz.

 Yukarıda bahsettiğim durumları yaşadığım zamanlar burundan nefes almanın ne kadar büyük nimet olduğunu hatırlıyorum. Diğer zamanlarda benim de pek aklıma gelmiyor.

"Eğer siz Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız bunu sayamazsınız" buyuruyor Rabbimiz kitabında. Evet, bidiklerimiz, bilmediklerimizin yanında denizde damla gibi aslında.

Ey bizleri yaratan ve yaşatan Rabbimiz!

Bizlere vermiş olduğun bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün nimetlerin için sana hamd ve şükür ediyoruz.Yaptığımız hatalar yüzünden veya başka sebeplerle bizlere verdiğin nimetlerini bizden geri alma. Hatalarımızı bağışla, Ey merhamet edenlerin en merhametlisi.

05/05/2024 Ali USLU- TAVŞANLI

ABARTILI SAYGI GÖSTERİSİ

Lütfen sevdiklerimize karşı saygıyı abartmayalım.
Bizler büyüklerimize (hem yaşça, hem de manevi anlamda) saygı gösteririz ve göstermeliyiz.
Fakat bazıları özellikle makam sahiplerine veya sevdiği büyüklerine karşı saygıyı o kadar abartıyorlar ki, bu davranış bazılarının şımarmasına/bozulmasına, bazılarının kibirlenmesine, bazılarının da ayağının kaymasına sebep olabiliyor.
İtidal (denge) önemlidir. Saygısızlık ne kadar çirkin ise, abartılı saygı da öyledir.
Bir kişiye kötü konuşmak ne kadar yanlış ise, yüzüne karşı aşırı yüceltici şeyler söylemek de yanlıştır.
Babasını çok seven ve Ona saygı gösteren kimsenin saygısı muhtemelen abartılı değildir. Diğerlerini bununla kıyaslayabiliriz.
30.04.2024 - Ali USLU - TAVŞANLI

KAPIYI ÇARPMA

  Değerli kardeşim,

 "Çıktığın kapıyı çarparak çıkma! Bir gün geri dönecek olursun" demiş atalarımız.

Peygamber efendimiz de:

"Sevdiğin kişiyi ihtiyatlı sev bir gün (aranız açılabilir) buğz ettiğin bir kişi olabilir.

Buğz ettiğin kişiye de ihtiyatla buğz et. Bir gün dostun olabilir" diyerek öğüt vermişler dostlukla ve hasımlıkta dengeli olmayı tavsiye etmişlerdir.

Selam ve dualarınla...


PROBLEMLERİN SEBEPLERİ...

Değerli kardeşim,

Yakın çevremizle olan problemlerimizin en önemli sebeplerinden birisi; 

Kendimiz mükemmel olmadığımız halde onlardan mükemmellik beklemek, kendimizin bir çok hataları olduğu halde onların hatasız olmalarını beklemektir.

Selam ve dualarımla...

Ali USLU

BİLGENİN NASİHATİ

 Ziyarete gelen gençler yaşlı bilgeye dediler ki:

"Efendim bize nasihat eder misiniz."

"Estağfirullah" dedi bilge. "Gerek kendi hayatımda gerek çevremde müşahede ettiğim şeylerin bazıları şunlardır:

"Ağızdan çıkan cümleler genelde kişinin imtihanı oluyor. Bunun için insan iddialı sözlerden, büyük konuşmaktan kaçınmalıdır. 

Mütevazilik her zaman kazandırıyor. Sözlerde, tavırlarda yapılan kibir Ahirette kaybettireceği gibi dünyada da çok şey kaybettiriyor."

  "Bilerek veya farkında olmadan söylediğimiz / yaptığımız haddi aşan şeyler için bol bol istiğfar etmeliyiz."

AKILLI KİŞİ KİMDİR

 Yaşlı bilgiye sordular:

-Akıllı kişi diye kime denir?

Bilge biraz düşündükten sonra cevap verdi:

-Kârını zararını bilen kimseye denir.

Biraz bekledikten sonra devam etti. 

" Kar - zarar meselesini sadece dünyalık olarak söylemedim. Ebedi âleme  inananlar için  kâr -  zarar mevzuunda öncelik elbette Âhiretle ilgilidir.

