Uzakdoğu'yu bizler daha çok dövüş sporlarıyla biliriz. Ju-do, tekvan-do gibi sporlar Uzakdoğu
kökenlidir. Gerçi o sporlar da sırf spor ve dövüş için değil aynı zamanda ruh
disiplinini sağlamak için imiş. Zaten kelimelerin sonundaki “do” yol demekmiş.
Filmlerden
izlediğim kadarıyla oradaki üstatların öğrenci yetiştirmeleri benim dikkatimi çekmiş ve çok hoşuma
gitmişti. Çünkü pek çok bilgiyi bizzat yaşatarak tecrübe ile öğretiyorlardı.
Yıllar
önce izlediğim bir filmdeki hoca-talebe ilişkisini hatırlıyorum. Hocanın
çekirge isminde bir öğrencisi vardı ve bu hoca öğrencisine hem spor
öğretiyor,(kunkfu sporu) hem beden ve ruh disiplinini öğretiyor, hem
de mutlu ve başarılı olmanın yollarını öğretiyordu.
Bir seferinde hocası çekirge ile giderken yere gömülmüş ağzı dar bir küp
görürler. İçerisinde kıymetli şeyler vardır. Hocası talebeye elini küpe sokup o
kıymetli şeyleri almasını söyler. Çekirge elini zor-zahmet küpe sokar
fakat eline bir şeyler alınca elini çıkaramaz. Ne kadar uğraşsa da elini
çıkaramaz. Hocası “elindekileri bırak ve kolunu kurtar” der. Elindekileri
bırakan çocuk elini küpten çıkarabilir. Hocası bu sırada dersini verir:
“Bak Çekirge!
Hayatta önemli şeyler vardır. Fakat bir de daha önemlileri vardır. Bazen, daha
önemli şeyler için önemlilerin terk edilmesi gerekebilir”
Öğrenci
bu nasihati hayatı boyunca unutmamıştır herhalde. Ben bile unutmadığıma göre…
İşte bu Uzakdoğu bilgelerinden birisi, öğrencilerini beş gruba ayırır ve
oldukça yüksek bir dağa gözlem yapmak üzere gönderir. Verilen ödeve göre, öğrenciler
bulundukları yerlerden, aşağıda ve karşıda gördüklerini not edeceklerdir.
Birinci grup
dağın eteklerini dolaşacak, ikinci grup daha yükseklerini, üçüncü grup
ortasını, dördüncü grup ortasıyla zirvesi arasını, beşinci grup ise zirvesinden
gördüklerini not edeceklerdir.
Bir hafta
sonra tekrar görüşmek üzere sözleşirler.
Belirtilen
zamanda öğrencilerin hepsi gelirler. Bilge kişi birinci gruba dağda gördüklerini
sorar . Onlar dağ eteklerinden gördüklerini aktarırlar: “Aşağıda bir köy vardı. Köyün arkasında bir yol ve onun arkasında bir tepe gördük. Otlayan
hayvan sürüleri vardı. vb.”
İkinci
grup: “ Birinci grubun gördüklerini söyledikten sonra, daha ilerilerde gördükleri
başka şeyleri de anlatırlar.
Üçüncü grup, 1
ve 2. grubun gördüklerini ve başkaca gördüklerini aktarırlar.
Dördüncü grup, 1,2 ve 3. grubun
anlattıklarını artı başka şeyler de söylerler.
Sıra yüce
dağın zirvesine kadar tırmanan beşinci gruba gelir. Derler ki:
“Hocam! biz
arkadaşlarımızın tümünün anlattıklarını gördük fazladan şunları da gördük. Bir
de biz dağın arka tarafını da gördük oralarda da şunlar şunlar vardı.”
Hoca bu
sefer gruplara ne kadar zamanda dağa çıktıklarını sorar.
Birinci grup
dağın yakınına kadar bineklerle gittiklerini, sonra iki saat yürüdüklerini
anlattılar.
İkinci grup, dinlenmelerle
birlikte toplam yedi saatte ulaştıklarını anlattılar.
Üçüncü grup,
dinlenmeler hariç on dört saat yürüdüklerini aktardılar.
Dördüncü grup, üçüncülerle birlikte gidip gecelediklerini, sabahleyin arkadaşlarıyla birlikte dört
saat giderek onlardan ayrıldıklarını ve akşama kadar dinlenerek yürüdüklerini anlattılar.
