BAKLAVA

 .Gördüğünüzde albenisi olan, özendiğiniz, dışı çok güzel olmakla beraber içi olmamış (ya şerbet tam ulaşmamış olduğundan kuru kalmış, ya da tam pişmemiş biraz hamurumsu kalmış)) baklava yediğiniz oldu mu.
Benim oldu. Görüntüsüyle iştahınızı kabartıyor. Görüntüye uygun bir lezzet hayal ediyorsunuz.  Ta ki, ağzınıza alıp ısırıncaya kadar.
Isırdığınızda ise dişleriniz farklı bir katmana değiyor. O an düşündüğünüz şeyin tam tersi bir durum yaşıyorsunuz. Adeta hayal kırıklığı yaşıyorsunuz.
   Özellikle yeni tanıdığımız veya tanıdığımızı zannettiğimiz bazı kimselerde de buna benzer durumlarla karşılaşabiliyoruz.
Dış görünüşü,  konuşması, dışa dönük davranışları mükemmel. Sonra teşrik-i mesainiz artıyor ve bazı olaylara karşı tepkilerini gördüğünüzde ise hayal kırıklığına uğruyorsunuz.
İşte o zaman bu kimsenin bahsedilen baklava gibi olduğunu anlıyorsunuz. Dışını güzelleştirmiş fakat içini dolduramamış.
  Bahsettiğimiz bu kimseler tabiiki iyi niyetli olan kimseler. İnsanları aldatmak maksadıyla dışını güzelleştiren kimseler (güzelmiş gibi yapan kimseler)ise  konumuzun dışında.
  Bizler de kendimizi zaman zaman kontrol etmeliyiz. Tavırlarımız, tepkilerimiz; inançlarımıza, ahlakımıza, ilkelerimize, değerlerimize ne kadar uyuyor.?
  Bunları kontrol etmezsek hafazanallah yanlışlarımızı erdem olarak görmeye bile başlayabiliriz.

BAZILARI FARKINDA OLMADAN ENGEL OLURLAR


BAZILARI FARKINDA OLMADAN ENGEL OLURLAR
Toplumu ilgilendiren olumsuz bir durum olduğunda bazı kimseler bunun izalesi için öneriler sunarlar.
Bu önerilerin hayata geçirilmesi durumunda iki ihtimal vardır.
1-Başarıya ulaşma durumu.
2-Sonuç alamama yani başarısızlık durumu. Bu ikinci durumda daha kötüye giden bir şey olmayacaktır. En kötü hali eski durum devam edecektir.
Yani zarar yok. Ya olumlu hal ya da eski hal.
Fakat bu gibi durumlar için birileri ne zaman öneriler getirseler hemen öbürleri olumsuz durumları sıralamaya başlarlar.
*Olmaz kardeşim! kesinlikle başarıya ulaşamazsınız.
*Havaya uğraşmayın bundan bir sonuç çıkmaaazz.
*Daha önceleri falancalar da böyle yapmıştı netice alamadılar.
*Siz kimlerle uğraştığınızı biliyor musunuz.
*-v.b.
Bunlar iyi niyetli olmalarına rağmen bir şeylerin yapılması için teşebbüs edenlere engel olurlar. Böyle yapmakla sadece eski olumsuzlukların devamına katkı sağlamış olurlar.
Bu gibiler sadece moral bozarlar ve insanın motivasyonunu kırarlar.
Başarı durumunda sesleri pek çıkmazken, başarısızlık durumunda ""ben dememişmiydim?" diye başlayan cümlelerle her yerde konuşurlar.

 

DERVİŞ VE KARAKTER

KARAKTER
Dervişe sordular:
Bir kişide imandan sonra aradığın en önemli özellik nedir?
"Karakterdir" diye cevapladı.
Biraz bekledikten sonra devam etti:

-Karakteri düzgün olmayan kişilere güvenemezsiniz.
Bunlar mercimek gibidirler.
Neresi önü neresi arkası belli değildir.
Ne zaman yanındadır, ne zaman karşındadır anlayamazsın.
Bunlar, ilkeleri olmayan kişilerdir.
En iyisi bunlardan uzak durmaktır.
Yanında bulunanların karaktersizliğini anladığında ise en kısa zamanda yanından uzaklaştırmak gerekir..

MİNİ ÖYKÜ (HADDİNİ BİLMEK)

MİNİ ÖYKÜ
Arkadaşlarıyla sohbet ederlerken konu ilim üzerine yoğunlaşmıştı.
Mevzu'un bitmesine yakın, bir arkadaşı sordu:
-Derviş! Hangi şeyi bilmek daha önemlidir?
Derviş uzun süre sustuktan sonra

"Haddini bilmek" dedi, ve devam etti
"Haddini bilen kendini bilir; Kendini bilen yaratıcısını bilir.
Ayrıca haddini bilen kişi neyi bilip neyi bilmediğini de bilir .Koca Yunus demiş ya:

"İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir." diye...
Kişiye haddini öğretemeyen ilmin kime faydası olur ki."







 

KİM DAHA DEĞERLİ?

KİM DAHA DEĞERLİ?
Hayat felsefeme göre:
Görevini layıkıyla yapan bir hizmetli, görevini savsaklayan veya beceriksiz bir müdürden/genel müdürden daha değerlidir ve saygıya daha layıktır.
Kişiler görev aldıkları (veya işgal ettikleri) yerin hakkını verip vermediklerine göre, değerlidir, az değerlidir veya değersizdir benim gözümde.
Görevini kötüye kullananlara gelince, elini sıksam elim kirlenir diye düşünürüm

DÜĞÜN SALONLARINDA LÜTFEN KUR'AN OKUTMAYIN

DÜĞÜN SALONLARINDA LÜTFEN KUR'AN OKUTMAYIN
Düğün ve sünnet merasimi sezonuna girdik.
Bazı düğün ve sünnet törenlerinin başında Kur'an okutuluyor.
Bir yandan Kuran okunurken diğer yandan gürültü devam ediyor.
Bazı bayanların kıyafeti Kur'an dinlemeye uygun olmayabiliyor.