SAKIN KİMSEYE SÖYLEME

 Meşhur bir hikaye vardır.

Adamın birisi çölde devesiyle giderken bir adam devesinin kaybolduğunu söyleyerek yardım istemiş.(Çölde,  bazen kişi istirahat için devesini bağlayıp uyuduğunda deve bağlı olduğu yerden yularını kopararak veya başka bir şekilde kaçarmış.  Yiyecekleri ve suyu devenin üzerinde olduğu için de böyle durumlarda devesi kaçan bir şahıs için şayet yoldan geçenlerden yardım eden olmazsa sonu ölüm demekmiş.)

Deveyle giden adam yardım isteyen kişiyi devesine alıp arka tarafa oturtmuş. Giderken arkadaki şahıs hançeri adamın sırtına dayamış. Niyeti adamı öldürüp devesini ve mallarını gasbetmekmiş.

Adam demiş ki: "Beni öldüreceksin bunu biliyorum fakat senden bir ricam var. Ne olur bu yaptığını kimse bilmesin. Çünkü bu çöller yüz yıllardır varlar. Yüz yıllardır bu çöllerden yolcular geçer ve bazılarının devesi ölür veya kaybolur bu durumda başka yolcular onları develerine alarak yardım ederler. Bu yaptığın duyulursa korkarım kimse yolda kalanlara yardım etmez ve pek çok masum kişi bu çöllerde helak olurlar."

İzmir'deki çok üzücü taksici cinayetini okuduğumda bu hikayeyi hatırladım. Bu tür üzücü olaylar bireysel olsa da etkileri toplumsal oluyor maalesef. İnsanların iyilik yapma duyguları zarar görüyor bu sebeple pek çok gerçekten yardıma muhtaç kişi de yardımsız kalıyor.


HAKLI OLMAK YETERLİ MİDİR

 HAKLI OLMAK YETERLİ MİDİR?

   İlişkilerimizde haklı durumda olduğumuzu düşünmek bize güç verir. Fakat haklı olmak her zaman istediğimiz neticeyi almamız için yeterli değildir. Haklı olmanın yanında akıllı olmak da gereklidir.

Örnekle açıklamaya çalışalım:

Diyelim ki siz aracınızla çevre yoluna çıkacaksınız. Işıklarda beklediniz  ve size yeşil yandı. Tam hareket etmek üzereyken baktınız solunuzdan bir kamyon bastırmış geliyor, kırmızı ışıkta geçme ihtimali yüksek...  Adam dalgın mı, sarhoş mu? frenleri mi patladı bilmiyorsunuz. Bilmenizin de bir önemi yok zaten.

Bu durumda ne yaparsınız?

Ya durup kamyonun geçmesini beklersiniz, ki bu durumda akıllılık etmiş canınızı ve malınızı korumuş  olursunuz.

Ya da yol benim hakkım deyip bastırırsınız. 

Haklısınız, yol sizin, ama bu haklılık canınıza ve malınıza zarar gelmesini önleyemeyebilir. Haklı olduğunuz halde yaralanabilir veya ölebilirsiniz.

   İnsanlarla ilişkilerimiz de böyledir. Bazen haklı olduğumuz halde firene basmak gerekebilir. Yoksa kaza, kaçınılmaz olur.

Ayrıca, bizim kendimizi haklı zannetmemiz illaki haklı olduğumuzu göstermez. Belki muhatabımız da kendini  haklı görüyordur.

Özellikle, evli çiftlerin bu konuya çok dikkat etmesi gerekir. Haklı olduğunu zannettiği durumlarda bile firene basmalı, kontrolü kaybetmemelidir. Biz buna SABIR  diyoruz.

Aksi halde bir çok aile yuvası kazaya uğrayıp hasar görebilir, dağılabilir. Bu sebeple kavgalar olabilir, hatta cinayetle sonuçlanabilir.

  Yüce Kitabımız Kuranda “MUHAKKAKİ ALLAH SABREDENLERLE BERABERDİR” (2/153) Buyuruluyor.

Haklı da olsak haksız da olsak sabırlı olmak, netice itibariyle bizi kazançlı hale getirir.