Beşinci grup
ise dördüncü grupla beraber ikinci günün akşamına kadar beraber gittiklerini, geceyi
birlikte geçirip sabahleyin yollarına devam ettiklerini, öğleden sonra zirveye
ulaşabildiklerini anlattılar.
Sonra hoca sırayla
karşılaştıkları zorlukları sordu.
Birinci grup
karşılaştıkları zorlukları aktardılar.
Anlatılanlara
göre hepsi bazı zorluklarla karşılaşmışlardı. Fakat, ikinciler birincilerden,
üçüncüler ikincilerden, dördüncüler üçüncülerden daha fazla zorluklarla
karşılaşmışlardı. En çok zorlananlar ise beşinci gruptakiler olmuştu.
Hoca
bu sefer bu dağ gezisinden ne gibi dersler çıkarabileceklerini sordu
öğrencilerine.
İçlerinden kıvrak
zekası olan bir öğrenci söz aldı. Dedi ki:
“Hocam! herhalde
siz bize hakikat ile ilgili bir ders vermek istediniz. Herkes hakikati
bulunduğu yere göre görüyor ve değerlendiriyor. Ben bu dersi çıkardım.” Hocası dedi ki:
“Evet, aferin sana. Hakikat
konusunu daha iyi anlamanızı istemiştim. Aslında hakikat değişmediği halde arkadaşınızın
da dediği gibi herkes hakikati bulunduğu yere göre görüyor, değerlendiriyor. Doğru
olan da bu. Yanlış olan ise, hakikati yalnız kendisinin gördüğünü, doğrunun
yalnızca o olduğunu iddia etmek diğerlerini reddetmektir. Dağın üst taraflarına
çıktıkça bakış açısı genişledi değil mi? En geniş bakışını zirvedekiler
kazandılar.” Ve devam etti:
“Fakat sadece dağa tırmanarak
bakışlar genişlemez. Akıl, yaş, tecrübe, yetenek, bilgi, vb. bunların her
birisi birer dağa benzerler. Bulundukları yere göre bakış açıları olur. Kişi bu
gün düşündüğü şeyleri, üç sene sonra eksik görebilir. O konuda bilgisi veya
tecrübesi artmış olabilir. Bir kişinin göremediği bir durumu başka birisi
görebilir. Belki daha zekidir, belki daha yetenekli veya tecrübelidir. Olayları
değerlendirirken bunları da dikkate almalıyız.”
“Başka ders çıkaran var mı?”
dedi hoca.
Henüz üç ay önce aralarına
katılan bir öğrenci söz aldı: “Ne kadar sabır gösterirsek o kadar çok şey
kazanırız. Zirveye ulaşmak isteyenler en çok sabır göstermesi gerekenlerdir.”
“Doğru söyledin” dedi hocası
“Onun için hayatta nereye varmayı hedefliyorsanız ona uygun bir sabır ve performans göstermelisiniz. Az sabırla büyük hedeflere varılmaz” diye ilave
etti.
Başka bir öğrenci: “Hedefler
büyüdükçe, o hedefe ulaşmak için daha uzun zamana ihtiyaç var
ve hedefin büyüklüğüne göre daha çok çalışmak ve gayret gerekiyor”
dedi.
Hocası onun
sözünü de tasdikledi “Önemli hedeflere
kısa zamanda ve az çabalarla ulaşılmaz” dedi özetleyerek. Sonra
dedi ki:
“Hiç bir bilge
kısa zamanda bu makamı elde edememiştir. Aynı zamanda yatarak bilge olan da
yoktur.”
Kıssa burada bitiyor. Şimdi biz kendimize
dönelim; Bilge hoca ile öğrencilerinin konuşmalarından başka dersler de çıkarabiliriz? Mesela: Bilgiyi bir dağ olarak düşünsek en
zirveden bakanlar kimlerdir?
Bence
peygamberlerdir… Çünkü onlara bilgiyi, her
şeyi yaratan Allah Teala vermiştir. Onlar normal bir insanın sahip
olduğu bazı bilgilere çalışarak veya tecrübeyle sahip olabilirler. Bunun
dışında Allah’tan vahiy alırlar ve meleklerle konuşurlar. Bakarken dünya
hayatını da bilerek baktıkları gibi Ahiret hayatını da göz önünde bulundurlar ve olayları ona göre değerlendirirler. Dolayısiyle
Peygamberlerin öğütlerini dikkate alanlar kendilerine iyilik yapmış olurlar ve daha kazançlı çıkarlar.