DİKKAT EDİN!
Kur'an tören aksesuarı değildir.
Hele bir de Kuran'la başlayıp dansla biten törenler yok mu?
Ne desem bilemiyorum.

NE VERİRSEN VER...


   En fazla rahatsız olduğum şeylerden birisi de, "ne verirsen ver" sözüdür.
Mesela;
Bazen bir tanıdığımıza bir şey yaptırırız. Malzemeyi bırakıp gider, iş bitiminde ustanın yanına varırız. Ustaya sorarız
- Ustam borcumuz?..

Cevap:
-Hocam ! ne verirsen ver…

İşte bu cevap beni en fazla rahatsız eden cevaptır.
Niçin?
1-Ben bu piyasayı bilmiyorum ki üç aşağı beş yukarı bir şey tahmin edeyim.
2-Buna ne kadar zaman harcadığını da bilmiyorum. Belki üç dakika uğraştın, belki üç saat uğraştın.
Ha şöyle dese bir nebze anlarım. "Hocam bunu piyasaya şu fiyata yapıyorum. sen ne verirsen ver" dese ona uygun bir şey düşünürüm.
Bu tür cevaba ne gerek var ustam. Sen emeğinin karşılığı neyse onu söyle.
Hem sen mağdur olma, hem de karşıdakini zor durumda bırakma.

ÜNİVERSİTE MEZUNU, İŞSİZ/MUTSUZ GENÇLER.


   Bazı gençlerimizin üniversite hayali küçük yaşlarda başlar. Ailelerin ve çevrenin de bunda etkisi vardır.
Bu gençlerimiz zamanı gelip üniversiteyi kazandığında tabii ki büyük sevinç yaşarlar. Okumak ve mezun olabilmek için de, emek, zaman ve para sarf ederler.
Hayalleri vardır, umutları vardır geleceğe ait.
Bazen zamanında, bazen de uzatmalı olarak okul biter.
Genç ve ailesi sevinçlidir. Artık hayallerin gerçeğe dönüşmesi vakti gelmiştir.
Ne var ki pek çok mezun için asıl problem okul bittikten sonra başlar.
Çünkü birçok fakültenin mezuniyet sonrası iş imkanı kısıtlıdır. Hatta bazılarının yok denecek kadar azdır.
Birkaç yıl sınavlara hazırlanarak geçirilir. Bu yıllar nispeten problemin az olduğu zamanlardır. Sınav kazanılacak ve hayaller gerçekleşecektir.
yüz kişinin istihdam edileceği iş için bin kişi bazen daha fazla kişi sınava girerler. Genimiz bu psikolojiyle sınavlara hazırlanır. Her sınav sonrası psikolojik olarak biraz daha yıpranır. Baba parası yemek de ağır gelmeye başlamıştır.
Hayalindeki mesleğe ulaşamamıştır. Bu arada yaş yirmi beş ile otuz arasıdır. Diğer mesleklere girmek için  ise bazen yaş geçmiş olur, bazen de onu yapmaya gururu müsaade etmez.
Zaten çalışmak istese de bazı iş yerleri onları çalıştırmak istemez haklı olarak. İşveren de haklıdır kendine göre, Öyle ya, siz iş veren olup, vasıfsız bir eleman alacak olsanız üniversite mezunu birisini mi tercih edersiniz? Yoksa lise veya ortaokul mezunu birisini mi?
Neticede yaşı otuza yaklaşmış, veya geçmiş, kendine uygun iş bulamamış, hayalleri yarım kalmış, "ne iş yapıyorsun?" sorusunun sorulmasından utanan, kendini değersiz hisseden  üniversite mezunu pek çok gencimiz, hayata küser. Devleti'ne küser. Çevresinin bakışlarından dahi rahatsız olurlar. 
Düşüncem şudur:
Üniversiteye gidecek gençler ve aileleri, eğer gideceği fakültenin iş imkanları kolay değilse tekrardan düşünsünler. Çünkü mesele sadece işsizlikle kalmayıp gencin ruh dünyasını perişan eden bir duruma dönüşüyor.
Yol yakınken kendilerine uygun bir mesleğe yönelsinler.
Dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olmasınlar.
Ailenin durumu müsaitse ve "Benim çocuğumun işi zaten hazır. Bir de fakülte bitirsin" diyorlarsa onlara bir şey diyemem, hatta tavsiye ederim, en azından değişik çevreler tanımış olurlar. Ufukları da açılmış olur.
Ailenin böyle imkanı yoksa, küple ilgili bir darb-ı mesel vardır ya! öyle olabilir:
"Yerden göğe küp dikseler,Yerden göğe küp dizseler/Birbirine bendetseler/Altından birin çekseler/Seyreyle sen gümbürtüyü."

Tabii bu küp meselesini gençler pek anlayamadı. Eskiden evlerde topraktan yapılıp pişirilmiş turşu, un gibi şeyleri koymak için küpler bulunurdu.

MANŞET!

BIÇAĞI KARNINA Bİ SAPLARSAM...

Karşılaştığım ibretlik olayları pek unutmam. Kendimce ders çıkarmaya çalışırım. Bu gün, yaşadığım ibretlik (veya öyle algıladığım) bir olayı...