Ali USLU 

SAHTEKARLAR VE YALANCI ŞAHİTLERİ

 AHTEKARLAR VE YALANCI ŞAHİTLERİ

Malumunuz facebookta sponsorlu reklamlar oluyor. Bu sebeple bazen değişik reklamlar sayfamıza düşüyor.
Son bir haftadır en çok dikkatimi çeken sucuk reklamları... (% 100 dana eti 5 kg sucuk 750 TL. Kargo bedava)
Dana kıymasının 400 TL den aşağı olmadığı bir piyasada kilosu 150 TL den dana sucuğu olması imkansızdır değil mi?
Böyle bir sucuk varsa bile "içerisinde dana etinden başka her şey vardır" diye düşünüyor insan.
Reklamın aşağısındaki yorumlara bakıyorsunuz normalden çok fazla yorum var ve hemen hepsi sucuğun kalitesinden, lezzetinden, aromasının güzelliğinden bahsediyor.
Yorum yapanların profillerine baktığınızda çoğunun yeni açılmış hesaplar (büyük ihtimalle sahte hesap) oldukları belli.
Öğrendiğime göre bu da bir sektör olmuş. Görevi, reklamı yapılan mala rağbeti artırıcı yorumlar yapmakmış. Kaç tane hesabı varsa ona göre ücret... Bu olaya "modern yalancı şahitlik" veya "dijital yalancı şahitlik" de diyebiliriz.
Peki bunlara kananlar var mıdır?
Olmasa niye uğraşsın ki adamlar... Muhtemelen biraz safça kişileri kandırıyorlardır, biraz da tamahkar kişiler tuzağa düşüyorlardır.
Benim anladığım, piyasada bir sahtekarlar var bir de onlara yorum adı altında para karşılığı goygoyculuk yapan şahsiyetsizler... Bunlara dikkat edip aldanmamak gerek.
Sosyal medyadaki her reklam veren veya reklama her yorum yapan kişi sahtekardır diyemeyiz elbette. Fakat mal alırken yorumlara bakarak karar veriyorsanız bir daha düşünün derim.
Kur'anımızda alış verişlerde (her türlü) hile yapanlar yerilmiş ve cehennem ile uyarılmışlardır. Aynı şekilde zulme /haksızlığa yardımcı olanlar ve yalan yere şahitlik yapanlar uyarılmışlardır.
Yine Kur'an-ı Kerimde ahiret karşılığında dünyayı (dünyalığı) satın alanların akıbetlerinin kötülüğü haber verilir.
Bu Allah'tan korkmayan dünyaperestleri anladık da, bu tür kişilere devletin bir yaptırımı veya önlemi yok mudur?
ALİ USLU.

EY KİBİRLİ KİŞİ

 Ey kimseyi beğenmeyen, çevresine yukarıdan bakan kibirli kişi,

Çevrene şöyle bir bakmanı tavsiye ederim.

Mesela;

Hastahanelere bir bak... 

Nice pehlivan yapılı kişiler, vücuduna giren (çıplak gözle görülmeyecek büyüklükte) bir virüs veya mikrop sebebiyle yataklara düşmüş, bazıları canlı cenaze durumuna düşmüşlerdir.

Mezarlıklara bir bak...

Nice zenginler, nice nüfuzlu ve nüfuslu kişiler, ellerinden tüm imkanları alınmış vaziyette  sessiz sedasız hesap gününü beklemekteler.

Çevrene bir bak...

Dünün güçlü - kuvvetli kişilerinden bazıları yaşları ilerleyince kendini taşımaktan aciz duruma düşmüşler. 

Dünün kudretli makam- mevki sahibi kişileri makamını kaybetmişler. İtibarını kişiliğinden değil de makamından alanlar makamla birlikte itibarlarını da kaybetmişler. 

Dünün çok bilgili, ve çevresine akıl dağıtan bazı kimseleri çevresine boş boş bakıyorlar. Bazıları kendisini ve en yakın çevresini dahi tanıyamıyorlar.

Kendi vücuduna bak...

Organlarına bir bak... gençliğindeki organlarınla şimdikiler aynı organlar fakat ne kadar da yıpranmışlar. Demek ki vücuduna bile hakim olamıyorsun. Onun yaşlanmasına engel olamıyorsun.

 Uykun iyice bastırdığında göz kapaklarına hakim olamıyorsun. Midenin düzeni bozulduğunda bağarsaklarına bile hakim olamıyorsun.

Ey kimseyi beğenmeyen kibirli kişi! Hangi şeyler sebebiyle kibirleniyorsan bunların bir gün senin de elinden alınacağını unutma.

La havle vela kuvvete illa billah = Güç ve kuvvet sadece Allah'a aittir. (Allah'tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur) cümlesinde belirtilen gerçeğe teslim ol.

 Sana ait olduğunu zannettiğin her şeyin emanet olduğunu, bir gün emaneti veren tarafından geri alınacağını sakın unutma.

Ali USLU / TAVŞANLI.

İKİ FARKLI İNSAN... İKİ FARKLI DAVRANIŞ...

 Bundan 6-7 sene önceydi.

Kütahya'da, fazla samimi olmadığım ve uzun süredir görmediğim bir arkadaşla karşılaştım.

Hoş beşten sonra durumunu anlattı.

Asgari ücretle çalıştığını, kızının üniversite 3. sınıfa geçtiğini ve bu yıl oğlunun da üniversiteye başlayacağını söyledi ve maddi olarak bu işin altından nasıl kalkacağını düşündüğünü bildirdi (veya ima etti.)

"Bir dostumun belli sayıda ihtiyaç sahibi üniversite öğrencilerine burs verdiğini onunla bu durumu konuşacağımı" belirttim ve telefon numarasını aldım çok memnun oldu Teşekkür etti.

Bahsettiğim dostumla görüştüm o da kabul etti ve arkadaşın iki çocuğuna da burs bağlandı.

Aradan 2 yıl geçti, arkadaşın kızının okulunu bitirdiğini ve resmi bir yerde göreve başladığını öğrendim.

Her öğretim yılı başında benim referans olduğum öğrencilerle ilgili durumu arkadaşımla müzakere ederiz.

Öğretim yılı başında telefondan, burs verdiğimiz bu öğrencilerin durumunu sordu.

Birisinin okulu bitirip göreve başladığını, diğerinin okula devam ettiğini söyledim. Bahsettiğimiz arkadaşın yükünün hafiflediğini, kızının iyi maaşlı bir göreve başladığını gerekirse kardeşine destek çıkabilir diye düşündüğümü belirterek bunlara verilen bursu başka daha fazla muhtaç durumdaki öğrencilere kaydırmayı teklif ettim. 

Aradan birkaç ay geçince arkadaş telefonla aradı ve çok sert bir şekilde oğlunun bursunun niçin kesildiğini sordu.

Ben de içimden üzülerek, (çok büyük bir suç işlemişim gibi) özür dileyerek durumu izaha çalıştım. pek aklına yatmadı ama, "neyse falan..."gibi bir söz söyledi...

Tabii herkes böyle değil. Bir de farklı bir durumu anlatayım:

Tavşanlı'daki eski öğrencilerimden, tabiri caizse "anadan habbesiz babadan takkasız" diye bahsedilen gerçekten ekonomik yönden dibe vurmuş bir öğrencim vardı. (Babası vefat etmiş, ailesinden hiçbir yardım görmeyen/göremeyen)

Ona da, bahsettiğim dostum vasıtasıyla burs bağlamıştık.

O çocuk bir gün arkadaşa telefon ediyor ve diyor ki: 

"Abi ben okul haricinde bir işe başladım. Benim bursumu kesip başka ihtiyaç sahibi bir arkadaşa verebilirsiniz. Şimdiye kadar verdiğiniz burslar için çok teşekkür ederim" 

Sonra öğrendim ki asgari ücretin epey altında bir ücretle iş bulmuş. Okul artı iş... idare ediyormuş.

İşte böyle...  farklı iki insan... farklı iki davranış...

Ali USLU/ TAVŞANLI

ŞİRK KONUSUNA ÇİFT YÖNLÜ BAKIŞ

 ŞİRK KONUSUNA ÇİFT YÖNLÜ BAKIŞ 

"Şirk" konusu İslamın en fazla üzerinde durduğu konulardandır.

Allah'a inandıkları halde O'na şirk koşarak ölenlerin affedilmeyeceği Kur'anda belirtilmiştir.

Bu sebeple şirk konusunu (hem açık hem gizli şirk) iyi öğrenip bizi şirke düşürecek inanç, söz ve davranışlardan şiddetle kaçınmalıyız. Kişiyi şirke düşürecek şeyler konusunda çevremizi bilinçlendirmeliyiz.

Fakat bu mevzunun iki yönü vardır:

Birinci yön kendimize bakan yönü:

Kendimizle alakalı olarak, yukarıda belirttiğimiz gibi ,bizi şirke düşürme ihtimali olan en küçük şeylerden bile uzak durmalıyız.

İkinci yön ise başkalarına bakan yönü:

Başkalarını değerlendirirken bu konuda daha temkinli olmalıyız. Açık şirk hariç kendi kaçındığımız şirk ihtimali olan şeyleri başkalarında gördüğümüzde ( bu kişilerde iman alameti şeyler varsa, mesela, namaz kılıyorsa, veya kelime-i şehadeti söylüyorsa) müşriklikle itham etmemeliyiz.

 Bu ithamın bize ve topluma faydası olmadığı gibi fitneye ve düşmanlıklara da sebep olabilir. Biz kişinin hangi sözü hangi düşünceyle söylediğini tam manasıyla bilemeyiz. Zaten bizim bir kimseye mümin veya müşrik dememizle Allah Teala indinde o kişinin durumu değişmez. Fakat mümin bir kişiye müşrik, münafık veya kafirlikle itham etmek bizi itikadi olarak sıkıntılı duruma düşürebilir.

Allah Teala bizleri şirkin her türlüsüne düşmekten muhafaza eylesin.

Üzerinde iman alameti olan kişileri müşriklikle itham etmekten de muhafaza eylesin.

ALİ USLU

TAKVA SAHİPLERİNE MÜJDELER

 TALAK SURESİ 3-5 AYETLERİNDE TAKVÂ SAHİBİ (Allah'tan korkan, Allah'a karşı gelmekten sakınan) MÜMİNLERE VERİLEN MÜJDELER

 "...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar, ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah'a tevekkül ederse, O kendisine yeter..."

"...Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir."

"... Kim Allah'a karşı gelmekten sakınırsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını büyütür."

NEREDE DURACAĞINI BİLMEK ÖNEMLİDİR

Değerli kardeşim,

Başlamak/ harekete geçmek önemlidir. Daha önemlisi ne zaman ve nerede hareket edeceğini / harekete geçeceğini bilmektir. Daha da önemlisi ise nerede duracağını/bırakacağını bilmektir.  

Problemlerin çoğu nerede duracağını bilmemekten kaynaklanmaktadır. Bu sebeple bazıları itibarını kaybetmektedirler. Bazıları da değişik konularda zor durumda kalıp sıkıntı yaşamaktadırlar.

Selam ve dualarımla...


EĞİTİM FARKINA VARDIRMAKTIR

EĞİTİMDE EN ÖNEMLİ ŞEY FARKETTİRMEKTİR Önceki ismi terbiye olan eğitim, adı üstünde kişileri eğitmektir. Amacı, kişinin yeteneklerini ortaya cıkarmak, güzel davranışlar kazandırmak ve yanlış davranışlardan uzaklaştırmaktır. Netice olarak üstün ahlaklı, sağlam karakterli, öz güveni yeterli kişiler yetiştirmektir. Küçük yaştan itibaren kendimde olan önemli değişiklikler (olumsuz davranışları bırakma ve olumlu davranışlara başlama) ya birilerinin bir şekilde benim fark etmemi sağlamaları vesilesiyle veya kendi kendime nefis muhasebesi yapıp farkına varmam neticesinde oluşmuştur. Buna bilinç hali de diyebiliriz. Yine öğretmenlik hayatımda yaptığım eğitim faaliyetlerinde öğrencilerimin farkında olmasını sağlayabildiğim davranışlarda öğrenci davranışlarının değiştiğini hem gözlemledim hem de gelen dönütlerden öğrendim. Bazı davranışlarımızın yerleşmesinde aileden ve çevreden gördüklerimizin önemi büyüktür. Bunlar küçük yaşta hiç sorgulanmadan tıpkı konuşma şeklimizde olduğu gibi bizim davranışlarımıza yansımışlardır. Bunların içerisindeki olumsuz olanları bırakmak da ileriki yaşlarda yine farkına varmakla mümkündür. Bunları yazmamın asıl nedeni öğrencilerimize veya çevremize, çoluk çocuğumuza bazı davranışlar kazandırmak veya bazılarını bıraktırmak istiyorsak "şu doğru şu yanlış" diye öğretmenin yanında doğrunun niçin doğru olduğu ve niçin yapılması gerektiği, yanlışın niçin yanlış olduğu ve niçin yapılmaması gerektiği onun kavrayabileceği biçimde anlatılıp farkına varması sağlanmalıdır. Farkına varan birey onu iç aleminde belli bir zaman içerisinde hazmedecek ve bu yönde bir gayreti varsa davranışlarına yansımaya başlanacaktır inşaallah. Ali USLU

OKULLARDAKİ AKRAN ZORBALIĞI

OKULLARDAKİ AKRAN ZORBALIĞI

Bazen haberlerde bazen de internette okul çocukları arasında "akran zorbalığı" adı verilen bazı çocukların bir kısım arkadaşlarına yaptıkları eziyeti onları dövmesini üzülerek izliyoruz. Tabi bu izlediklerimiz görüntüsü kaydedilip aşikare olanlar. Elbette durum o görünenlerden çok fazladır. 

Bunun sebebi ne olabilir?
- Elbette değişik sebepleri olabilir. Fakat benim tesbit ettiğim en önemli sebep derslerdeki başarısıyla veya değişik okul faaliyetlerinde kendini ispatlayamamış bazı öğrencilerin kendisinden bahsettirmek, öğrenciler arasında karizma yapmak için uyguladıkları bir usul.
Bu durum eskiden de vardı, fakat oldukça az idi. Son yıllarda oldukça çoğaldı. Kanaatime göre son yıllarda çoğalmasının sebebi; bazı sebeplerle öğretmenlerin geri çekilmesi ve çocukların öğretmenden korkmaması...  
Öğretmenler tarafından öğrencilere karşı yapılan şiddeti önleme konusu önemli bir konu, fakat bu konu biraz fazla abartıldı. 

Öğretmenin öğrenciyi dövmesi tasvip edilemez fakat,
 Öğrenciye sert baktın öğrencimin psikolojisi bozuldu...
Yaramazlık yapan öğrenciye kızdın, öğrencimin psikolojisi bozuldu... 
Arkadaşına zarar veren öğrencinin kulağını hafifçe çektin, öğrencinin psikolojisi bozuldu... 
Laftan, güzel sözden anlamayan öğrenciyi tehdit ettin, öğrencinin psikolojisi bozuldu...
Gibi bahanelerle öğretmenin terbiye amaçlı yaptığı küçük şeyleri büyütüp onları CİMER e, idareye veya M.E. Müdürlüğüne şikayet ederseniz, veya öğretmenle kavga ederseniz öğretmen kendini biraz geriye çeker ve resmi görevi dışındaki işlere (öğrencilerin teneffüste birbirlerine sövmesine, tehdit etmelerine, okul çıkışında kavga etmelerine) karışmak istemez.

1986 yılında göreve başlayıp 35 yıl öğretmenlik yapan bir eğitimci olarak önceleri şöyle yapardık.
Özellikle ergenlik döneminde kendini göstermek isteyen öğrenciler için okul çıkışı tam bir fırsattır. Çünkü o sırada tüm öğrenciler olaya şahit olmaktadır ve psikopat eğilimli ergenler bir şeyleri bahane ederek birilerini dövecek okulda kendinden bahsettirecektir.

Öğretmenlerin bir kısmı da o sırada okuldan çıkmaktadır. Böyle bir durumla karşılaştığımızda olaya müdahale ettiğimizde öğrenciler bizden korkar ve dağılırdı. Biraz ukalalık yapan olduğunda terbiye amaçlı bir iki tokat meseleyi çözerdi. Bu durum diğer öğrencilere de örnek olurdu. Ertesi gün kavga eden öğrencileri idareciler çağırıp gözünü korkuttuğunda  öğrenciler için caydırıcı olurdu.

Öğretmenliğimin son yıllarında ilköğretim okullarında çalışırken arkadaşlarını tehdit ederek öğrencilerin çalıştırdığı kantinden yiyecek gasbeden 7. sınıf öğrencisine, başka bir okulda da arkadaşlarına iğrenç küfürler yazıp atan bir çocuğa sert davrandığım için anneleri gelip benimle tartıştılar ve Milli Eğitime şikayetle tehdit ettiler.. (O zamanlar BİMER/CİMER yoktu veya onlar bilmiyorladı.)

Bu iki olay beni öğrencilere karşı yaptıklarımı sorgulamama sebep oldu. Müdahale ettiğim her iki olay da  benim resmi görevlerim arasında değildi. Biz görevimiz olmamasına rağmen çocuklar yanlışı bıraksınlar ailelerine ve topluma faydası olsunlar diye müdahale ettik fakat farklı tepkiyle karşılaşmıştık. Bundan sonra okul çıkışında bir öbeklenme veya hareketlilik gördüğümde  olaya müdahale etmek yerine olayı görmezlikten gelmeyi tercih ettim. Biliyorum ki oraya vardığımda olaya müdahale ederken ne ile karşılaşacağım ve nasıl tepki göstereceğim o anda belli değil... Olabilir ki öğrenci bize karşı ukalaca bir söz söyler veya harekette bulunur, o anda durum biraz sert müdahale gerektirebilir. İşte bunu göze alamıyordum.Zaten okuldan çıktıktan sonra tüm sorumluluk velilerine aittir.
Öğretmenlerin bir çoğu da ya benim gibi birkaç ukala veli ile muhatap oldular. Bazıları basit şeylerden dolayı "CİMER"e, bazıları idareye, bazıları da M.E.Müdürlüğüne  şikayet edildiler. Bazı öğretmenler de bunlardan ders aldılar. Bu sebeple  öğrencinin olumsuz davranışlarına hatta kavgalarına müdahale etmiyorlar... Bu sefer de akran zorbalığı kendini gösteriyor..
Çünkü çocuklar yaptıkları olumsuz şeyler den dolayı kendilerine hiç bir şey yapılmayacağını iyi biliyorlar. Görüldüğü gibi hayat boşluk kabul etmiyor.
Displine vermek mi dediniz?  İlköğretimde disiplin yönetmeliği ha var ha yok...
Ali USLU

ÜÇ AYLARDA NE YAPALIM

 ÜÇ AYLARDA NE YAPALIM

Mübarek üç ayları vesile bilerek kendimize/ manevi hayatımıza yeniden bir çeki düzen verebiliriz. Bunun için aşağıdaki üç  tavsiye bizlere yardımcı olabilir:

 1-YANLIŞLARI/ GÜNAHLARI BIRAKMALIYIZ. Rabbimizin hoşlanmadığı davranışlarımız, sözlerimiz, ahlakımız varsa bunları bu iki ayda bırakmaya çalışmalıyız

 2- GÜZEL ŞEYLERİ ÇOĞALTMALIYIZ. Rabbimizin emrettiği şeylerde noksanlarımız varsa onları tamamlamalıyız. Özellikle beş vakit namaz konusuna özen göstermeliyiz.

Rabbimizin ve Peygamberimizin tavsiye ettiği, bizi Rabbimize yaklaştıracak şeyleri çoğaltmalıyız. Mesela nafile namazlar, oruç, Kur’an okumak, tesbihat, zikir, dua, infak gibi nafile ibadetlerimizi çoğaltmalıyız. İbadetlerimizi ve ahlakımızı Peygamber Efendimizinkine benzetmeye çalışmalıyız.

 3- FAYDASIZ ŞEYLERİ TERK ETMELİ HİÇ OLMAZSA AZALTMALIYIZ. Bu tür söz ve davranışlarımız her ne kadar zararı olmasa da -kardan zarar- sayılır. Çok önemli zaman dilimlerini boşa geçirmemize sebep olurlar.

İlk iki ayda yukarıdaki tavsiyeleri yaparsak, inşallah Ramazanı daha dolu bir biçimde geçirebilir ve O ayın bereketinden daha çok istifade edebiliriz.

 NOT: Bir davranışın bırakılması ve kazanılması yaklaşık kırk gündür. 

Sözlerimizi Peygamber Efendimizden nakledilen bir dua ile bitirelim: "Allahım Recep ve Şa'ban aylarını bize mübarek eyle ve bizi Ramazana ulaştır."

Bu vesile ile Üç aylarımız  mübarek olsun.

Ali USLU

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...